Basın Bildirisi
-Toplumsal Cinsiyet ve Azınlıklar Enstitüsü- 22 Ekim 2011 tarihinde Toplumsal Cinsiyet ve Azınlıklar Enstitüsü’nün çağrısıyla ülkemiz psikologları bir araya gelerek eşcinselliğin algılanışı ve meslek etiği çerçevesinde toplumun sahip olması gereken
-Toplumsal Cinsiyet ve Azınlıklar Enstitüsü-
22 Ekim 2011 tarihinde Toplumsal Cinsiyet ve Azınlıklar Enstitüsü’nün çağrısıyla ülkemiz psikologları bir araya gelerek eşcinselliğin algılanışı ve meslek etiği çerçevesinde toplumun sahip olması gereken tutumları temel alan bir toplantı düzenlemiştir. Ülkemiz psikologlarının, cinsel yönelim ekseninde ayrımcılık yapılmaması, cinsel yönelimin bir hastalık olmadığı ve hiçbir psikolog veya uzman tıp doktoru tarafından tedavi edilmeye çalışılmaması gerektiğine yönelik açıklamaları, duyarlılıkları ve halkın farkındalığını artırmak için gösterdikleri sorumluluktan dolayı Toplumsal Cinsiyet ve Azınlıklar Enstitüsü olarak teşekkür ederiz. Psikologlar, cinsel yönelimin bilinçli bir seçim ya da tercih değil, doğuştan getirilen bir özellik olduğunu vurgulayarak, farklı cinsel yönelimleri heteroseksüelliğe dönüştürme odaklı psikolojik terapilerin zaman, para ve enerji kaybı olduğunu ve kişinin benlik saygısı ve özdeğerine de büyük zarar verdiğini ifade etmişlerdir. Psikologların özenle hazırladıkları bilgilendirme raporu şöyledir:
Psikoloji Biliminde Cinsel Yönelim ve Homofobi
Biyolojik Cinsiyet kavramı, genelde anatomik olarak kadın ve erkek oluşumuzu ifade eder. Ancak, bu kavramın ötesinde ‘Toplumsal Cinsiyet’ dediğimiz, kadın ve erkek olmakla ilgili sonradan edinilen rolleri içeren kavram, toplumsal tutum ve davranışlarımızı etkileyen bir etmen olmasından ötürü, biz psikologlar açısından oldukça önemli bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet kavramı zaman zaman, genel kabul gören erkek ve kadın davranışlarını belirlemek ve bunlar dışında kalan davranışları kötülemek için ne yazık ki bir baskı unsuru olarak kullanılabilmektedir. Bu noktada ‘Cinsel Yönelim’in mutlak biçimde kadın ve erkek toplumsal cinsiyet rollerine uygun olması gerekmediği unutulmamalıdır.
Cinsel Yönelim; belli bir cinsiyetteki bireye karşı süregelen duygusal, romantik ve cinsel çekimi ifade eder. Toplumda süregelen ‘cinsel tercih’ veya ‘cinsel seçim’ gibi söylemler yanlıştır ve kullanılmamalıdır. Zira, cinsel yönelim bilinçli bir seçim ya da tercih değildir, doğuştan getirilen bir özelliktir! Birçok birey, kendi cinsel yönelimini ergenliğinin ilk dönemlerinde (yaklaşık 10 yaş), çoğu zaman henüz cinselliği yaşamadan önce fark eder.
Cinsel yönelimin en temelde kabul edilen 3 çeşidi olmasına rağmen, (1-Heteroseksüellik, 2- Eşcinsellik [Homoseksüellik], 3-Biseksüellik) günümüzde birçok uzman ve birey, cinselliğin keşfinin bir ömür boyu sürebileceğini, dolayısıyla bu üç yönelim şekli arasında da derecelerin olduğunu savunmaktadır.
