Barış Önel: Siz gölge edeceksiniz, biz karanlıklarla savaşacağız!
Küçüktüm fakat hatırlıyorum. Annan planı döneminde de, tam da bu tarz kavgalarla başlamıştık o meşhur ve unutulmaz serüvene.
Hala “o dönemden” bahsederken sırtımdan aşağıya doğru yavaşça gittiğini hissettiğim o tarifi imkansız heyecanı unutamam. Annemle babamın “kapalı kapılar ardında” konuşması gerektiği zamanlardı ve fısır fısır konuşmalarını heyecanla dinlerdim. “Çözüm” diyorlardı, “birleşme” diyorlardı, “artık bitsin” diyorlardı. 24 Nisan 2004’ün üzerinden tam 12 yıl geçti.
Bazılarımız karamsarlığın, umutsuzluğun derin kuyularına düştük. Lefkoşa hayal kırıklıklarımızın başkenti olmaya devam etti, “ihanete uğramış” hissettik. Kapana kısılmış bir yaşamı sürdürecek olmanın, tahakküm altında yaşamaya devam edecek olmanın soğuk nefesini boynumuzda hissettik. 12 yıl boyu, Annan planı döneminden önce olduğu gibi “duvarlara toslamanın” sonucu olarak ortaya çıkan “bu memleketten hiçbir şey olmaz” mottosu zihinlerimize tekrar kazınmaya çalışıldı. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs konusundaki duygularını anlatmaya tarihin hiçbir döneminde hiçbir paragraf yeterli olmayacaktır.
“Sözcüklerin bittiği” çok yerler gördü Kıbrıslı Türkler. Tıpkı riyakar bir şekilde bir azınlık hükümetinin %60 oy ile seçilen Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya etmeye çalıştığı hakaretler gibi. “Etmeye çalıştığı” diyorum çünkü Sn. Cumhurbaşkanı her defasında onlara kim olduğunu ve bulunduğu görevi hatırlattı. 30 Ağustos 2016 yeni bir milattır. Siyasal parti temsilcileri ile Sn. Akıncı arasında yapılan görüşmede her zamanki “Hayırcı” cephenin “endişe içerisinde” olduğunu gördük. Fakat “hayırcı” cephenin stratejik olarak planlayamadığı, Kıbrıslı Türklere çözüme ne kadar yakın olduklarını hissettirdiklerini göremedikleriydi.
Yıllardır “bu memleketten hiçbir şey olmaz” diyerek artık kaderine razı bir şekilde yaşayan birçok insanın aklına dün yine o bizi heyecanlandıran, tüylerimizi diken diken eden soru geldi aklına: “Acaba oluyor mu?”.
Umudu içimizde filizlendirmeye başladığı sorular birbiri ardına geldi sonra aklımıza. Anne babaların “çocukları”, gençlerin “hayat endişesi” ve “daha güzel bir gelecek” istekleri geldi. Yani “hayır” cephesi, bilmeden “evet” cephesini canlandırdı! Yapılan kavgalardan kimin ne safta olduğunu ve neler olduğunu anlamaya başlıyoruz.
Anladığımız kadarıyla “karanlığı delmeye birkaç adım” var. Karanlıktan beslenenlerin bağırış çağırışı bundandır. Cumhurbaşkanı’nın yürüttüğü görüşmelere gölgeler düşürmeye çalışanlara inat biz yeniden umudumuzla, inancımızla ve var gücümüzle sokaklara akın etmeye geliyoruz.
Sizler hamasi söylemlerle cebinizi, biz gerçekten ülkemizi düşüneceğiz.
Sizler Cumhurbaşkanı’na saldıracaksınız, biz onu koruyacağız. Sizler “hayır” dedikçe bizim “evetimiz” gökyüzündeki kuşun kanadına konup tüm dünyaya yayılacak. Sizler gölge edeceksiniz, bizler karanlıklarla savaşacağız!
Biz kim miyiz? Biz halkız. Geliyoruz.
1 Eylül Dünya Barış gününde haykırdığımız gibi!
KIBRIS’TA BARIŞ ENGELLENEMEZ! ÇÖZÜM KAPIDA, AÇIN!