1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Başka bir şey istemem
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Başka bir şey istemem

A+A-

Öylesine kısacık ki hayat…
Öylesine anlık…
Öylesine bir nefeslik ki…
Çoğu zaman anlayamıyoruz.
Kavgalar, didişmeler, küslükler, tartışmalar…
Hepsi anlamsız…
Hepsi boş aslında…
Bir doğumlar, bir de ölümler gerçek.
Gerisi, koskocaman bir yalan…

4 gencin kara haberi ile sarsıldık.
Gencecik…
Pırıl pırıl…
İnanmak güç…

Hala atamıyorum üzerimden.

Fotoğraflarını her gördükçe yeniden kahroluyorum.
Kelimeler yetersiz bu acıyı tarif etmeye…
“Trafik terörü” dedik, “trafik canavarı” dedik, ötekileştirdik yıllarca, burnumuzun dibinde duran koskocaman sorunu…

Şimdilerde de “sel felaketi” diyoruz!
Ne canavar, ne de terör!
Bu son olay için söylemiyorum ama trafik kazalarının birçoğunda aşırı hız, altyapı sorunları ve dikkatsizlik aldı onca sene canlarımızı bizden…
Bunu anlamamaya yemin ettik sanki…
Yollarımızın sürati kaldırmadığını bir türlü kavrayamadık.
Trafik kontrolü yapan polisi bile canavarlaştırdık kimi zaman.
Sosyal medyada polisleri ihbar ettik, ne yararını gördük?
Polis neden var ki?
Yetmedi, anayollara sırf kendi arsamızdır diye kaçak tali yol bağladık.
Yetmedi, devlet denen mekanizma da içine edince, ortaya bu kapkara tablo çıkıverdi.
Kocaman bir karmaşa…
Ölümler getiren bir bulanık bir ortam.
Peki ne zaman sorunlarımız çözeceğiz biz?
Kaç can daha lazım?
Sadece devletle, polisle de olmuyor, biliyorum.
Ne zaman vazgeçeceğiz şu lanet olası süratten?
Ne zaman?
Her tabutta, her acıda, her cenazede bunları düşünmek gerek.
Giden her canın ardından, hayatta kalanlara sarılmak gerek.
Yaraları sarmak, başka ölümler olmasın diye çalışmak…
Vazgeçtim büyük meselelerimizden, çözülmesin istemiyorum.
Döviz, artsın…
Kıbrıs sorunu, boş ver çözülmesin, zaten çözüleceği yok.
Ekonomi? Bırak onu kendi halinde…
Gençlerimizi girmesin o kara toprağa, yeter…
Başka bir şey istemem, vazgeçtim hepsinden…

 


Sahtenin de sahtesi…

Ülkenin her yeri çürük…
Tepeden, tırnağa…
Herkes 'kişisel zenginliğin', erken refahın peşinde…
Son yıllarda sıkça rastlar olduk, usulsüzlük, yolsuzluk gibi haberler arttı.
Daha önce de vardı hiç kuşkusuz.
Ancak son dönemde ortaya çıkmaya başladı.
En azından tespit edilenler, yargıya havale edilenler çoğaldı.
Bu da ümit verici bir gelişme…
Dedim ya, herkes erken köşeyi dönmenin peşinde…
Bakıyorsunuz, x kamu kurumunda memur paraları cebe indirmiş.
Bir başka kurumda başka bir yolsuzluk…
Federasyonlar ise tam bir keşmekeş!..
Tutanın elinde kalıyor.
Kişisel kullanımlar, kişisel masraflar hem böyle kurumların ensesinden sağlanıyor.
Bu ne kokuşmuşluk, diye hayıflanmak da yetmiyor.
Bir şey yapmak lazım…
Bir ucundan başlamak…
UBP döneminde çok yazdık, çizdik…
RHA’lar da büyük sorundu.
Evlerin garajlarında az RHA fotoğrafı yayınlamadık.
Herkesin altında devletin arabaları…
Yakıt, gırla, gez gez bitmez…
Bitse de yenisini koy!
Neyse, konumuz RHA’lar değil…
'Devletin malı deniz' mantığı iliklerimize işlemiş.
Dedim ya, sesi soluğu çıkmayan kimileri 'ham hum' peşinde…
En fazla kızdığım ise, bu tiplerin haktan emekten bahsetmesi…
Adam kişisel refahı için devletin aracında gezmiş…
Kamudan uçak bileti çıkarmış.
Yakıtları kendi aracına koymuş.
Kasayı dolandırmış.
Paraları senelerce cebe atmış…
Sorsanız, en kahraman “emekçi” kendisi…
En ilerici de kendisi… En sosyalist de kendisi…
Böylesine bir ülke işte, bizimkisi… Sahtenin de sahtesi…

 

Bu yazı toplam 2379 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar