1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Batmayan Güneş’le Gelen Aydınlanma: Sömürge Döneminde Çağdaşlaşma ve Kıbrıs Türk Medya Kütüründe “Geriye Doğru” Modernite
Batmayan Güneş’le Gelen Aydınlanma: Sömürge Döneminde Çağdaşlaşma ve Kıbrıs Türk Medya Kütüründe “Geriye Doğru” Modernite

Batmayan Güneş’le Gelen Aydınlanma: Sömürge Döneminde Çağdaşlaşma ve Kıbrıs Türk Medya Kütüründe “Geriye Doğru” Modernite

Nostalji, Kıbrıs Türkü’nün deneyimlerine bakıldığında, homojen veya blok bir olgu olmaktan uzak ve bu nostaljik d/okumanın tek bir ipliği yok

A+A-

 

İbrahim Beyazoğlu
[email protected] 

 

Darbımeseldir; Kıbrıs Türkü’nü kazısan altından İngiliz çıkar. Bu yüzden İngiliz sömürgeciliği olmadan modern Kıbrıslı Türkü'nü yorumlamak kolay değildir. İngiliz sömürgeciliğin, Kıbrıslı Türklere aydınlanma getirdiğini varsayan modernist (d)okuma medya kültürümüzün malumudur. Kıbrıs gazetesi köşe yazarı Hasan Hastürer’in gazeteci üslubuyla Kıbrıs Türk modernleşmesini sömürge dönemiyle özdeşleştirmesi, girizgahta ana hatlarını çizmeye başladığım kodlamaya ilişkin güncel bir perspektif sağlıyor. Hastürer, “Aile Hukuku, Zeka Bey’in çağdaş hukuk vizyonuyla, yine sömürge döneminde çağdaşlaştı" (2019, s. 9) diye yazar. Ne kadar ilerlersek o kadar uygarlaşacağımızı varsayan, rekabetçi, hep daha ileriye/yükseğe, önceden belirlenmiş bir geleceğe doğru evrilen bu geri döndürülemez çizgisel zaman anlatısı, ilerledikçe geçmişi “sildiğini”, “ilga ettiği” geçmişi tarihin “karanlığı”na ittiğini öne sürer. Bu modernist “kaçınılmaz yazgı” mitolojisi:

 

"... bizim ve başkalarının dünyadaki konumunu anlamakta ölçüt alınan “çağdaş uygarlık düzeyi”ni belirleyen, basitçe tekçizgisel ve daha karmaşık olarak da teleolojik bir tarih ölçeğine göndermede bulunuyor. Tekçizgi üzerinde herbiri bir ilerleme çentiği olarak öncekini izleyen dönemlerden ya da çağlardan geçerek ve onları “aşarak” hedefi olan “modern”e doğru “ilerleyen” bu Tarih, zamanı da tek kılıyor. Modernizm söylencesine göre çağdaşlığın kendisi tekil, çağdaşlığın  ölçütü tek-ve-evrensel ve söylencenin bu teklik vurgusu Adam/Akıl/Tarih teslisinin kökten bütünleşmiş birliği varsayımından kaynaklanıyor. Moderne ulaşmak tarihin “telos”u, yani hedefi, hatta alınyazısı, kaderi. Yine bu anlatıya göre zamana ve tarihe tabi olmak demek “modern” hedefine doğru ilerleyen bir  güzergahta yola çıkmak demek" (İlter, 2006, s. 1).

 

İşte bu teleoloji, giderek artan sayıda Kıbrıslı Türk arasında da hikmetinden sual olunmazlık kazanırken, aidiyet, temsil ve kimlik gibi zaten sıkıntılı kavramlarımız ve demokrasi de hatırı sayılır ölçüde bu modernist ilerleme mitosuna zimmetlenmektedir. Mesela "Kıbrıs Ağzı ve Milliyetçi Çılgınlık" yazısında Kıbrıs milliyetçilerini eleştiren Niyazi Kızılyürek, "21.yüzyıla bir türlü girmeyen Kıbrıs milliyetçileri ise hala dil asimilasyonunu gündemlerine alabiliyorlar" derken, aslında eleştirdiği modernist ilerlemeciliğe, bir nevi sömürgecinin kurmuş olduğu ilişkiye geriye dönmüş oluyor (14 Ekim 2009). Postkolonyal zaviyeden bakacak olursak, doğrusal zaman anlayışıyla arasına mesafe koyduğunu düşündüğüm Kızılyürek de bazen modernist karşıtlıklar üzerinden düşünebildiğini, yani karşı çıktığı büyük anlatıyı referans aldığı vehmine kapılmamıza sebep olabiliyor. Artık herkesin kulağının aşina olduğu "antika", "Ortaçağ", “dinozor”, “taş devri” veya "Nuh Nebi'den kalma" gibi istihzalı ifadeler, modernist dünya görüşünün  gündelik hayattaki tezahürleridir. Örneğin, modern, şimdiyi (ilerlemenin sonu) ve yeniyi ayrıcalıklı kıldığı için “21. yüzyıla giremeyenler” devalüasyona uğruyor. Günümüzde yaşlıların değersizleştirilmesi ve ageism de bunun bir tezahürü. "İlkel kabileler"de yaşlılar bilge insanlar olarak dinlenirken, bizde bunayıp aklını yitirmiş muamelesi görüyor.

Nostaljiler

Nostalji, Kıbrıs Türkü’nün deneyimlerine bakıldığında, homojen veya blok bir olgu olmaktan uzak ve bu nostaljik d/okumanın tek bir ipliği yok. Jacques Derrida, şu iplerin "aynı kumaşta, aynı metinlerde, bağlanarak ve çözülerek başka desenleri nasıl dokuduklarını görmek için başka ipleri ve tekrar aynılarını çekeceğiz" derken aslında ihtiyatı elden bırakmadan "tüm bu katlara veya farklara saygı duymak gerekir" diye bizi uyarıyordu (2014, s. 35, 100).  Ne de olsa, Eric Hobsbawm'ın dediği gibi, "tarihin dokusu, onu bozmadan ipliklerine ayırmaya olanak verme[z]... (2003, s. 8)". Bu iç içe geçmiş iplikleri söküp, ara bölgedeki iki-toplumlu diyalog konulu veya “ilerici” sendika mahfillerde yapılan “eleştirel” powerpoint sunumu kategorileri kabilinden ayırmak yerine, iplikleri (yani nostaljinin oluşturucu faktörleri ve nostaljinin ortaya çıktığı bağlamlar) izlemek gerekli olsa da farklı yorumlara açık bir tartışma.

Ancak, şunu gözden kaçırmamak gerekir: Bugün medya kültürümüzün tutkuyla renklendirdiği nostaljik hafıza, bildiğimiz nostalji deneyimleriyle örtüşmüyor. Yerleşik anlamdaki nostaljide psikolojik bir gereklilik ağır basıyor.  Buradaki insanların mustarip olduğu sömürge nostaljisiyse çokanlamlı bir iletişim aracı ve çelişki yumağıdır. Ben bu yazıda, Salman Rushidie’nin deyişiyle, “bir nevi önceden vurgulanmış nostalji olan bir modernizm” suretindeki “uygarlaştırıcı” İngiliz sömürgeciliğinin, bir hayli Kıbrıslı’nın konum ve statülerini belirleyen, ay yıldız milliyetçiliği karşıtı bir “korunma mekanizması” olarak önemli toplumsal sembolleri nasıl siyasallaştırıldığına işaret edeceğim (2013, ss. 255-6). Dolayısıyla, bir dereceye kadar belirleyici etkenler yumağı, Kıbrıslı Türklerin “tarihin etkilemediği evrensel geçerlilik” atfettiği sömürgeci uygarlık "standartlarına" bağlanmasını veya nostaljik bir acil “geri-dönüş”ü  tetikledi. Bu denli ayak sürüyen nostaljiyse birbirinin içine geçmiş iki arka plan taşır. İlki, Anadolu'dan adaya taşınan "çağ dışı" göçmenlerin otokton halkın muhayyilesindeki batılı, çağdaş ve ileri Türkiye imgesiyle sarsıcı bir tezat oluşturması. İkinci olaraksa, modern Beyaz Türk bürokrasisinin Kıbrıs Türkleri rencide edici tavırları ve adadaki ciddi varlığı kimi yerlilerin Kıbrıs milliyetçiliğiyle ayrılmaz şekilde bağlantılı bir sömürge nostaljisi arayışına zemin hazırladı. Kıbrıslı Türklerin 1970’li yıllara kadar hayran olduğu batılı büyük Ötekisi Beyaz Türkler tarafından küçümsenmeleri ve Anavatan'dan duymak istediklerini duyamamanın getirdiği hüsran, bir diğer deyişle, adadakilerin beklentileri ve deneyimledikleri arasındaki nitelik farkı Jean Baudrillard’ın ışık tuttuğu nostalji tartışmasında karşılık buluyordu: "Nostalji denilen şey, gerçek, gerçekliğini yitirdiği gün asıl anlamına kavuşmuştur" (2011, p. 21). Oysa, kendi düşüncelerinin Türkiye nezdine onayını arayan Kıbrıs Türkü’nün duymak istediklerine ilişkin en uygun örneklerden biri “İhraç edilen magandalar Kıbrısı da mutsuz etmiş ...” başlıklı söyleşide Türkiyeli sanatçı Cihan Ünal’ın söyledikleridir:

Kıbrıs halkının Türkiyeli nüfusa önce iyimser yaklaşması sonradan hayal kırıklığı yaşaması doğrultusunda değişimi doğrudur. Bunun nedeni, benim de gelme nedenlerimden birini oluşturuyor... Çünkü Kıbrıs haklı kültür seviyesi yüksek eğitimli bir halk (...) Kıbrıs’ın bizim insanımızı eğitici bir yanı var! Maganda dediğimiz kesimden, okuma yazma oranı az olan kesimden işçi olarak çalışmaya gelen kesimden çoğunluk burada bulunuyor. Dolayısıyla Türkiye’de yaptıkları arsızlıkları burada da yapıyorlar. Yapınca da buranın düzeni bozuluyor. İnsanlar evlerinde kilit altında uyumazken şimdi değişim başladı" (2013, s. 20).

Toparlayalım. Kıbrıs Türkü sömürge dönemini özlemekten ziyade, "şimdiki zamanın nostalji tarzıyla anlamsızca sömürgeleştirilmesi"ne (Jameson 2011, s. 59) yaslanan bir medeniyet fantezisi üzerinden kendilerini var eder. Türkiye etkisine karşı had bildirme anlatısı çerçevesinde ortaya koydukları kolonyal hafıza bir karşı-modernist simetri sergilerler. Kıbrıs Türkü zaman zaman kendi “haysiyetiyle oynayan” beyaz Türk elitizminin hıncını, bir kullanışlılık sancağı işlevi gören oryantalist klişe cephaneliğini kullanarak, “beyaz olmayan Türkler”den çıkarmaya ve nostaljik hatıralarla “bizi” “azgelişmişler”den ayırt edecek bir kaldıraç kampanyası yürütmeye devam ediyor. Kartal Harman’ın tepkisi bu açıdan malumun ilamıdır:

Sizler "Mekap" giyerken, bizler "Nike"ı marka olarak görmüyorduk beyler. Sizlerin şimdi daha yeni yeni tanıştığı onlarca yiyecek, içecek, çikolata vd. dünyaca ünlü markalarını, bizlerin dedeleri, nineleri 1920'li yıllarda İngiliz Koloni Yönetimi'ndeki Kıbrıs'ta tanımıştı. Tam 90 yıl önce. Ne çabuk unuttunuz, bu memleketten bavullar dolusu satın aldığınız beyaz eşya, çay vd. elektronik eşyaları market raflarınıza doldurduğunuz günleri? Ne çabuk unuttunuz ekranlarında numaraları gösteren telefonları gördüğünüzde, "Gâvur İcadı" dediğiniz günleri. Ne çabuk unuttunuz, Kuzey Kıbrıs'ta satılan kot pantolonları almak için sıraya girdiğiniz, kapişari ettiğiniz günleri. Her fırsatta bizleri aşağılamayı bırakın. Önce bir aynaya bakın. Nerelerden geçtiğinizin farkına varın  (2012, s. 7).

Burada, “lütufkâr” sömürgecilikten kendine bir övgü vesilesi çıkarmak söz konusudur ve verilmek istenen mesaj şöyle okunabilir:  "Biz ezelden beri modern Kıbrıslılar, Beyaz Türklerden daha uygarız. Oysa onlar yeni yetme. Küçümseniyoruz ama biz büyüğüz". Bu statü iddiası, İngiliz’in Zamanında anlatısını modern "aslımızı bilmek" şeklinde okunabilir. Bu minvalde, benzer bir nostaljik metinsellik örneği de Filiz Besim’in yazıyası. Köşe yazısı, Kıbrıslı Türklere “kaba şaman Türkmenler” yakıştırması yapan Türkiyeli tarihçi İlber Ortaylı’ya karşı bir savunma mekanizması niteliği de taşır: “İngiliz Sömürge Yönetimi altında yaşayan Kıbrıslıtürkler batılı uygarlıkları zaten çok iyi tanıyor ve bu tanışıklıkla dünyalı olmayı hedefleyen Atatürk ilkelerini çok iyi algılayabiliyorlardı.”  (2016, s. 11).

Oryantalizm ve Nostaljinin Metafizik “Temelleri”

Sömürgeciliğin açtığı “uygarlık” koridoru, nostaljik milliyetçilere söylemlerini dökeceği modernist oryantalist kalıbı da sağlarken oryantalist reçeteye talip yerelciler, kendilerini tek-boyuta indirgeyen şarkiyatçı söylemi yeniden üretmişlerdir.  Ada halkının şarklılık kompleksi açısındansa bundan daha keskin bir anlam-değer kurgusu bulmak güçtür. Bu meşrepten kültürel kibir gösterisiyle beraber işlenmiş geri kalmışlık takıntısına yöneltilen en yerinde eleştirilerden biri Arif Dirlik’in üzerine  parmak bastığı çelişkidir. Çünkü “Şarkiyatçılık, ‘kendi kendini Şarklılaştırma’ olmaksızın kavranamaz” (2008, s. 86). Nereden bakarsanız bakın, nostaljik milliyetçiliğin kendisi oryantalisttir ve bu dayanaksız aşağılık kompleksini besleyense oryantalizmdir.

Kıbrıs milliyetçilerinin, Türkiyeli toplulukları oryantalize ederek ötekiliğe maruz bırakmaya çalıştıkları monolitik kimlik kurguları hatalı ve mantıksal açıdan tutarsızdır. Kıbrıslı Türklerin, sömürge mirası vesilesiyle batıyı temsil ettikleri zehabına kapıldıkları medeniyetçi pozisyon ve kendi Avrupalılıklarının Türkler ile zıtlık teşkil ettiği hüsnükuruntusu metafizik bir monizmdir. Bizden tamamen bağımsız bir bulunuş/mevcudiyet, “dışımızdaki” ötekinin kendinde(n) var olabileceği karşıtlıklar izleği metafizik düalizme dayalıdır. Gelgelelim, yelpazenin karşı tarafını olmadığımız her şey olarak hayal ederek varoluşumuzu anlamlandırabileceğimiz Tanrısal, dışsal bir karşı çıkma konumu yok! Yapıbozumun sürekli hatırlattığı olanak dışı olgusal gerçeklik iddiası budur. İşte bu yüzden ötekilik ve farklılık kurucu ve orijinal bir durumdur.

Nostaljinin metafizik temellerin eleştirilebileceği bir diğer kullanım bağlamı da "medeniyet ve uygarlık seviyesi" söylemin modernist zaman tünelindekeki (Freud’a atfedilen) yansıtmadan müktesep olduğudur. “Geri" diye tellakki ettiklerimiz aslında kendimize değer kazandırmak amacıyla şimdiki zamandan "geriye" doğru yaptığımız yansıtmadır. Aslında burada geçmişten gelen bir şey yok. Tabii sizi zemin ve zamanın dışına, geçmişe ışınlayacak bir zaman makineniz varsa iş değişir. Bundan yola çıkarak, kendi “azgelişmişliğinin” veya “ilericiliğimizin” şarkiyatçı yansıtma olduğunu da söyleyebiliriz.

Öte yandan, nostalji reaksiyonerdir (tepkicidir). Nostaljiyi kuran, ampirik olanın “ötesinde” bir mutlak tahayyülü olsa da nostalji geçmişe açılan bir pencere değildir. Zira geçmişte kendinden/dolaysız kayıp bir bütünlük yoktur. Burada bir Stuart Hall parantezi açalım. Hall'ün yansıtmacı illüzyon addettiği "muhayyel yeniden keşif" (imaginative rediscovery) kavramı, Derrida'nın problematize ettiği bulunuş metafiziğine yapılmış bir anıştırmadır (1990, s. 224).

Eksen aldığımız modernist çizgisellik ve nostalji bugün bir madeni paranın iki ayrı yüzü olsa da, nostaljik düşünce iklimini eleştiriye açık kılan bir diğer tutarsızlık akla şu soruyu getiriyor; aklın gösterdiği yolda ilerlerken geçmişi silen bir tarih anlayışının geride bıraktığı geçmiş "eskiyip çağ dışı oluyorsa", artık geride kalan geçmişe, yeni olmayana, duygusal veya stratejik bir yatırım yapmak niye? Eğer her en iyi ve en yeni tezahür çağdaş medeniyet arayışının kaçınılmaz Altın Kase'si ise, nostalji/k mitlerin geçmiş ve prestij/ihtişam arasında metafizik menteşe işlevi görmesi ne kadar makul olabilir ya da modernite çevresinde eklemlenmiş zıtlıklar, çelişkiler ve gerilimler hakkında bize ne söyleyebilir? Geçmiş kurtulmamız gereken bir ağırlıksa, kendilerine göre farklı şartları olan tüm bu nostaljik hafızalar ve geçmişin anıları nasıl modernist söylemin düzenleyici çekirdeği olabiliyor? Tarihin misyonu geçmişi ilga etmekse, tarihin görevlendirdiği modern insan neden geçmişin ihyasına çalışır?

Bugünden geriye bakıldığında, şaşırtıcı olmayan bir husus da, modern Türkiye'nin batılılaşma devrimi ve İngiliz sömürge modernitesi arasındaki doku benzerliği: her iki söylemin de kimliklerini üzerine inşa ettiği referans noktası lineer anlatı. Konumuz açısından ufak ama önemli bir not de Kıbrıs Türkü’nün Türkiye ve Britanya İmparatorluğu’na dönük yaklaşımın ambivalan, yani çift değerli oluşu ve bu göstergenin kökeninde iki zıt/çatışan unsuru birden, yani çelişkiyi barındırması. Hassas ve alıngan nostaljik milliyetçiler, Türkiye ve İngiliz’e bir yandan kızgınlar. Çünkü onlar büyük ötekiler. Aynı zamanda, büyük ötekilere hayranlık besler ve gönül alıcı bir söz, onaylanma isterler. Burada ada halkının “üçüncü dünya ülkesi” sinizmni anmak da münasiptir. Bütün bu olup bitenler, postkolonyal süreçlerde ikiliğe dayanan ideolojik şemaların (mesela İngiliz’in Zamanı – Türkiye) aslında böylesi çelişkilerinden dolayı oynak ve yetersiz oldukları kadar bu postkolonyal koşulun ayrılmaz bir parçası olduğunu bize tekrar tekrar hatırlatması açısından anlamlıdır.

Sonuç: “Geriye doğru” modernite

Tüm olanaksızlığına rağmen, inatla kendimizi geriye-doğru-modernite yoluyla tanı(t)maya, işi gurur duyabileceğimiz bir altın çağ nostaljisi yansıtmamıza vardıran bu  yaşam tarzı fevkalade semptomatik ve narsist. Sömürge yönetiminden "çağdaşlık/modernite" öğrenmek…Hayal gücünden de öte bir beceri gerek bu ilişkiyi kurmak için. Oysa modernlik ve akılcılıkları hakkında ahkâm kesen Kıbrıs Türkü kendini kandırmaktan vazgeçmeli. Çünkü, kulaklarını çınlattığımız Frantz Fanon ve Aime Césaire gibi anti-kolonyal katalizörler, "Nazi faşizmi, ithal edilmiş, yani Avrupa’nın bağrına sokulmuş sömürgeciliktir" (Young, 2004, s. 39) diyorlardı seneler önce.

Sahte-panzehir nostaljiyi eleştiren John Urry'nin uzun zaman önce satırlarında yer verdiği şu ifadeleri gündelik hayatımızın canlı unsurlarıyla beraber düşünmeyi denemekten zarar gelmez:  "Bir modern toplumun yeşermesi için insanların kişiliklerinde sürekli bir dönüşüm olmalıdır. İnsanlar çok daha akışkan ve açık olmalı, yenilik ve değişim açlığı çekmeli, gerçek ya da düşsel geçmiş için nostaljik duygulara kapılmamalı” (1999, s.166).


Kaynakça

Baudrillard, Jean. (2011). Simülakrlar ve Simülasyon. (Oğuz Adanır, Çev.). 6. Basım. Ankara: Doğu & Batı.

Besim, Filiz. (13 Aralık 2016). Kaba Şaman Türkmenler... Yenidüzen, s. 11.

Derrida, Jacques. (2014). Platon'un Eczanesi. (Zeynep Direk, Çev.). 2. Basım. İstanbul: Pinhan.

Dirlik, Arif. (2008). Postkolonyal Aura. (G. Doğduaslan, Çev.). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.

Hobsbawm, Eric. (2003). Devrim Çağı. (3. Baskı). (B. S. Şener, Çev.). Ankara: Dost, s. 8.

Hall, Stuart. (1990). “Cultural Identity and Diaspora.” Identity: Community, Culture, Difference. Ed. Johnathan Rutherford. London: Lawrence & Wishart, ss. 222-37.

Harman, Kartal. (31 Temmuz 2012). Bizleri Aşağılayan Zihniyet, Kendine Gel! Kıbrıslı, s. 7.

Hastürer, Hasan. (29 Mayıs 2019). Hakim Zeka Bey’e sonsuz saygılarımla… Kıbrıs, s. 9.

İlter, Tuğrul. (2006), “Modernizm, Postmodernizm, Postkolonyalizm: Ben-Öteki İlişkileri ve Etnosantrizm”, Küresel İletişim Dergisi, s. 1, ss.1-14.

Jameson, Fredric. (2011). Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı. (Nuri Plümer & Abdülkadir Gölcü, Çev.). Ankara: Nirengi.

Kızılyürek, Niyazi. (14 Ekim 2009). Kıbrıs Ağzı ve Milliyetçi Çılgınlık. http://www.kibrispostasi.com/mobile/article-6222-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/kibris-agzi-ve-milliyetci-cilginlik

Rushdie, Salman. (2013). Utanç. (Aslı Biçen, Çev.). İstanbul: Can.

Urry, John. (1999). Mekânları Tüketmek. (Rahmi G. Oğdül, Çev.). İstanbul: Ayrıntı.

Ünal, Cihan. (19 Mayıs 2013). İhraç edilen magandalar Kıbrıs’ı da mutsuz etmiş ... Baykan’la Özel Gündem. Yenidüzen, ss. 20-21.

Young, Robert.C. (2004). White Mythologies. London: Routledge.

*Bu yazıda hocam Tuğrul İlter ile ettiğimiz sohbetlerin etkisi derindir.

Bu haber toplam 3144 defa okunmuştur
Gaile 466. Sayısı

Gaile 466. Sayısı