1. YAZARLAR

  2. Süleyman İrvan

  3. Barış gazeteciliği perspektifinden İmralı tutanakları
Süleyman İrvan

Süleyman İrvan

Barış gazeteciliği perspektifinden İmralı tutanakları

A+A-


Milliyet gazetesinde 28 Şubat tarihinde Namık Durukan imzasıyla ve “İmralı zabıtları” başlığıyla yayımlanan haber büyük gürültü kopardı. Çok sayıda gazeteci, köşe yazılarında bu konuyu irdeledi. Milliyet gazetesinin büyük bir gazetecilik başarısı olarak sunduğu habere Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tepki gösterene kadar her şey normal seyrinde gidiyordu aslında.
Haber önce Milliyet’in, bir gün sonra da diğer gazetelerin manşetlerine taşındı. 1 Mart’ta, tutanakların içeriği Hürriyet, Posta, Zaman, Vatan, Taraf, Radikal, Cumhuriyet, Yeni Şafak, Star, Bugün, Aydınlık, Yeniçağ, Güneş, Sözcü, Türkiye ve Yurt gazetesinde ya manşetten ya da sürmanşetten değerlendirildi.


Batsın senin bu gazeteciliğin

Türkiye Başbakanı Erdoğan, 2 Mart’ta Balıkesir’de bir açılış töreninde yaptığı konuşmada, Milliyet’in haberciliğini eleştirdi:
“Biz çözmek için uğraştıkça çözdürmemek için uğraşanlar var. Biz yapmak için uğraştıkça, yıkmak için mücadele edenler var. Biz tamir etmek için uğraştıkça bozmak için elinden geleni yapanlar var… İşte bir tane gazete çıkmış. Bir başlık atıyor. Attığı başlıkla İmralı'dan haberler veriyor. Her zaman söyledim. Bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı. Bu medyanın bazı uzantıları, kalemşörleri şunu yazıyor. Devlet yönetmek başka bir şey, gazete yapmak farklı bir şey. Eğer bu ülkeye bu millete zerre kadar sevdanız varsa, şu çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız, böyle bir haberi atamazsınız, atmamanız gerekirdi. Bu süreç hassas bir süreç… Ama bunlar ne yapıyorlar? Attıkları manşetlerle, köşe yazılarıyla, neymiş, gazetecilik yapıyorlarmış. Eğer böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin bu gazeteciliğin… Medya gene şunu diyecek. Başbakan bize saldırdı. Ben şu anda gerçeği söylüyorum. Ve bu çözüm sürecinde kim bu çözüm sürecini baltalamaya çalışıyorsa, o benim de, arkadaşlarımın da, hükümetimin de karşısındadır. Bu kadar açık söylüyorum. Çünkü biz burada her türlü riski almışız. Bu yolda yürüyoruz. Dolayısıyla önümüze konulan taş engellemek içindir. Biz o taşı önümüzden çeker atarız. Kim olursa olsun, dinlemeyiz…Biz zaten onlara rağmen bu ülkede iktidar olduk. Biz onlarla iktidar olmadık. Onlara rağmen, milletimiz bizi iktidara taşıdı… Milletimin dediğidir doğru olan, onların köşelerindeki yazılar değil… Biz bir açıklama yapmadıkça, biz teyit etmedikçe, bütün söylentiler, bütün dedikodular yalandır, iftiradır, asılsızdır…”


Basın özgürlüğü meselesi

Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, 4 Mart tarihli ve “İmralı zabıtlarıyla tarih yazmak” başlıklı yazısında,  Başbakan’ın “batsın sizin bu gazeteciliğiniz” sözlerini üzerlerine almadıklarını, “…gündemde olan bir haberin ayrıntılarını okurlarla paylaşarak gazeteciliğin temeli olan ‘haber verme’, toplumu bilgilendirme işlevini hakkıyla yerine getirdiklerini” ifade etti. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) kamuoyuna yaptığı açıklamada Başbakan’ın tavrını eleştirdi: “Gazeteciliğin temel kriteri doğru haberciliktir. Milliyet’in ‘İmralı zabıtları’ haberi, görüşmeye katılanlar tarafından bugüne değin yalanlanmamıştır; ertesi gün neredeyse ülkenin tüm gazetelerinde haberin tamamı alıntılanmıştır, dolayısıyla doğrudur. Milliyet büyük bir gazetecilik başarısına imza atmıştır. Kamuoyu, içeriğini bilmek istediği bir süreçle ilgili olarak doğru bilgilendirilmiştir. Doğru ve düzgün bir gazetecilik yapılmıştır. Dolayısıyla burada Başbakan’ın ‘batsın’ dediği, gazeteciliktir; gazeteciliğin ta kendisidir.”
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) de bir açıklama yaparak Milliyet’in gazeteciliğine sahip çıktı: "Biz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak barış sürecini destekliyoruz. Nitekim, kılavuzumuz olan Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, gazeteciliğe barış dilinin hâkim olmasını tavsiye eder. Bildirgenin Gazetecinin Temel Görevleri ve İlkeleri bölümündeki 3. maddeye göre ‘Gazeteci, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Aynı başlık altındaki 15. maddeye göre de gazeteci her türlü baskıyı reddeder ve çalıştığı basın yayın organındaki yöneticileri dışında kimseden işiyle ilgili bir talimat almaz. Bu çerçevede Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘batsın senin gazeteciliğin’ söylemini basın özgürlüğünü zedeleyen bir yaklaşım olarak görüyoruz. Başbakanı ve tüm siyasi otoriteleri medyayı sürekli hedef göstermekten ve tehdit etmekten vazgeçmeye çağırıyoruz. Bu vesileyle meslektaşımız Namık Durukan’ı gösterdiği gazetecilik başarısı nedeniyle kutluyoruz."

Barış gazeteciliği perspektifi

Her ne kadar yapılan yorumlarda, övgü ve eleştirilerde barış gazeteciliğine doğrudan değinilmemişse de, tutanakların yayımlanmasını asıl bu perspektiften değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Başbakan Erdoğan’ın konuşması dikkatli biçimde okunursa, medyanın barış sürecinde daha sorumlu bir habercilik yapması gerektiğinin altı çiziliyor. Kullanılan ifadelerin sert olması ve basın özgürlüğüne tehdit olarak algılanması, meselenin özünü ortadan kaldırmıyor.
14 Ocak tarihli ve “Barış gazeteciliği iyi gazeteciliktir” başlıklı değerlendirmemde barış gazeteciliğini, “çatışmalı durumlarda çatışmayı körüklemek yerine barış girişimlerini özendiren ve destekleyen, insan haklarını gözeten ve evrensel gazetecilik etiği ilkelerine önem veren gazetecilik” anlayışı olarak tanımlamıştım. O yazımda, barış gazeteciliğinden beklentileri de sıralamıştım. Milliyet’te yayımlanan İmralı zabıtları haberine bu perspektiften bakıldığında bazı sorunların olduğunu ifade etmeliyim. Bir kere ele geçirilen zabıtların bir gazetecilik metnine yani habere dönüştürülmeden olduğu gibi yayımlanması gazetecilik değildir, barış gazeteciliği hiç değildir. Zaten Milliyet de tutanakları editöryal süzgeçten geçirmiş ve haber haline getirmiştir. Ancak bu editöryal değerlendirme sürecinde, gereksiz tartışmalarla ana konunun odağının sapmasına yol açan ayrıntılar ayıklanmamıştır. Farklı sitelerde yer alan değerlendirmelerde iddia edildiği üzere örneğin Can Dündar ismi yayımlanan metinden çıkarılmış ama birçok başka isimle ilgili polemiğe yol açan iddialar yayımlanmıştır. Ayrıca, yapılan tartışmalarda pek dile getirilmese de Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere nefreti körükleyecek ifadeler yer almıştır.
Bu perspektiften bakıldığında, haberin barış gazeteciliği süzgecinden yeterince geçirilmeden yayımlandığını söylemeliyim.  Biz de barışa katkı yapmak istiyoruz demek başka bir şeydir, barış gazeteciliğine uygun haber yapmak başka bir şey. Nitekim oda.tv’nin de ortaya koyduğu gibi, Milliyet gazetesi, büyük bir gazetecilik başarısı olarak sunduğu haberinin arkasında duramamış ve haberin tam metnini milliyet.com.tr sitesinden kaldırmıştır.


