Barışı birlikte büyütmek!
Kim bilir? Belki bir gün savaşın acı hatıralarını yüreklerinin en derinine gömmeye çalışan insanlar bunu yapmaktan vazgeçerler. Anlattıkları hikâyeler kahramanlık öykülerinin ötesine geçer, insana dair olur.
20 Temmuz 1974 sabahının şafağı henüz atmamışken, o sıralarda Türkiye’de askerlik görevini yapmakta olan bir genç Ankara, Etimesgut’ta karanlık bir çadırın içerisinde bekliyordu. Etraf kapkaranlıktı!
Aynı esnada İstanbul’da da karartma vardı. Savaşa girmeye hazırlanan bir ülkenin karanlığı çökmüştü kentin üzerine. O denli ki, bir süreden beridir çalışmak için yerleştiği bu kentte, her gün işine gidip gelen bir genç, karanlıktan evinin yolunu bile bulamamıştı.
Kıbrıs’ta ise endişeli bir bekleyiş hâkimdi! 20 Temmuz 1974’ün şafağı henüz sökmeden ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan insanlar ne olduğunu anlamaya ve neler olabileceğini öngörmeye çalışıyordu.
***
Etimesgut’ta karanlık bir çadırın içerisinde bekleyen gencin ailesi, askerlik yapmakta olan evlatlarının durumundan haberdar bile değildi. Bir süre sonra Kıbrıs’a savaşa gidecek birliklere katılacağı bilgisini aldılar. Canlarından can çıktı!
Karanlık bir çadırın içerisinde beklemekte olan genç; hiç bilmediği topraklara, hiçbir husumeti bulunmayan insanlarla savaşmak için yola çıkmıştı bile…
Kıbrıs’ta yaşayanlar ise ekip biçtikleri, geçimlerini sağladıkları mallarını, yıllarca komşuluk ettikleri insanları kaybetmek uğruna, canlarını kurtarmakla meşguldü.
***
Savaş, görece kısa sürmüş olsa da geride kalan her zamanki gibi acı ve gözyaşı oldu.
Bir yanda milliyeti veya konuştuğu dil ne olursa olsun ölenler, diğer yanda canlarını kurtarmış olsalar da hayatları bir daha hiç eskisi gibi olmayacak olan insanlar. Bir de savaşın o en acı halini yaşamış gençler, kadınlar, çocuklar!
***
20 Temmuz 1974’ün şafağını Ankara Etimesgut’ta karanlık bir çadırın içerisinde bekleyerek karşılayan genç adam, savaşın ardından döndüğü memleketinde işsiz kalınca bir süre sonra savaşmak için geldiği topraklara geri döndü.
Kısa bir süre sonra Kıbrıs’ta yol işçisi olarak çalışmaya başladı. İşçi sınıfının enternasyonal dayanışmasını savunan DEV-İŞ’in bir grevine katılım gösterince bir kez daha işsizliğin soğuk yüzüyle karşılaştı.
Ardından Limasol’un Evdim köyünden kaçarak Girne’ye yerleşen bir kadınla hayatlarını birleştirdiler. İkisi de savaşın acı yanını o kadar canlı yaşamış olacaklar ki, dünyaya getirdikleri iki evlatlarından birine Barış adını koydular.
***
Dün, akşam serininde sordum; “savaşta yaşadıklarını hiç anlattın mı birilerine?” diye! Anlatmadığını söyledi. Ne için geldiğini bilmediği bir toprak parçasında yaşadığı kötü hatıraları anımsamak istemiyor gibiydi. Evlendiği kadınla nasıl tanıştıklarını anlatmayı tercih etti.
Onu bildim bileli “sizi biz kurtardık” edebiyatı yaptığını hiç hatırlamam. İmkânları elverdikçe Barışı büyütmeye çalıştı hep. Savaşta yaşadığı kahramanlık hikâyelerinden bahsettiğini de hatırlamam hiç! “Savaş nedir? Suçsuz günahsız bir sürü insan ölüyor işte…” diyerek hayıflandığını hatırlarım yalnızca.
Dün yine kahramanlık hikâyelerinin parlatıldığını görünce, bunu yapanların bir sürü yoksul gencin hiç bilmediği topraklarda yaşadığı acıları bir an olsun düşünüp düşünmediklerini merak ettim.
Yerlerini, yurtlarını kaybeden, geçmişlerini arkasında bırakarak canlarını kurtarmaya çalışan Kıbrıslıların kırk altı yıl önce yaşadıkları acılara biraz olsun kulak kabartıp kabartmadıklarına baktım. Pek öyle görünmüyordu!
***
Hiç bilmediği topraklarda, hiçbir husumeti bulunmayan insanlarla savaşmak için adaya gelen genç adam amcamdı. İstanbul’da karanlıktan yolunu kaybeden kişi ise babam… Savaşın ardından Limasol’un Evdim köyünden Girne’ye göçen iki kardeşle evlendiler… Annem ve teyzemle…
Geride bıraktığımız hafta savaş sebebiyle bütün geçmişini geride bırakıp Girne’ye yerleşen ve burada bir savaş gazisiyle hayatını birleştiren teyzemi kaybettik. Kırk altı yıl aradan sonra yine bir Temmuz gününde, amcamla farklı diyarlara savruldular bir kez daha.
Kim bilir? Belki bir gün savaşın acı hatıralarını yüreklerinin en derinine gömmeye çalışan insanlar bunu yapmaktan vazgeçerler. Anlattıkları hikâyeler kahramanlık öykülerinin ötesine geçer, insana dair olur. Sebebi ve gelişimi nasıl olursa olsun bu acı travmaların aslında birden çok yönü olduğunu kavramamıza yardımcı olurlar.
Ve belki o gün Barışı daha hızlı büyütürüz, hep birlikte.