1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Barış için Adım Atmaya Cesaretimiz Var
Barış için Adım Atmaya Cesaretimiz Var

Barış için Adım Atmaya Cesaretimiz Var

Barış için Adım Atmaya Cesaretimiz Var

A+A-

Feminist Atölye
[email protected]

Yıllar süren çatışmalar ve savaş,  toplumun her kesimini ağır bir şekilde etkiledi ama kadınları daha çok etkiledi. Zorunlu göç sonucu köylerinden, kentlerinden koparılarak göçmen hayatının yoksulluğu içinde yaşamaya mahkum edildiler. Şiddeti en çıplak haliyle yaşadılar, tacizin ve tecavüzün mağduru oldular. Çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini çatışmalarda yitirdiler, bütün bunlara rağmen yıllardır süren barış mücadelesinde vazgeçmeden yer almaya ısrar ettiler.
Kadınlar sadece savaştan en çok etkilenen kesimler olsa da toplumun tüm alanlarında olduğu gibi barış sürecinin demokratik ve katılımcı inşası için de temel aktörlerden biridir.
Dünyanın diğer ülkelerinde İrlanda’da, İspanya’da, Bosna’da, Kenya’da, Burundi’de, Nepal’de, Filipinler’de, Guatemala’da, El Salvador’da, Filistin’de ve buna benzer toplam 100’ü aşkın ülkede yaşanan çatışmalarda 1990 ile 2012 arası 582 barış antlaşması yapılmış ve buralarda kadınların temsiliyetinin çok düşük olduğu görülmüştür.
Ancak onların mücadeleleri sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2000 yılında Türkiye’nin de imzaladığı 1325 sayılı kararda ve Avrupa Parlamentosunun da desteklediği Avrupa Konseyi Üsküp Deklarasyonunda kadınların barış görüşmeleri de dahil olmak üzere barışın tesisinin her safhasına katılmaları gerektiği ve bu hakka sahip olduklarını belirtti.

BM Güvenlik konseyi 1325 sayılı kararı şöyle der.
“Kadınların çatışmaların önlenmesi, çözümlenmesi ve barışın sağlanmasındaki önemli rollerini yeniden teyit ederek,
Barış ve güvenliğin korunması ve geliştirilmesine yönelik çabalara kadınların tam olarak dahil edilmelerinin ve eşit katılımlarının önemini, çatışmaların önlenmesi ve çözümlenmesiyle ilgili kararların alınmasında rollerinin artırılmasının gerekliliği üzerinde durarak,
Üye Devletlere, çatışmaların önlenmesi, yönetilmesi ve çözülmesiyle ilgili ulusal, bölgesel ve uluslararası kurum ve mekanizmalarda kadınların tüm karar alma düzeylerinde daha fazla temsil edilmelerini sağlama konusunda çağrıda bulunur;
Kadınların yerel barış girişimlerini ve çatışmaları çözmeye yönelik yerli topluluklara ait süreçleri destekleyecek ve barış anlaşmalarının bütün uygulama mekanizmalarında kadınları içerecek tedbirler almaya çağırır ve silahlı çatışmaların kadınlar ve kız çocukları üzerindeki etkileri, kadınların barışın sağlanmasındaki rolü, barış ve çatışma çözme süreçlerinin toplumsal cinsiyet boyutları hakkında bir çalışma yapmaya davet eder.”


Üsküp Deklarasyonunu benzer bir şekilde;
“Yerel, ulusal, uluslar arası ve bölgesel düzeydeki tüm karar alma mekanizmalarında ve barış oluşturma sürecindeki pazarlıklar ve demokratikleşme süreci de dahil, çatışma çözümü, yürütülmesi ve önlenmesindeki kadınların tam katılımını sağlamak,

Çatışma çözümü ve önlenmesinde, barış anlaşmaları, demokratikleşme de dahil, tüm faaliyetlere toplumsal cinsiyet perspektifini entegre etmek,

Çatışma çözümü ve barış süreçlerinde yaşamanın bir toplumsal cinsiyet görüntülemesi yapılmalı ve bütçeleme, yasama, politika süreçlerine sistematik bir toplumsal cinsiyet etki değerlendirmesi katılmalıdır.” der.

Ayrıca bu kararlara göre, barış müzakereleri kadınlar ve kız çocuklarının savaşta gördükleri zararı telafi etmek ve yine barış mücadelesinde edindikleri örgütlenme deneyimlerini devam ettirebilecekleri özgürlük ortamlarını garanti altına almak zorundadır.
Dünyada yaşanmış olan ve kimi zaman yap-boz tahtasına dönen barış görüşmeleri şu gerçeği göstermiştir.
Barış müzakerelerine kadınlar katılmazsa;
-         Barış toplumsallaşmaz.
-         Barış sürdürülebilir olamaz.
-         Barış yerelleşemez.
-         Barış, savaş sırasında uğranmış kayıpları dikkate almaz ve telafi edemez.
-         Barış süreci şeffaf olamaz.
-         Barış cinsiyete duyarlı olamaz.
Bu sebeple de toplumda küskünlük, anlamsızlık, isteksizlik ve ihanet duyguları yerleşir.

Barış mücadelesine kadınlar katılmazsa toplumda eşitlik ve demokratikleşme sağlanamaz. Barış mücadelesinde kamusal alana çıkmış ve toplumsal roller edinmiş kadınlar tekrar eve dönmeye zorlanır. Savaşın kışkırttığı militarizm barış zamanında kadınlara şiddete, baskıya dönüşür. Barış müzakerelerine kadınlar katılmazsa savaşın ne denli cinsiyetçi olduğu unutuluverir ve barış da cinsiyetçi oluverir.  Barış dili gündelik hayatın parçası olmaz.
Biz kadınlar; uzun yıllardan beri etnik, dini ve sınıfsal farklarımızla beraber barış mücadelesi verdik. Savaş ve etkileri üzerine, savaşın sebepleri ve militarizmin tezahürleri üzerine düşündük, konuştuk… Dünyanın başka yerlerindeki diğer kadınlar gibi barışmak ve barışı sürdürebilmek üzerine deneyim ve birikim sağladık. Bundan böyle ise resmi taraf, gözlemci, arabulucu, danışman, yorumcu, tanık, vb., rolleri  ile barışa dahil olmaya, inşasında emek vermeye tarafız, gönüllüyüz.
Kıbrıs Görüşmelerinin yeniden başlaması ile canlanan gündeme nefes gibi canlılık getiren önemli bir karar alınmış ve barışa niyetli adımların samimiyetle atılmaya başlandığı, yolun başından hissettirilmiştir.  Her iki toplumun da yarısının kadınlardan oluştuğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Akıncı, çözüm konusunda kadınların daha aktif rol alması adına Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda bir komitenin kurulması kararının açıklanması ile, doğru noktalara odaklanmaya başladıklarını da işaret etmektedir.
Akıncı-Anastasiadis görüşmesi ile Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda bir komitenin kurularak başlayan çalışmaları destekliyor, bu ilk adımlaarın daha büyük ve güçlü adımların takip edeceğini ümit ediyoruz.
Kadınlar olmadan barış olmaz. Eril bir barış sürdürülemez.

BARIŞ İÇİN KADIN GİRİŞİMİ
http://www.barisicinkadinlar.com/

 

 

Şiddet ne zaman duracak?

Kadına bir meta gibi davranılan bir gündelik hayat sürecinin devam edip  sürdüğü bu günlerde, ne raporlar ne araştırmalar ne de avazının çıktığı kadar yüksek sesle bağıran kalabalıklar bir anlam ifade etmiyor. Bir an geliyor ki, içindeki eril düzenin kendisine sağladığı iktidarı domine etmek için kullanmak, zayıfa hükmederek zaferin tadını almaya hevesli erkekler, sebep aramadan, ne kıyafet, ne bakış ne de sözün tetikleyebileceği, sadece kafalarındaki dürtülerle hareketle saldırdıkları an, şiddetin iğrenç yüzü ortaya çıkmış oluyor. Bu gücün karşısında ezilmeden, susmadan ve kabullenmeden durmayı amaç edindik. İnsan olmanın, vücut bütünlüğünü koruyabilmenin en basit insanlık hakkı olduğu dünyamızda, kazanılmadan verilmediğini öğrendiğimiz haklarımızı almak için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Gazetelerde yer alan,  Nilgün Urhan cinayetinin bir insanlık utancı olduğunu  belirtmekle üzüntümüzü ve isyanımızı tekrarlamak istiyoruz. 
Kadına yönelik şiddetle ilgili gerekli önlemleri almayıp, çalışmalar başlatıldığı halde kurumsal düzenlemeleri yapmayı gündemine getirmeyen, Sayın İçişleri ve Çalışma Bakanı Aziz Gürpınar’ın bir an önce bu konudaki gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesi için çalışmalara hız vermesi çağrısını yapıyoruz.
  Yaşadığımız topraklarda sesimizi yükseltmeye, yıllar boyu süren  eril gözle etrafta güç gösterisi yapanlara dur demeye devam edeceğiz.

Bu haber toplam 2227 defa okunmuştur
Gaile 331. Sayısı

Gaile 331. Sayısı