-----------------------------


Tabipler Birliği’nden medyaya çağrı önemli, ama haberde yok


Yenidüzen, 8 Mart tarihli ve “Bu şiddet bitsin” başlıklı manşet haberinde Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin “kadına yönelik şiddet çalıştayı” sonuç bildirgesine yer verdi. Habere ek olarak, Kuzey Kıbrıs’ta 2010-2013 yıllara arasında yaşanan şiddet suçlarına ilişkin bir tablo da yayımlanmıştı.
Yayımlanan haberde Tabipler Biriliği’nin yaptığı bazı öneriler ele alınmış ama medyaya yönelik önerilere değinilmemişti. Neyse ki gazetenin 35. sayfasında “İşte öneriler” başlığıyla sonuç bildirgesinin tam metnine yer verilmişti. 16. öneri medyaya ilişkin. Daha anlaşılır olsun diye, Tabipler Birliği’nin önerilerini aşağıda aktarıyorum: 
→ Gerek kadına şiddet gerekse şiddet içerikli haberler yapılırken Medya Etik Kurulu’nun belirleyeceği kurallar çerçevesinde haberler yapılmalı;
→ Kamuyu bilgilendirme açısından özel bir önemi yoksa tecavüz, taciz, istismar haberleştirilmemeli, özel önem varsa mağdurun izni alınmalı, kimlik deşifre edilmemeli, suçun işlenişine dair ayrıntı verilmemeli, tv’de canlandırma yapılmamalı, nedenler meşrulaştırıcı biçimde araştırılmamalı, suçu savunan ifade kullanılmamalı;
→ Medya özel hayatı teşhir ve ifşaat alanı olmaktan çıkarmalı;
→ Cinsel saldırılar ile ilgili durumlarda 16 yaşından küçük çocukların kimlikleri açıklanmamalı;
→ Kaza, felaket ve trajedilerde yaralıyı ve kurbanı korumak, kamunun bilgilenme hakkından önce gelir.
Bu önerilerde Medya Etik Kurulu’ndan söz ediliyor. Henüz kurul yok ortada, ama ihtiyaç olduğu da açık. Bazı öneriler, gazetecilik açısından sorunlu görünüyor. Taciz, tecavüz ve cinsel istismarların haberleştirilmemesi değil, sorumlu biçimde haberleştirilmesi gerekir. Özel yaşamın haberleştirilmesinde ölçü kamu yararı olmalı. Kadını metalaştıran fotoğraf yayımlanmaması konusu da tartışmaya ve yoruma açık. Haber bazında değerlendirme yapmak en doğrusu. Kaza, felâket ve trajediler haber değeri yüksek olaylardır. Elbette sorumlu biçimde haberleştirilmeli; kamunun bilgilenme hakkı ile mağdurların korunma hakkı arasında bir denge kurulmalıdır.  

   
-------------------------

Bu bir reklamdır!


Geçen haftaki yazımda, Yenidüzen’de haber formatında yayımlanan reklam haberleri eleştirmiştim. Belli ki, eleştirim pek de dikkate alınmamış görünüyor. 7 Mart tarihli gazetenin 26. sayfasında “Yılın ticari aracı Çangar Motors’da” başlıklı yazıya üstelik Yenidüzen imzası da atılmış. Yazı, KKTC’de satışa sunulan bir ticari aracı tanıtıyor. Baştan sona reklam diliyle yazılmış bir yazı. Fiyatı ne kadarmış diye baktım, göremedim. Reklam haber olduğu aşikâr olan bu yazının haber gibi sunulmasını doğru bulmadığımı bir kez daha belirtmek istedim. Bu tür yazılar üzerine, haber olmadığını belirten bir ibarenin mutlaka konulması ve gazetenin imzasının atılmaması gerekir.

Bu yazı toplam 2837 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar