1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Başkaldırı: Dada 100. yılında
Başkaldırı: Dada 100. yılında

Başkaldırı: Dada 100. yılında

Başkaldırı: Dada 100. yılında

A+A-


Canel Okçun
[email protected]


                                   ‘’DADA devrimci proletaryanın tarafındandır/Artık özgür
                                     Bırakın kafalarınızı/ Çağımızın gerekleri için bağımsız kılın
                                  Onu/Yıkılsın sanat/Yıkılsın burjuva entelektüelliği/Sanat
                                        Öldü/Yaşasın Tatlin’in makine sanatı/DADA burjuva fikirler
                                         Evreninin gönüllü yıkımıdır.’’
                                                                            
       DADA sloganları, Berlin,1919
             

 

Günümüz sanatının söylem, biçim ve estetik açıdan alt yapısını oluşturan Dada akımı veya Dadaizm ve Dadacılık kuruluşunun 100. yılını kutluyor. 5 Şubat 1916’da İsviçre’de Alman şair ve düşünür Hugo Ball’un (1886-1927) Zürih’te bir arka mahallede açtığı gece kulübü ile sanat lokali arası mekân Kabare Voltaire(Cabaret Voltaire) Dada’nın kuruluşuna ev sahipliği yapmakla birlikte o dönemin aydınları ve sanatçıları için disiplinlerarası etkileşim ve işbirliği ifade ediyordu.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Zürih, ülkelerinde baskı ve tehditlerden kaçan mültecilerle dolu kozmopolit bir kentti. Hugo Ball’un sözleriyle, ‘kükreyen aslanlarla çevrili bir kuş kafesiydi’.  Kabare Voltaire’i açarken Ball’un amacı, Zürih’e sığınmış olan muhalif avangard sanatçıların, edebiyatçıların topluca özgürce yaratabilecekleri bir atmosfer yaratmak ve avangard tiyatro deneylerin, buluşların ortaya çıkmasını oluşturacak bir kolektif yaratmaktı. Şubat ayının başında açılan Kabare Voltaire Şubat ayının sonuna doğru dolup taşmaya başlamış sergilerin, şiir okuma gecelerinin, alternatif performansların ve her türlü sanatsal eğlencenin gerçekleştirildiği bir mekân hâline gelmiştir. Böylece, dünyayı savaşa sürükleyen insan aklının gerçekte ne denli akılsız olduğu gözler önüne serilecek ve ‘aklın tükenmişliğini ifade etmek adına rasyonel aklın tam karşıtına, denetimsiz bir akıl-dışı’na öncelik vererek kendi absürd eylemlerinde bunu yansıtmak amacına erişebileceklerdi’. Bu bağlamda şiir yazmanın, resim ve heykel yapmanın, tiyatro oynamanın geleneksel yöntemlerini reddederek tam anlamıyla düzen karşıtı tavır takınmışlardır.

Dada,1916’da savaşın tam ortasında ortaya çıktığı andan itibaren ‘Avrupa ruhunun kapsamlı bir manifestosu’ görünümündeydi. Dada, bütün yerleşik ahlaki, estetik ve toplumsal değerlerini deyim yerindeyse baş aşağı ederek ve bunların içerisindeki en önemli olanı; sanatı, ulusun kültür ögesi olmasından çıkartıp tıpkı her şeyin gereksiz ve anlamsız olduğu gibi (sanatı da) gereksiz olarak ifade etmiştir.


