BAŞKA BİR DÜNYA HAYAL ETMEK
Bazen sadece bir bakış bile üzerinizde bir iktidar oluşturabilir. Hatta bir bakmayış bile yapabilir bunu... Hayat bir mikro-iktidar savaşları alanıdır. Eşitlik duygusunu ve farklılıktaki çeşitliliğin keyfini bilmeyen çatışma kültürünün, doğal sonuçlarıd
Bazen sadece bir bakış bile üzerinizde bir iktidar oluşturabilir. Hatta bir bakmayış bile yapabilir bunu... Hayat bir mikro-iktidar savaşları alanıdır. Eşitlik duygusunu ve farklılıktaki çeşitliliğin keyfini bilmeyen çatışma kültürünün, doğal sonuçlarıdır bunlar. Belki de sadece insanlık hallerine dair birer gerçekliktirler. Dünyadaki bütün eşitsizlikler ortadan kaldırılsa bile yaş, güzellik, ataklık vb özellikler kendi hiyerarşilerini kurmaya devam edeceklerdir.
Bir biçimde insan öğrenir bu iktidar savaşını... Başkalarının çoğu zaman bir tehdit oluşturduğu bir dünyadır çünkü bu... Onlardan önce davranmak daha büyük payı kapmak üzerine... Bütün ordular kendilerini “savunma” amaçlı gösterir ya günümüzde; “Güvenlik Kuvvetleri”dir orduların adı. Her türlü şiddet örgütlenmesinin iddiası da budur. Saldırı bile bir savunma taktiği olarak sunulur. Birisinin üzerinde iktidarını kurmayınca onun senin üzerinde iktidar kurmasına alan açtığını düşünmektir bütün mesele. Bir hiyerarşiler dünyasıdır çünkü bu... Daha paylaşımcı bir yerde, gücün çoğulluğunun bulunduğu bir heterarşi içinde var olmak da mümkündür oysa.
Başkaları için herşeyin bir tehdit haline dönüşebileceği bir dünyadır söz konusu olan. İyilik bile ağırlığı altında ezen bir iktidar aracıdır. Güzellik, zerafet , yücegönüllülük bir başkasını ufaltıp ona zul olabilir. Birinin zerafeti bir diğeri için utanca ve ezikliğe dönüşebilir.
Baştan yanlıştır çünkü herşey. Farklılıklar armonisi değil de farklılıklar savaşıdır önemli olan. Oysa dünya bahçesinin her bir çiçeği kendi özel güzelliğine sahiptir ve eşsizdir. Tıpkı her insanın bir biçimde eşsiz oluşu gibi... Bir başkasının bizde olmayan bir becerisi vardır kuşkusuz ama bizde de onda olmayan birşey bulunur mutlaka. Hem hayat neden bir yarışma olsun ki?
Hayırseverlik ve bununla ilgili kurumlardan neden hiç hoşlanmadığımı düşündüm az önce. Çocukluğumda gazetelerde fotoğraflar olurdu. Sosteyeteden kadınlar, ülke seçkinlerinin ve subayların eşleri kimsesiz çocuklara hediyeler götürür ve onlarla fotoğraf çektirirlerdi. Fotoğraflarda bu kuaförden yeni çıkmış tayyörlü kadınların çevresinde ellerinde bazı hediye paketleriyle poz veren ezik duruşlu çocuklar olurdu. Gazetecinin fotoğraf makinesine bakan bu kadınlar, topluma kendileri adına bir gurur tablosu sunmaktaydılar. Rahat hayatlara sahip, evleri başkaları tarafından temizlenen, bahçelerine başkalarının baktığı saygıdeğer hanımefendiler kendilerine yardımseverlik meşgalesi oluşturmuş, kocalarının çok miktardaki paralarının fındık fıstık kadar kısmıyla böyle gurur anları yaşamakla iştigal etmekteydiler.
Şimdilerde daha kurumsal, daha örgütlü biçimleri yaygın bunların. Paranın sahibi olanların sponsorlukları artık söz konusu olan.
İçimdeki her türlü öfkeyle başa çıktım da şu sınıf öfkesiyle başa çıkamadım diye sitem ederim bazen kendime. Belki de hiç bir suçu olmayan varlıklı insanlardan durduk yerde gıcık kaparım örneğin... Yanlış olduğunu biliyorum ama sosyalizmin ayarttığı, zengin karşıtı, bir türlü iflah olmaz bir kalbim vardır. Varlıklı birinin başarısı da iyiliği de şaibeli gelir bana... Bu da bir kaderdir belki. Kimi insanlar refaha ve zenginliğe doğmuş ya da bir biçimde ulaşmışlardır buna. Aslında doğal olarak oluşan ve hemen oracıkta eziveren hiyerarşidir beni rahatsız eden. Zenginin iyiliği ve bağışçılığı biraz da sistemin kabulü gibi gelir bana. Sahibim ve size de veriyorum, buyurun alın tavrı...
Bu kabul üstünden süren bir dünyanın parçası olmuş ve kirlenmiş hissederim çoğu zaman kendimi. Yapabileceğim tek şey biraz uzak durmaktır güç, iktidar ve paranın tahtında oturanlardan.
Ne yapsan bir başkasının senin üzerinde kuracağı iktidardan ve senin bir başkası üzerinde bilinçli, bilinçsiz kuracağın başka iktidarlardan kaçamazsın kuşkusuz.
Gösterdiğin tevazular, kırılganlığını ortaya koyma cesaretin, iktidarsızlık talebin başkalarının iştahını kabartır çoğu zaman. İktidara oynamıyorsan sürüngenler sınıfına dahilsindir.Bütün bunların yok olduğu bir alan olabilecek aşkı yüceltirsin bu yüzden. Masumiyeti arar durursun. Oysa sen de herkes kadar sistemin bir mahkumu ve kirlisindir sonuçta.
Yine de kapitalizme boyun eğmektense çoktan yitirilmiş bir masumiyetin peşinden koşmak anlamlı bir şeydir. Hiyerarşisiz bir dünya hayal edip bunun için çalışmak ulaşabileceğin bazı mertebeler için ihtiras duyup bazı ayrıcalıklara teslim olmaktan daha değerli değil midir?