1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Basın ve İfade Özgürlüğü mü? Güldürmeyin Bizi Azizim…
Basın ve İfade Özgürlüğü mü? Güldürmeyin Bizi Azizim…

Basın ve İfade Özgürlüğü mü? Güldürmeyin Bizi Azizim…

Karın tokluğuna çalıştırılan, yolsuzluk iddialarının havada uçuştuğu ortamlarda, emekçilerimizin özgürce "eser" üretmesini veya fikir beyan etmesini beklemek ne kadar gerçekçi?

A+A-

Nikolaos Stelya*
stelgias@gmail.com

İfade özgürlüğü denince, küçük yaşlardan itibaren gazeteciliğe başlamadan önce defalarca okuduğum ve bilincime kazınan hikâyenin başkahramanı, ölümsüz yazarımız, aydınımız Aziz Nesin geliyor aklıma. Türkiye'de 6-7 Eylül 1955 olayları yaşandığında, gayrimüslim vatandaşların toplumsal linç ve şiddete maruz kaldığı o karanlık günlerde, iktidar bir ara yaşananların sorumluluğunu "kötü komünistlere" yıkmaya kalkıştı. "Bu işi kesin vatan hainleri yaptı" edasıyla, Türkiye'nin toplumsal hafızasına acı bir tecrübe olarak kazınan bu olaylar sonrasında, Aziz Nesin ile birlikte birçok aydın, yazar ve gazeteci hedef tahtasına oturtuldu. Aziz Nesin, bu gelişmeleri iğneleyici bir üslupla bizlere aktarıyor.

Derin devletin "Ata'mızın evini bombaladılar" yalanıyla hınç dolu kalabalıkları sokağa döktüğü o dönemden günümüze yetmiş yıl geçti. Bu yetmiş yıllık süreçte, sadece Türkiye'ye değil, bölgenin geneline baktığımızda, ifade ve basın özgürlüğü açısından hangi noktadayız? Arada geçen sürede olumlu yönde bir ilerleme sağlayabildik mi? Doğu Akdeniz olarak adlandırdığımız bu "mahalle", en temel insan hakları alanında gelecek adına umut vaat ediyor mu?

Yukarıdaki kritik sorulara, son dönemde basın emekçileri ve toplumun geneli olarak karşılaştığımız manzara ışığında yanıt verelim. Bu kısa makalenin kaleme alındığı sırada, Türkiye'de meslektaşlarımız "bir kaydın yasa dışı yayımlandığı" gerekçesiyle hapse atılıyordu. Basın ve ifade özgürlüğü açısından son on yıldır büyük sancılar yaşayan Türkiye'de ne yazık ki bu gelişme ne ilk ne de son olacak gibi görünüyor. Zira geçtiğimiz dönemde de özellikle iktidarın aleyhine olan gelişmeleri haberleştiren birçok meslektaşımız, emek hakları, Kürt meselesi, insan hakları gibi konularda başarılı işlere imza atan gazeteciler, benzer süreçlerle karşı karşıya kaldı.

Türkiye'yi bir kenara bırakıp, Avrupa Birliği üyesi olma iddiasındaki Yunanistan'a bir göz atalım. Başbakan’ın, ana muhalefet lideri ve Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere aydınları ve basın emekçilerini "dinlediği" iddialarının gündemde olduğu bu komşu ülkede durum farklı mı acaba? Ya da Başbakan'ın, kameralar karşısında mülteci meselesi nedeniyle hükümetine eleştiride bulunan yabancı bir gazeteciyi terslediği AB üyesi Yunanistan'da, tam anlamıyla basın ve ifade özgürlüğünden bahsedebilir miyiz? Bu gazetecinin apar topar ülkeyi terk etmek zorunda kalması ise işin cabası. Bu gelişmelerin yaşandığı Yunanistan'ın başkenti Atina'nın merkezi semtlerinden Alimos'ta, güvenlik/asayiş konularında deneyimli bir meslektaşımızı güpegündüz kurşunlara hedef vererek kaybettiğimizi de hatırlatmak isterim.

Gelelim Kıbrıs'a. Ali Kişmir Davası, bize yukarıdaki örneklerden farklı bir hikâye sunuyor mu? Uluslararası mecralarda gündem olmaya başlayan bu dava, ifade özgürlüğü açısından oldukça karanlık bir süreçte olduğumuzu gözler önüne seriyor. Eğer bu durum bizi uyandırmaya yetmiyorsa, daha neleri bekleyeceğiz? Avrupa gazetesine yönelik linç girişimini unutacak mıyız? Kutlu Adalı'nın katlinden bu yana, ifade özgürlüğü alanında bir arpa boyu yol alabildik mi?

Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'ın kuzeyi özelinde, yukarıda genel olarak basın mensuplarına ve ifade özgürlüğüne yönelik siyasî baskılara kısaca değindik. Ancak bu baskıların bir de ekonomik ve finansal boyutu var. Karın tokluğuna çalıştırılan, yolsuzluk iddialarının havada uçuştuğu ortamlarda, emekçilerimizin özgürce "eser" üretmesini veya fikir beyan etmesini beklemek ne kadar gerçekçi? Tabii ki hayır! Bu noktada, bir diğer Avrupa Birliği üyesi adayı olan Kıbrıs karşımıza çıkıyor. Nereden başlasak, neye bağlasak? 2012 finansal krizini göz göre göre görmezden gelen Kıbrıs basını hakkında neler yazsak acaba? Kriz öncesinde, batma noktasındaki finans kuruluşları ile basın kuruluşları arasındaki "yakın" ilişkileri nereye koymalıyız? Ya da eski Cumhurbaşkanı ile ilgili iddiaları dile getirme cesareti gösteren bir gazetecinin, kendi patronları tarafından linç edilme noktasına getirilişini nasıl açıklamalıyız? 700-800 avroluk maaşlarla, asgari ücretin altında çalıştırılan basın emekçilerinden tarafsız haber beklemek ne kadar gerçekçi?

Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs, Doğu Akdeniz'de yer alan ülkelerden sadece birkaçı. İfade özgürlüğü açısından komşu ülkelerimizdeki tablo da bir o kadar karanlık. Şam'da iktidarı ele geçiren silahlı grupların, geçmişte İdlib başta olmak üzere birçok bölgede ifade özgürlüğü ve temel demokratik haklar konusundaki sicilleri oldukça kabarık. Lübnan'da, ekonomik darboğaz nedeniyle göreceli özgür olan medya çökme noktasında. İsrail'deki aşırı sağcı unsurların desteklediği iktidar, muhalif medyaya adeta savaş açmış durumda. Haaretz gazetesinin başına gelenler, bu konuda iyimser olmamızı engelliyor. Güney komşumuz Mısır, on iki yıldır bir askeri darbenin ardından iktidarı ele geçirenler tarafından yönetiliyor. Ekonomik krizle birleştiğinde, temel haklar alanında bu ülkenin de yaşadığı "darboğaz", bölgenin genelinde demokrasi adına neredeyse her şeyin ters yönde ilerlediğini gösteriyor.

Toparlayacak olursak: Tüm olumsuzluklara rağmen, bu coğrafyada aşk ve şevkle, onurlu bir mücadeleyle basın ve ifade özgürlüğü mücadelesine atılanların kahramanlıkları bir yana, 2025 yılı başlarında Doğu Akdeniz'de genel tablo oldukça karanlık. Brüksel ve diğer batılı başkentlerden bize ahkâm kesenlere, "Avrupa olduk/olacağız vesselam" türünden çıkışlarda bulunan iktidarlara söylenecek tek sözümüz var: Basın ve ifade özgürlüğü mü dediniz? Güldürmeyin bizi azizim!

* Doktora ünvanına sahip basın emekçisi, tarihçi ve yazar. Kıbrıs Haber Ajansının Türkçe bölümü ile kuruluşundan bugüne dek Gazete Duvar'da gazeteci ve editör. Stelya'nın Yunanistan Komünist Partisi'nin kuruluş ve yükseliş yıllarını konu alan yeni kitabı 2025 yılı içerisinde Türkiye'de okuyucularla buluşacak.

Bu haber toplam 1450 defa okunmuştur
Gaile 515. Sayısı

Gaile 515. Sayısı