Dadacıların 1916 yılında Zürih’te faaliyet gösterdikleri esnada New York’ta başka sanatçılar aynı doğrultuda bir sanat çevresi oluşturmuşlardır. Fransız sanatçılar Marcel Duchamp (1887-1968) ve Francis Picabia (1879-1953)  tüm eski akımlara karşı çıkarak burjuva toplumunun yaşamını eleştiren ve alaya alan tavır takınarak Dada’nın bir diğer kolunu oluşturmuştur. Önceleri fütürist teknikle ve altın oranla yapıt veren Duchamp, bu yoldan ayrılarak ready made (hazır yapım) adını verdiği sanayi üretimi araçlardan yararlanarak sanata karşıt tavır takınmıştır. Kolaj ve asemblaj tekniklerine ağırlık veren, malzemeli resimler, meta-makinalar, mekanik mankenler kullanan, Batılı olmayan kültürlerin ‘primitif’ ifadelerine ilgi duyan Dadacıların bir diğer önemli özelliği sanat ile yaşam arasındaki sınırları yok etme arzusuydu. Bu bağlamda sanatçılar işlerini toplum ile iç içe gerçekleştiriyor ve yapıtlarında günlük yaşamdan izler barındırmakla beraber ‘Ben’ diyen Dışavurumcluk’a karşı ‘Biz’ diyen ‘kolektif bir bilinç oluşturma’ amacı çevresinde toplanmaktaydı.

Bazı kaynaklara göre, Hugo Ball’un Dada sanatçılarından Richard Hülsenbeck ile birlikte Almanca-Fransızca sözlükten rastgele seçtikleri ‘Dada’ Bu sayede ortaya çıkmış, kimi kaynaklara göre ise Dada Manifestosu (1918) yazarı Tristan Tzara’nın ‘Dada’ sözcüğünü seçen kişi olduğu belirtilmektedir. Öte yandan ‘Dada’nın ne anlama geldiği konusundaki veriler çelişkilidir. Kimilerine göre Rumence ‘evet’, Fransızca ‘oyuncak at’ anlamına geldiği veya bir çocuğun çıkardığı ilk ses: Da… Da… Da… olmasından ötürü seçilmiş olabileceğine ilişkin görüşler de vardır. Önemli olan Tzara’nın 1918 yılında Dada Manifestosu’nda yazdığı üzere hiçbir anlama gelmeyen Dada’nın, bir başkaldırı olarak sanatta yeni bir ‘sıfır noktası’ oluşturduğudur.

‘Dada, ciddi, korkmuş, çekingen, gayretli, güçlü, kararlı, hevesli olsun, anlık deliliğe tutulmuş bütün bireylere saygıdır; Dada insanın kendi kilisesini her türlü gereksiz hantal aksesuardan kurtarmasıdır. Özgürlük: Dada Dada Dada…’

Politik tavrı, protest duruşu, sanat karşıtı eğilimi ve sanatta ‘avangard’ın tanımına yönelik dönüştürücü gücüyle’ 20.yüzyılın en etkili akımlarından biri olan Dada, 1916 yılında başlayan hayatına 1920 Berlin Fuarı ile zirveye ulaşmış ve 1920-1923’de sona ermiştir. Hemen ardından yerini Dada’nın savunduğu görüşleri ‘daha elle tutulur bir üretime dönüştüren’ Gerçeküstücülük(Sürrealizm) akımına bırakmıştır.

 

-----------------------------------------------------------------------------

Notlar:
* Raoul Hausmann, Mekanik Baş, 1920, Ulusal Sanat Müzesi, Washington/ABD
‘Raoul Hausmann’ın ‘Mekanik Baş’ı, Dadacıların aklın iflası olarak gördüğü savaş ve saldırganlık ruhunun bir tür simgesidir. Aklın iflası, insanın makineleşmesi gibi olgular barındırmaktadır.’

** Marcel Duchamp, Bisiklet Tekerleği,1913
‘Dada’nın sanat karşıtı tavrının en belirgin ifadesi, anti sanat terimini ilk kez kullanan Duchamp’ın hazır nesneleridir’. Bu sayede sıradan bir nesne doğrudan bir sanat yapıtına dönüşmüştür.

Bu haber toplam 4435 defa okunmuştur
Gaile 364. Sayısı

Gaile 364. Sayısı