1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. BARIŞSEVERLİK
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

BARIŞSEVERLİK

A+A-

 

Bana düşman olanların varlığından o kadar çok huzursuz olurum ki onlara kendimi anlatabilsem beni sevebileceklerine inanmak isterim. Oysa gözlerinin önünde yıkılmaz duvarlar vardır ve kalpleri kaskatıdır böylelerinin. Onların kafalarının içinde dolandığımda taşıdıkları derin mutsuzluğu, birilerinden nefret etmenin getirdiği yıkıcı enerjiyi, kıskançlık ve öfkenin kötücül dumanın kör ettiği gözlerini görebiliyorum.  Onlar nasıl senin anlatının zalimleri, kötü kişisiyseler sen de onların anlatısında benzer bir roldesindir. Bu kötülüğü nasıl kışkırttığını bilirsin bazen, bazen de bir muammadır nedeni. Anlatı dezenformasyon ya da yanlış anlama ile kurulmuştur çünkü. Bu çocukluğumuzdan itibaren tanıdığımız bir kötücül savaş halidir. Düşmanlar vardır ve onlar çeşitli taktiklerle köşeye sıkıştırılıp üzerlerinden bir zafer kazanılmalıdır. Bu paradigma ülkeler, etnik gruplar arası ilişkiler kadar kişisel ilişkiler için de geçerlidir. Düşmanın üzerinden kazanılan her puana bir başarı hazzı eşlik eder. Bilgisayar oyunlarında öldürdükçe puan toplanması gibi. Pek çok televizyon dizisi de bu zafer hazzı üzerine inşa edilmiştir. Kötü karakterler dizinin dinamosudur. Hikayeler onların çeşitli kötülüklerle masalı bozması üzerine inşa edilir. Kahramanlar canavarlarla savaşıp onları alt edebilenlerdir çünkü.

Kişisel husumetler, özellikle bunların gizli ve sinsi halleri ülkelerin, hatta dünyanın bile kaderini etkileyebilir kimi zaman. Siz her türlü politik analizi yapıp bir durumu anlamlandırmaya çalışsanız da gizli kalmış sinsi bir faktör, iki aktörün arasındaki kişisel husumet hali bütün tabloyu değiştirebilir.

Dışardan görülenin gerçekten ne kadar farklı olduğunu deneyimlemişizdir. Fotoğraflara yansıyan uyum ve mutluluk halleri sahtedir çoğu zaman. Kamusal alan ev içlerinde, özel alanda olup bitenin maskelenerek gizlendiği bir yerdir.

Yaban doğadaki varlığını sürdürebilme savaşı toplumlar için de geçerli. Kendin için istediğin bir alan bazen başkaları tarafından ele geçirilmiş olabilir.

Nefretin ana nedeni korkudur. Birisinin sana zarar vereceğinden, sana ait olmasını arzu ettiğini elinden alacağından korkarsın ve ondan nefret edersin.

Düşmanlıkları çözmenin yolunun doğru iletişim olduğu düşünülmüş ve arabuluculuk çalışmaları bunun üzerine inşa edilmiştir. Birbirini daha iyi anlayıp savaşmak yerine barışçıl çözümler bulmak, yıkımı önlemek için iş birliğine yönelmek kuşkusuz ki yararlıdır ama düşmanlık ve nefret ruhu öylesine kaplamıştır ki çoğu zaman rasyonellik fayda etmez.

Düşman olunana ilişkin geçmişten gelen imgeler işgal eder insanın ruhunu. Yaşanan aşağılanma ruhtan kolay kolay silinmez. Haysiyet sorunu rasyonalize edilerek çözülemez. Belleğe işlenmiş olanı silemeyiz; kalbi acıtmış olanla kolay kolay başa çıkılamaz. Yapabileceğimiz bu negatif duyguların yıkıcılığına engel olmaktır sadece. Duyguların değişimi onlara neden olan negatif deneyimlerden çok daha fazla sayıda pozitif deneyimle gölgelenmeleri ile mümkün olabilir belki. Bellek her zayıf noktada devreye girip devralabilecektir ama.

Kahramanlık güdüsünü tatmini kötülük ve düşmanla savaş olmadan mümkün görünmüyor. Barış kahramanlarından söz edebiliriz burada, düşmanın “düşmanlık” olması gibi totolojik görünen bir durumdan dem vurabiliriz. Kahramanlık paradigmasının değişmesi mümkün müdür? İnsanın, özellikle erkek cinsinin ta mağara devrinden bugüne taşıdığı iddia edilen bu güdü ile başa çıkılabilir mi?

Şiddet kullanmadan hatta şiddete karşı çıkarak dönüşüm yaratmış kahramanlar diğerleri kadar muhteşem imgelere sahip değiller. Erk ve erkeklik şiddet içeren bir zaferle taçlandırılmış çoğu zaman.

Toplumların birbirine yaptığı tarihsel kötülükler ve kıyımlar kuşaktan kuşağa gittikçe daha da korkunç hale gelen anlatılarla aktarılıyor. Bir etnik grubun, ulusun adı belleğe negatif duygularla işleniyor. Eğitim, medya vs. ile bu negatif duygular insanların derinine işliyor ve bilinçaltına korku olarak yerleşiyor, kalpte bir acı hissine dönüşüyor.

Barışseverlik dünyadaki en zor görevlerden birini üstlenmek demek. Önce kendi içini temizleyip sonra başkaları için çalışmaya yönelmeli bir barışsever. Barış görüşme masalarından ço insanın içinde inşa edilebilir. Tek tek her insanın içinde gerçekleşecek bir devrim gibi düşünebiliriz onu.

Bu yazı toplam 1843 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar