Bayrağımız parıl parıl parlıyordu!
“Bir gün uluslararası maç veya ne bileyim spor etkinliği düzenleriz ve bu stadı doldururuz” diye düşünmüş olabiliriz ama olmadı!
-*-*-
Açılışında Fenerbahçe – Sarıyer maçı oynandı ve o maçta, Atatürk Stadı’nı binlerce Türkiyeli askerle birlikte sanırım bir tek kez doldurabildik!
-*-*-
Evet, Lefkoşa’daki Atatürk Stadı, aslında KKTC’nin ta kendisidir!
Anlatalım…
-*-*-
Bir kere, bakımsızdır…
Bazı yerleri dökülüyor, tuvaletleri bana göre kullanılamaz durumdadır…
-*-*-
Düşünün ki geçen sezonun kupa finalinde karşı tribünlere asılan Göçmenköy pankartları, hala oradadır ve parçalanmış durumdadır…
-*-*-
Kapalı tribünün Beşparmak Dağları ya da Dikmen tarafındaki kalesinin denginde, kamera için hazırlanan platform, konunun uzmanı kişilere göre, “çok güvenilir” değildir, uluslararası sağlık ve güvenlik tedbirleri açısından skandaldır!
-*-*-
Bir çok maçta, top toplayıcı çocuk yoktur…
Hiçbir maçta ambulans söz konusu değildir…
-*-*-
Pazartesi akşamı, Yenicami – Çetinkaya derbisini izledim; maç boyunca, sahipsiz bir kurt köpeği, önce saha girdi; ardından karşı tribünlere çıktı, sonra tekrar tartan pisti zorladı; belki de dışarı çıkacak yer arıyordu ama kimse, onunla ilgilenmedi!
-*-*-
Avrupa maçlarını televizyondan izliyoruz; Türkiye Siper Ligi maçları bile çoğu zaman kalite açısından “sıkıntılı” geliyor; haliyle yüksek bir beklentiyle bizim ligimizin maçlarına gidince, gerek zemini gerekse oyun kalitesi açısından kesinlikle “olumsuz” bir zevk durumuyla karşı karşıya kalıyorsunuz!
-*-*-
Bayrak Radyosu artık maçları naklen anlatmaktan vazgeçmiş…
Gerekçesi ne olursa olsun, kabul edilebilir değildir…
-*-*-
Efendim, Pazartesi veya Cuma akşamı maç yapılması konusu…
Elbette profesyonel liglerde, televizyon yayıncılığı açısından, maçlar dört güne yayılıyor olabilir…
Ama KKTC gibi yarı profesyonelliği geçtim, yarı amatör bile olmayan bir yapıda, tamamı bir yerlerde çalışan veya okuyan gençleri, özellikle de Pazartesi akşamı saha sürmek, tam kapasite performans sağlanması açısından eminim ki sıkıntılıdır…
-*-*-
Yani, ülkede bir çok alanda olduğu gibi ayranımız olmadığı halde, tuvalete büyük abdest yapmaya atla gitmeye bayılıyoruz gibi bir durum söz konusu!
-*-*-
Hani, ne olur, çok keyifle hatırladığım, “70’li, 80’li yıllara dönelim” de demiyorum ama oturup, çok ciddi platformlarda, çok ciddi uzmanlarla bu konuyu tartışmamız gerekiyor…
-*-*-
Statlar, sahalar UEFA veya FİFA standartlarının eminim ki tam 50 sene gerisindedir…
1974’te kaldık!
-*-*-
“Bizim sahalarımızın zemini tıpkı Real Madrid’in stadyumunun zemini gibi olsun” demiyorum elbette!
Ama, hani “külliyeyi yapacağımıza, 20 okul 10 hastane yapabilirdik” misali; gereksiz, lüzumsuz, boşa israf ve dökülür haldeki Atatürk Stadı’nı yapacağımıza, en fazla 2 bin, hadi bilemediniz 3 bin kapasiteli, daha az insanın oturabileceği ama muhteşem zeminleri olan sahalar yapabilirdik!
-*-*-
Haaaa, uluslararası temas mı?
İzolasyonlar ve Ambargolar mı?
Eğer bize ambargo ve izolasyon uygulanıyor ve bunu kaldıramıyorsak, hata bizdedir!
Eğer, bunca hamasete rağmen, Türkiye’nin amatör takımları ile bile resmi ya da çullisine maç yapamıyorsak, başarısız olan bizleriz!
-*-*-
Ve daha ölmedik…
Ama beş kişi, ama üç kişi, ama iki kişi de kalsa; hala futbolumuz için canını yiyenlerimiz var; ellerinden – yanaklarından öperim!
Ama hep birlikte bir şeyler yapmazsak; Adana – Hatay festivalleri, Hamsi kutlamaları derken; Galatasaray – Fenerbahçe rekabeti altında ezilip gideceğiz…
-*-*-
Defalarca yazdım; yazmaya devam edeyim; bu sene Yalova ve Binatlı da BTM liglerine düşmez umarım!
Koskoca, en eskilerden ve en çok taraftarı olan Baf Ülkü Yurdu’nun başına gelenler, aslında yukarıda yazdıklarımı en iyi açıklayan olaydır!
-*-*-
Ne mi yapılacak?
Yukarıda tekrar ettiğim gibi; oturup konuşmak, çok geniş katılımlı toplantılarda bu konuyu tartışmak şarttır!
Tatar’sız, Üstel’siz, Anavatan’sız, hamasetsiz, bayraksız ve namazsız!
-*-*-
Ayrıca komplekssiz, ayrılıkçı olmaksızın; “benim de devletim var” saçmalığına takılmadan, oturup Kıbrıs Cumhuriyeti ile de konuşarak tabii ki!
-*-*-
Ya da, bu statlarla, bu alt yapıyla, kalan üç beş fedakar yönetici de gidince; futbolumuzun ruhuna el fatiha!
-*-*-
Son bir not; Yenicami – Çetinkaya maçını, Çetinkaya tribününde izledim…
Bizim oturduğumuz bölümde 15 kişiydik; aşağıda 15 kişi daha vardı…
Hadi bilemediniz toplam 60, ya da 70 Çetinkayalı!
-*-*-
Ama, her an ağırlığa dayanamayıp çökebileceği olasılığı az da olsa bulunan kamera iskelesinin altından, elektronik skor tabelasının hemen yanında, dağdaki ışıklı KKTC Bayrağı vallahi parıl parıldı!
-*-*-
Haaa skor mu?
Çetinkaya, ezeli rakibini 1-0 yendi!
Arkadaşım beni eve bıraktı…
Komşularımdan biri arabasını bizim kaldırma park etmişti; “iyi akşamlar Serhat bey” dedi; “maçtan geliyorum” dedim, “hangi maç?” diye sordu…
“Çetinkaya – Yenicami derbisi vardı” dedim; “bilmiyorum vallaa; hiç işitmedim” dedi…
Dedim, “İyi akşamlar!”
Dedi, “iyi uykular!”