Erdinç Gündüz

Erdinç Gündüz

Bayram

A+A-


İki yıla yakın bir süredir, Lefkoşa’nın Türk kesiminde milli bayramlar gibi  dini bayramlar da hiç alışılmamış şekilde sönük geçiyordu.  Genelde insanlar,  evlerinde kapalıydılar. Zaten erkeklerin çok büyük bir bölümü de mevzilerdeydi.

1965 ortalarıydı galiba. Bir bayram gününde, Köşklüçiftlikte,  dere boyunda, karşı mevziden bir Rum çıkıverdi ortaya aniden.  Yarı çıplaktı. Elindeki gömleğini sallayarak Türk mevzisine doğru “Galon Bayrami beeee gumbarooo” diye bağırdı.  Türk mevzisinden önce ses çıkmadı. Ama az süre sonra, nöbetçilerden biri,  elindeki çaktım-almaz steni ile gelişigüzel ateş etmeye başladı. Karşıda bir panik oldu önce. Sonra onlar da ateşe karşılık verdiler. Derken, karşılıklı ateş tüm mevzilerde başladıc ve nerdeyse tüm Lefkoşa’ya yayıldı. 

Fazla uzun sürmedi.  Görevli BM askerleri iki tarafı da yatıştırmayı başarmışlardı.

Olayın nasıl başladığını, neler olduğunu  daha sonra öğrendik bizler. İlk ateşi açan çocuk yaştaki Mücahit, komutanlar tarafından sorguya çekildi. Özetle şöyle demiş:

“Gavur çıktı mevziden bana gömleğini salladı ve birşeyler söyledi. Bu Bayram gününde  bize küfrettiğini sandım. Çok sinirlendim. Hayatımda ilk defa annemden, babamdan, kardeşlerimden ayrı bir bayram geçiriyordum.  Böyle bir günde Rum’un küfretmesi çok ağırıma gitti. Ateş ettim. Rumca bilmiyorum. Ben küfür ediyordu zannettim. Değilmiş. Bayramımızı kutluyormuş. Ama ben bunu daha sonra öğrendim.”

Aşağı yukarı aynı sıralarda, benzeri olayların Arasta’da da, Çağlayan bölgesinde de, Belediye evlerinde de olduğunu öğrendik ertesi gün. Hatta bazı bölgelerde, ateş açan Mücahitlerin bazıları tutuklanmış, hapse atılmış hatta komutanlarından dayak da yemişlerdi.
     

***

Bir başka bayram gününde de Bölük Komutanı, tüm personeli, toplu bayramlaşma için karargah önünde toplamıştı.  Bir konuşma yaptı. Özetle,  alarm nedeniyle personelin bir bölümüne olsun izin verilemediğini, bir bayramı daha herkesin, evlerinden, yuvalarından uzak geçirmenin ne kadar can sıkıcı olduğunu özür diler gibi söyledi. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Görüntü şaşırtıcıydı. Nedenini daha sonra anladık.

Adam, eşi ve yeni doğmuş kızının yanından ayrılarak Kıbrısa gönderilmişti.  Kızı yürümeye başlamıştı ama o bunu görememişti... Kızı “Baba” demeye başlamıştı ama o, bunu duyamıyordu...
     

***

Güzel bir bayram anıları olmadı bunlar. Farkındayım. Ama benim yaşımdakiler bazen, eskilere, eskilerde yaşananlara takılıp kalırlar işte böyle.  Hatta dokundun mu, uzun uzun anlatmaya bahane bulmuş gibidirler çoğunlukla.

Dindar olan, olmayan; inanan veya inanmayan; bayramları seven veya sevmeyen; bayramları sadece uzun tatil fırsatları olarak gören veya görmeyen herkesin bayramı, acısız, sıkıntısız günler içinde kutlu olsun.

 

 

Bu yazı toplam 3445 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar