“Yetkililer sahip çıkmadı ama toplum çıktı”
Esedağlı, Anayasa Mahkemesi’nin din eğitiminin devletin gözetim ve denetimi altında olması gerektiğiyle ilgili kararının ardında Türkiye’den yapılan açıklamalar sonrasında Kıbrıslı Türk yetkililerin yargıya sahip çıkmadığını söyledi
“Bizim yetkililerimiz, karşı tarafı teskin edici, ‘merak etmeyin, bir şey olmaz’cı, ‘gereği yapılacak’cı açıklamalarının yanına en azından Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığını, mahkeme kararlarına saygı duyulması gerektiğini vurgulayan, biraz daha ortayı bulan, kendi bağımsız yargı organına sahip çıkan bir açıklama yapmadı. Yetkililer bize sahip çıkmadı ama insanlarımız çıktı, toplum çıktı”
“Anayasa Mahkemesi’nin bir kararıyla ilgili bu kadar üst düzeyde bir açıklama yapılacaksa, o kararın ne olduğuna ilişkin doğru bilgiye ulaşılması hem mümkündür, hem de gereklidir. Bu yapılabilirdi, bir sorun var ama ne olduğunu ben bilemem. Kasıt mı, hata mı, yanlış yönlendirme mi? O bilgiye ulaşılabilecek doğru zemin, fırsat ve zaman vardı”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst noktasından benim mahkememe, yargı organıma yönelik hakaret ve tehdit içeren bir açıklama geliyor, o noktada artık kararın içeriğinin ne olduğunun çok önemi yok. Çünkü karar ne olursa olsun, bu içerikte bir açıklama yapmaya kimsenin hakkı yoktur”
“Yargının bağımsızlığı toplum bireyleri için büyük bir teminattır. Türkiye’den gelen yaklaşımla, bizim duruşumuz açısından tam da o noktada bir sıkıntı var. Bu ülkedeki aydınların, hukukçuların, bu ülkede yaşayan her bireyin yargının bağımsızlığı, mevcut sistemdeki bağımsızlıkla alakalı pozisyonun korunması gerektiği konusunda hem fikir olduğunu görüyoruz”
“Toplum son zamanlarda pek çok konuda ayrıştı, bütünlüğü sağlamakta zorlandı, küçük parçalara bölündü. Ama yargının bağımsızlığına sahip çıkma konusunda birleşti, bütünleşti. Umarım bu, bir şeyin ateşleyicisi olur ve genele yayılır. Çünkü bu toplumda bu birlikteliğe ihtiyaç var, varolabilmek için buna ihtiyaç var”
Barolar Birliği Başkanı Avukat Hasan Esendağlı, Anayasa Mahkemesi’nin “Dini eğitimin veya hafızlık eğitiminin Din İşleri Komisyonu tarafından yapılmasının devletin gözetim ve denetimi ile eşdeğer kabul edilmesi mümkün değildir” kararı üzerine Türkiye’den gelen açıklamalara sonrasında Kıbrıslı Türk yetkililerin yargıya sahip çıkmadığını söyledi.
“Yetkililer sahip çıkmadı ama toplum çıktı” diyen Av. Esendağlı, Kıbrıslı Türk yetkililerin sadece “karşı tarafı teskin edici, ‘merak etmeyin, bir şey olmaz’cı, ‘gereği yapılacak’cı” açıklamalar yaptığına dikkat çekti.
Av. Esendağlı, karar ne olursa olsun, Anayasa Mahkemesi’ne yönelik hakaret ve tehdit içeren bir yapmaya kimsenin hakkı olmadığını belirterek, “Yargının bağımsızlığı toplum bireyleri için büyük bir teminattır. Türkiye’den gelen yaklaşımla, bizim duruşumuz açısından tam da o noktada bir sıkıntı var. Bu ülkedeki aydınların, hukukçuların, bu ülkede yaşayan her bireyin yargının bağımsızlığı, mevcut sistemdeki bağımsızlıkla alakalı pozisyonun korunması gerektiği konusunda hem fikir olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
Son zamanlarda pek çok konuda ayrışan, parçalara bölünen toplumun yargının bağımsızlığına sahip çıkma konusunda birleştiğine, bütünleştiğine vurgu yapan Av. Hasan Esendağlı, “Umarım bu, bir şeyin ateşleyicisi olur ve genele yayılır. Çünkü bu toplumda bu birlikteliğe ihtiyaç var, varolabilmek için buna ihtiyaç var” dedi.
“Teknik bir inceleme, teknik bir iptal”
- Soru: Öncelikle tartışmalara neden olan Anayasa Mahkemesi kararını kısaca özetler misiniz?
- Av. Esendağlı: Bence karar sonrası ortaya çıkan açıklamalar, artık kararın içeriğinin ne olduğunu çok da önemli kılmıyor ama kısaca şöyle anlatabilirim, 2017 yılında Din İşleri Dairesi Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Yasası’nda bir değişiklik yapıldı. Değişikliğin bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ilişkin Hizmet-Sen isimli sendika bir dava açtı. Bu davada pek çok argüman yapıldı, laiklik ilkesi de tartışıldı. Anayasa Mahkemesi laiklikle ilgili inceleme, tanımlama da yaptı. Davanın sonunda mahkeme, Din İşleri Başkan Yardımcılarının atanmalarına ilişkin 8-A maddesini ve Din İşleri Dairesi altında kurulan Din İşleri Komisyonu’nun hafızlık eğitimi vermesi ile ilgili yetkisini içeren 8-B maddesini anayasaya aykırı bularak iptal etti. Özellikle hafızlık eğitimiyle ilgili iptalin gerekçesi de Din İşleri Dairesi’nin bir parçasını oluşturduğu Vakıflar Örgütü’nün bizim anayasamıza göre devletin tüzel kişiliği içerisinde olmaması ve ayrı bir tüzel kişilik olmasıdır. Anayasamızdaki düzenlemeye göre, eğitim faaliyetlerinin devletin denetim ve gözetimi altında olması gerekir. Anayasa Mahkemesi, Vakıflar Örgütü devlet tüzel kişiliğinin dışında olduğu için ve devletin eğitim konusundaki yetkili organı olan Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetiminin ilgili yasada olmamasından kaynaklı bir anayasaya aykırılık buldu. Teknik bir inceleme, teknik bir iptal...
- Soru: Karar doğrultusunda bundan sonra ne yapılmalı?
- Av. Esendağlı: Anayasa Mahkemesi denetim ve gözetim noktasında bir eksiklik olduğu için bir iptal kararı verdi. Bunu dikkate alarak Anayasa’ya uygun bir yasa yapılabilir.
“Kasıt mı, hata mı, yanlış yönlendirme mi?”
- Soru: Kararın ardından Türkiye’den bazı açıklamalar geldi. Barolar Birliği olarak yaptığınız eylemde açıklamaların kararın içeriği okunmadan veya kasten yapıldığını söylediniz...
- Av. Esendağlı: Bu davayı yapan avukat bendim ve kararın okunmasından çok kısa bir süre sonra “Kuran kursları yasaklandı” şeklindeki ifadelerin hem Kıbrıs Türk, hem de Türkiye medya organlarında yer almaya başladığını gördüm. O andan itibaren kararın içeriğini doğru aktaran bilgi notları hazırlayarak medyaya gönderdim. Kararın ne olduğu, teknik içeriğinin ne olduğu noktasında bilgi vermeye çalıştım. Karar perşembe sabah açıklandı, Türkiye’den perşembe akşam ve cuma gün açıklamalar geldi. Yani üzerinden epey saat geçmişti, bana göre doğru bilgiye ulaşılabilecek zaman vardı. Ya doğru bilgi servis edilmedi ya da bu doğru bilgi ile ilgilenilmedi... Ne olduğunu bilmiyorum ama şunu biliyorum, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararıyla ilgili bu kadar üst düzeyde bir açıklama yapılacaksa, o kararın ne olduğuna ilişkin doğru bilgiye ulaşılması hem mümkündür, hem de gereklidir. Bu yapılabilirdi, bir sorun var ama ne olduğunu ben bilemem. Kasıt mı, hata mı, yanlış yönlendirme mi? O bilgiye ulaşılabilecek doğru zemin, fırsat ve zaman vardı. Ama artık ben, mahkeme kararının ne olduğunu, içeriğinin ne olduğunu, neticesinin ne olduğunu bir kenara bıraktım çünkü bunlar çok konuşuldu.
“Bu içerikte bir açıklama yapmaya kimsenin hakkı yoktur”
Bir an için yanlış yönlendirme olduğunu ve mahkemenin kararının da tartışmaya çok açık bir karar olduğunu varsayalım, ki mahkeme kararı tartışılabilir, ben artık o noktada değilim. Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst noktasından benim mahkememe, yargı organıma yönelik hakaret ve tehdit içeren bir açıklama geliyor, o noktada artık kararın içeriğinin ne olduğunun çok önemi yok. Çünkü karar ne olursa olsun, bu içerikte bir açıklama yapmaya kimsenin hakkı yoktur.
- Soru: Sizce bu açıklamanın amacı nedir?
- Av. Esendağlı: Bilemem ama neticesi, yarattığı etki olumludur diyemem...
- Soru: Kararın detayları artık biliniyor ama açıklamalar devam ediyor. Bir siyasi Anayasa Mahkemesi’ni “çıbanbaşı” olarak tanımlayabiliyor...
- Av. Esendağlı: O siyasi kendi ülkelerindeki Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması gerektiğini de söylüyor...
“Anayasa Mahkemesi ne karar vermiş olursa olsun, gösterilen tepki doğru mudur?”
- Soru: Bu tür hakaretlerin, tehditlerin cezası, hukuki yaptırımı nedir? Bunları sıradan bir vatandaş yapsaydı ne olurdu?
- Av. Esendağlı: Bizim mevzuatımızda bu tür davranışlarla ilgili birden çok suç ve ceza tanımlanmıştır. Ama olaya o noktadan bakmayı çok doğru görmem. Bence esas önemli olan, Anayasa Mahkemesi ne karar vermiş olursa olsun, Anayasa Mahkemesi’ne yönelik gösterilen tepki doğru mudur, değil midir? Esas konu, ikili ilişkide olduğumuz tek ülkenin, ilişkilerin güçlü olduğu, toplumsal bağların güçlü olduğu tek ülkenin en üst siyasi liderliğinin buradaki yargı organına olan yaklaşımıdır. Bu iki ülke arasındaki ilişkilere hizmet eder mi, etmez mi?
“Bundan sonraki süreci beraber yaşayıp göreceğiz”
- Soru: Kıbrıslı Türk yetkililerin konuya yaklaşımının gelecek nesillere izah edilebilecek bir şey olmadığını da söylediniz...
- Av. Esendağlı: Bu bir kırılma noktasıydı. Bizi nereye evirir bilmem, bundan sonraki süreci beraber yaşayıp göreceğiz. Bizim yetkililerimiz, karşı tarafı teskin edici, “merak etmeyin, bir şey olmaz”cı, “gereği yapılacak”cı açıklamalarının yanına en azından Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığını, mahkeme kararlarına saygı duyulması gerektiğini vurgulayan, biraz daha ortayı bulan, kendi bağımsız yargı organına sahip çıkan bir açıklama yapmış olsaydı, belki de biz eylem yapmak durumunda kalmazdık. Yetkililer bizi sahipsiz bıraktı ve hala bırakmaya devam ediyor. Şu anda artık yapılan açıklamaların yanlış bilgiye dayandığı gerçeği ortaya çıktıktan sonra da, bu yanlış bilgiyi kimin servis ettiğine dair ava çıktılar... Yetkililer bize sahip çıkmadı ama insanlarımız çıktı, toplum çıktı.
“Yargının duruşundan açıkça, en üst düzeyde duyulan rahatsızlık dile getirildi”
- Soru: Daha önce de yargı sistemi konusunda bazı adımlar atılmak istendi, Türkiye hükümetleri Kuzey Kıbrıs’ta Adalet Bakanlığı kurma yönünde girişim yaptı. Bundan sonrası için endişelerimiz var mı?
- Av. Esendağlı: Zaman zaman Türkiye ile Kuzey Kıbrıs ilişkileri bakımından yargının tartışma konusu yapıldığı gündemler oldu. Mali Protokol’de bununla ilgili maddeler konulmak istendi, o dönem tepkiler oldu, bir miktarı konuldu ama bunlar hep teknik düzeyde tutulmaya çalışıldı. Ancak bugün kullanılan jargon, farklı bir jargon. KKTC’nin bu konularda Türkiye’de atılan adımları takip etmesi gerektiği, söz konusu karardan geri dönülmesi gerektiği, olmazsa gereğinin yapılacağı gibi açıklamalar var. Bunları benim yorumlamam gerekmez, ifadeler çok açık. Buradaki yargı sisteminden, yargının duruşundan açıkça, en üst düzeyde duyulan rahatsızlık dile getiriliyor.
“Yargı bağımsızlığı toplum bireyleri için büyük bir teminattır”
Halbuki bizim açımızdan yargı organımızın, pek çok yönü ile eleştirilse dahi, güvence teşkil eden yönü bağımsızlığıdır, siyasetin kontrolünde ve güdümünde olmamasıdır. Bu bağımsızlık toplum bireyleri için büyük bir teminattır. Türkiye’den gelen yaklaşımla, bizim duruşumuz açısından tam da o noktada bir sıkıntı var. Bu ülkedeki aydınların, hukukçuların, bu ülkede yaşayan her bireyin yargının bağımsızlığı, mevcut sistemdeki bağımsızlıkla alakalı pozisyonun korunması gerektiği konusunda hem fikir olduğunu görüyoruz.
“Sağ-sol, doğum yeri, etnik köken ayrımı bırakmadı”
- Soru: Pek çok açıdan kutuplaşmış, bölünmüş toplumun yargının bağımsızlığı konusunda bir araya geldiğini, bütünleştiğini gördük...
- Av. Esendağlı: “Her kötülükte bir iyilik vardır” fikrini destekler bir süreç yaşadık. Kötü bir olaydı, üzücü bir olaydı, bizi rencide eden, tüm toplumu endişelendiren bir olaydı. Barolar Birliği olarak eylem kararımızı açıkladıktan sonra toplumda müthiş bir birleşme oldu. Bizim meslek örgütümüzün, Baro’nun başlattığı bir eylemdi ama bizi çok aştı, toplumun her kesimine ulaştı. Sağ-sol, doğum yeri, etnik köken ayrımı bırakmadı. Bu ülkede yaşayan, bu ülkeye sahip çıkan, ortak değerlere sahip çıkan herkes destek verdi. Sivil toplum, siyasi partiler, sendikalar, diğer meslek örgütleri destek verdi, en önemlisi toplum bireyleri tek tek destek verdi. Müthiş bir birleşme oldu, güzel bir mesaj verildi. Düşmanca değildi, diklenme içermezdi. Sadece yargının bağımsızlığı noktasında bu toplumun ne kadar hassas olduğu en güzel, en olgun şekilde dile getirilmiş oldu. Bu da bu olaydan çıkaracağımız iyi neticedir. Bu toplumdan hala ümidimizi kesmememizi sağlayan bir netice... Başlangıcı kötü oldu ama bence sonucu kötü olmadı.
“Toplumda birlikteliğe varolabilmek için ihtiyaç var”
- Soru: Bu bütünleşmenin nasıl yansımaları olabilir?
- Av. Esendağlı: Toplum son zamanlarda pek çok konuda ayrıştı, bütünlüğü sağlamakta zorlandı, küçük parçalara bölündü. Ama yargının bağımsızlığına sahip çıkma konusunda birleşti, bütünleşti. Umarım bu, bir şeyin ateşleyicisi olur ve genele yayılır. Çünkü bu toplumda bu birlikteliğe ihtiyaç var, varolabilmek için buna ihtiyaç var. Artık bu ülkede sorunlarımız yaşamsal boyutta. Bu ülkede var olup olamayacağımızla, gelecek nesillerin bu ülkede yaşamaya devam edip edemeyeceğiyle ilgili yaşamsal bir sorundan bahsediyoruz. O yüzden bu birlikteliğe ve asgari müşterekte buluşmaya mutlaka ihtiyaç var.