Temelde kabul edilen 3 cinsel yönelim şekli şöyledir:
* Heteroseksüellik: Kişinin yalnızca (veya öncelikli olarak) karşı cinsiyetten birine yönelmesi
* Eşcinsellik (homoseksüellik): Kişinin yalnızca (veya öncelikli olarak) kendi cinsiyetinden birine yönelmesi
* Biseksüellik: Kişinin (illa ki aynı zaman diliminde olmamak suretiyle) her iki cinsiyete de yönelmesi.
Eşcinsellik, 1973 senesinden beri, psikolojik bir rahatsızlık (hastalık) olarak kabul edilmemektedir. Ancak, bilimsel olarak kesin olan bu bilgiye rağmen birçok toplum, heteroseksüellik dışındaki diğer cinsel yönelimleri halen cinsel bir sapkınlık ve hastalık olarak görme eğilimindedir. Bu nedenle, bazı insanlar uzun süre farklı cinsel yönelimlerini heteroseksüelliğe dönüştürme mücadelesinde bulunmakta, bunun için psikolojik yardım alma gereği duymakta, fakat doğal olarak başarılı olamamaktadırlar.
Ne yazık ki, kendini psikolog ve/ya psikiyatrist olarak tanımlayan, Psikolojik Sağlık alanında çalışan bazı ‘uzmanlar’ da, farklı cinsel yönelimi olan bu bireylere ve ailelerine cinsel yönelimin (ör: eşcinselliğin) değiştirilebileceği (tedavi edilebileceği) yönünde boş vaatlerde bulunmaktadırlar. Cinsel yönelimi değiştirme girişimlerine odaklı bu terapilerin (Onarım ve/ya Dönüştürme Terapisi olarak da bilinmektedir) başarılı olduğuna dair hiçbir bilimsel bulguya rastlanmamakla birlikte, bu terapilerin zaman, para ve enerji kaybı olduğu, tedaviyi alan birey ve yakınlarına boş yere umut vermesinin yanında, kişinin benlik saygısı ve özdeğerinde de büyük zarara yol açtığı bilinmektedir. Tüm bu söylenenler ışığında, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan psikologlar olarak aşağıdaki bilgileri kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz:
* Eşcinsel veya biseksüel olmak, doğuştan gelen bir özelliktir. Değiştirilemez, hastalık değildir ve dolayısıyla tedavi de edilemez. Bu gerçeğin aksini savunan, ‘Onarım ve/ya Dönüştürme Terapisi’ adıyla çalışma yürüten psikolojik sağlık çalışanlarının (psikiyatristler ve psikologlar) görüşlerine itimat edilmemelidir. Zira bu ‘uzmanlar’, Psikoloji Disiplini’nin en temel etik ilkeleri arasında bulunan, bireyin temel haklarına, onuruna, özel yaşamına ve özgürlüğüne saygı duyma anlamına gelen ‘İnsan Haklarına Saygı ve Ayrımcılık Yapmama’ ilkesini ihlal etmektedirler.
* Sağlıklı ve doğru bir psikolojik hizmet verilebilmesi için, hizmeti alan kişi ile ilgili gerekli tüm bilgilerin belli kurallar içinde ve yüz yüze gerçekleşen görüşmelerle edinilmesi ve paylaşım sürerken uzman kişinin tanı ve tedavi maksatlı kullanılan tüm yöntem ve uygulamalardan hizmet alan bireyi, onun anlayabileceği bir dille bilgilendirmesi önemlidir. Bu nedenle, gazete köşelerinde, hem bireyin kendisi hem de tavsiye almak istediği konu ile ilgili yeterli ve gerekli bilgiler alınmadan psikolojik önerilerde bulunmak, mesleğimizin en temel etik ilkelerinden bir diğeri olan ‘Sorumluluk İlkesi’nin de ihlali anlamına gelmektedir.
* Her meslek grubunun kendi içinde bir sorumluluğu vardır, ancak bazı meslek grupları birebir toplum sağlığı, bilinci, huzuru ve güvenliği ile ilişkilidir. Psikolojik sağlık çalışanları, doktorlar, hukukçular, siyasetçiler, gazeteciler, öğretmenler, polisler… vb meslek mensupları, sırf halkın geneli eşcinsel ve/ya biseksüel olmayı halen bir hastalık olarak gördüğü için, bunu pekiştirecek tutum ve davranışlar içine girmemelidir. Unutulmamalıdır ki, tüm bu farklı meslek grupları toplumu ileri götürmekle yükümlüdürler. Dünyanın çoktan terk ettiği bu düşünce, tutum ve davranışta ısrar etmek, eşcinsel ve/ya biseksüel bireyleri ‘ötekileştirmek’, ‘suçlu’, ‘hastalıklı’, ‘sapık’ ilan etmek tam anlamıyla ‘Homofobik’ olmayı ifade eder.
* Eşcinsel ve/ya biseksüel olmak değil, ‘Homofobik’ olmak suç sayılmalıdır. Homofobi; cinsel yönelimi farklı olan bireylere yönelik nefret söylemleri, önyargı, inkar, dışlama, aşağılama, reddetme ve şiddet gibi olumsuz tutum ve davranışları ifade eder. Bu nedenle, homofobik olmak en temel insan hakkı olan ‘inancı, dili, etnik kökeni ve cinsel yönelimi ne olursa olsun kanunlar önünde eşit olma hakkı’ na taban tabana zıttır.
* Cinsellik yaşamın doğal ve sağlıklı bir parçasıdır. Cinsel yaşam, bireylerin bedensel zevk almak adına yaptıkları bir eylem olmanın yanı sıra oldukça özel bir ilişki şeklidir. Tıpkı heteroseksüel bireylerde olduğu gibi, eşcinsel ve/ya biseksüel bireylerde de cinsellik, hayatın belirli bir kısmını kapsamakta, doğruluk, yakınlık, sıcaklık, bağlılık, saygı, güven ve romantizm gibi son derece olumlu duygularla birlikte yaşanmaktadır.
* Heteroseksüellikten farklı cinsel yönelime sahip bireylere olan olumsuz tutum ve davranışlar ancak bilinçlendirme ve eğitim yoluyla değiştirilebilir. Bu nedenle cinsel eğitimin okul öncesi dönemlerden başlayarak ders müfredatlarına alınması hem çocuklarımızın kendilerini ve bedenlerini, hem de diğer insanların özelliklerini tanımaları ve kabul etmeleri açısından son derece önemlidir. Unutulmamalıdır ki kemikleşmiş önyargıları yenmek oldukça zordur.
* Cinselliğin belirli psikolojik ve bedensel olgunluğa erişmiş bireyler için istenir olduğu, henüz bu olgunluğa erişememiş bireyler için zarar verici sonuçları olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle Kuzey Kıbrıs’ta homofobik yasaların ortadan kaldırılmasının yanında, çocuk cinsel istismarını ve çocuk fuhuşunu önleyici yasaların da eşzamanlı olarak gündeme getirilmesi elzemdir. Bunun ötesinde, devlet, çocuk fuhuşuna zemin hazırlayan sosyal etmenleri ortadan kaldırmakla yükümlüdür.
Mesleki görev, yetki ve sorumluluklarımızın ışığında kaleme aldığımız bu yazıdaki bilimsel gerçeklerin kamuoyumuz tarafından dikkate alınmasını ve yaygınlaştırılmasını ümit eder, cinsellik ile ilgili konularda toplumumuzun ilerlemesine katkıda bulunmayı sürdüreceğimizi bilgilerinize saygılarımızla sunarız.
Bağımsız Psikologlar İnisiyatifi
Kıbrıs Türk Psikologlar Derneği
Kıbrıs Türk Ruh Sağlığı Derneği