Başka türlü…
Dolaplardaki kıyafetler değişiyordu artık…
Kışlıklar kalkıp yazlıklar yerleştirilmeye başlamıştı yavaş yavaş…
Sobalar da yazlık köşelerine kaldırılmıştı havalara bakarak…
Ancak yağmur, fırtına, biraz da soğuk geri döndü.
Boşuna dememişler;
“Mart soğuğu dert soğuğu”,
“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” gibi…
Gerçi son yıllarda mevsimler de şaşırmış, hangi ayda, hangi mevsimde olduğumuzu neredeyse bilemez olmuştuk.
İklim değişikliği, mevsimlerin olması gereken özelliklerini ortadan kaldırmıştı.
Mart ayı, bazı atasözlerine de yansıyan gelenekselliğini atlamadı bu yıl.
Kendinden bekleneni yapıyor…
‘Kapıdan baktırıyor’.
Mart ayı alışılmışı yaşatırken pandemi de hayatımıza artık alışılmış biçimde yerleşmeye çalışıyor ne yazık ki...
Alışmak istememize rağmen o ısrar ediyor…
Bizde ve dünyada…
Geçen yıldan beri “ha şimdi ha sonra” deyip biteceği günü bekliyoruz ama virüs ısrar ediyor.
“Gitmem” diyor.
Besleneceği, çoğalacağı, değişime uğrayarak üreyeceği ortamı buluyor…
Yıkıyor, mahvediyor, öldürüyor, yoksulluğu, işsizliği getiriyor…
Güçlü ülkeler bile virüse galip gelemezken bizim gibi haritada bile olmayan bir ülkede ne olması beklenebilir ki!
Tam bir yıkım.
Bir çöküş.
Çaresizlik, belirsizlik.
Beceriksizlik bu yıkımı büyütüyor.
Özel sektör perişan;
Yeni yeni açılmalar yaşansa da ayların getirdiği çökmüşlük var.
Neredeyse bir senedir olması gereken kazancı olamadığı için esnaf perişan…
Sosyal medyada da örnekleri olduğu gibi;
Kirası, vergisi, yatırımı ve de ailesi…
Ne arayanı, ne de soranı var… Ne yer ne içer? Nasıl geçinir, çocuklarına nasıl bakar, evinin idamesini nasıl sağlar?
Atanmış hükümetin umurunda değil.
1500 TL verdiler yenile… Kimilerine verdiler, kimilerine vermediler. Verdikleri de bilmem kaç ay için 1500 TL alabildiler.
Bu para neyine? Hangi ihtiyacı karşılayacak?
***
Onların, yani atanmışların gündemleri başka;
Oraya buraya atama yapsınlar, adamlarını hoş tutsunlar, devlet dairelerinde kadrolaşsınlar…
İstedikleri yere adamları atanmadı diye meclise gelmeyenler, kişisel isteklerinin giderilmesi ve taleplerine karşılık verilmezse destek çekme gibi tehditler ve TL’nin erimesi karşısında “halledeceğiz” diyerek güldüren bir Başbakan…
Yeni bir de saray yapmak var gündemlerinde…
Utanırmış çünkü atanmış Tatar…
Konukları gelirmiş ama Silihtar’dan utanırmış diye Erdoğan’dan saray istedi.
“Senin var ama benim yok, ben da isterim” demiş Tatar…
Erdoğan da “yapalım” demiş.
Protokole bile koydular,
Aç, parasız, işsiz ordusu büyürken acil olan saraymış gibi!..
Mecburen açacaklar tabii… Ödeyecek parası yoksa sektörleri açmaktan başka çaresi yok.
Aşı da yok ama para da yok.
E, ne olacak peki?
Açalım da belki birkaç kuruş kazanırlar işte!…
Tam bir kaos.
Açsan başka türlü, açmasan başka türlü.
Zaten bizim atanmış hükümet de başka türlü…
Bir uyum yakaladık işte;
Her şey başka türlü.