BASİT ZORDUR
Hayatta ne aradığımı buldum sonunda: Eskimeyecek bir şey yaratmak. Eskimeyecek bir tutku, eskimeyecek bir aşka sahip olmak. Geçmişin elinden tutan bir geleceğe doğru yol almak. Her şeyin hızla bozulup değişime uğradığı, çabucak son kullanma tarihinin geldiği bu dünyada amaç bu olmalı belki diye düşündüm. Şiir gibi mesela; zamanının ötesine gidebilmeli zamanın çok çok öncesini de içinde taşıyarak. İçimdeki bu derin sadakat hali, bu vaz geçememe inadı hırpalayıcı olsa da böyle… Çocukluğu özlüyorum kimi zaman… Sevmelerdeki o masumiyeti. Sonra masumiyet hırpalar insanı diye düşünüyorum. En çabuk kırılandır çocuk kalpleri. Yalınlığı özlüyorum belki de… Yalın olandaki ferahlığı.
Biten dostluklar, severken birden birbirinden nefret etmeye başlayanlar kalbimi kırıyor… Bozulan şehirlere, elimden alınan güzel anlarla dolu mekanlara, kesilen ağaçlara dayanamıyorum. Bu dünyadan göçenler, hele veda bile etmeden gidenler içimi parçalıyor.
Kimi insanlarla ilişkiler bazı zaman, mekân ve durumlarla ilgilidir bunu biliyorum. Benim demek istediğim insanın kalbindeki o yer… Birilerini görmesen, artık pek fazla iletişim içinde olmasan bile anıların sıcaklığını içinde taşıman… Kırılganlıklara rağmen koparıp atmasan; dostlar ve sevgililer müzesinde onlara bir oda tahsis etsen mesela.
Şaşıp kalıyorum önce beğendiğini söyledikleri şeyleri sonradan acımasızsa eleştirenlere. Arkadaşlarının ardından dedikodu yapıp, bir zamanlar üstüne titrediklerini yerden yere vuranlara…Hep bir kirlenme hali, nereye baksan bir sahtelikler kumpası.
Kendimi dilsizleştirip derin sessizlikleri tercih etmemin nedeni de bu çoğu zaman… O yüzden peşin yargılardan kaçınmaya çalışmam, duyduklarımdan çok kalbime ve sezgilerime güvenmem.
Bu zalim dünya öylesine katlanılmaz geliyor ki bazen bana kötülük yapanları aklamaya çalışıyorum. Anlamaya çalışıyorum daha çok da… Kendimde bir kusur, bir suç aramaya yöneliyorum. Kendime haksızlık yapıyorum belki de.
Hayat nasılsa öyle aslında… Gerçeği görüp ona meydan okumak en iyisi. Ne kadar acıtırsa acıtsın hakikati aramak bir yalanda savrulmaktan evla.
İnsan ilişkilerine neden bu kadar önem veriyorum biliyor musunuz? Bütün diğer büyük meselelerin önündeki engel bu diye düşünüyorum da ondan. Bu yüzden insanı daha derinden kavramaya çalışan sanat ve edebiyat bu denli önemli.
Basit şeyler söylediklerim belki ve dudak bükenleri de görebiliyorum. Oysa basit şeyler değil mi hayatı böylesine karmaşık hale getiren. Ve en karmaşık problemleri çözebilecek olan basit bir söz, basit bir dokunuş değil mi çoğu zaman.
Sanat basit şeylerle ilgilenmeli. Zor olan basit olanı edebiyat yapabilmektir. En iyi akademisyenler basit biçimde anlatabilenler, en iyi edebiyatçılar karmaşığın tepesine tırmanıp basiti bulabilenlerdir.
Detaylar içinde boğulanlar ya da sofistike bir eda adına basitin değerini küçümseyenler kibirli bir yok oluşun önünü açarlar. Basit zordur çünkü basite ulaşmak zoru algılayıp onu alt etmiş olmayı gerektirir.
Karmaşık şeyler söylüyorum çünkü ben akıllıyım edasına aldanmayın. Yalın formülü bulamamış olanlar, ya da bize hava atıp bizi ezmeye çalışanlardır genelde onlar.
Akıllı olan tek bir cümle kurar bazen ve düğüm çözülür. Böylelikle hayat bir adım öteye geçer, dünyanın yarası biraz olsun iyileşir.
Eskimeyecek sözler içten ve yalın olanlardır. Eskimeyecek sözler arıyorum…