BAYRAM ŞEKERİ…
Bu bayramda sevdiklerinden uzak olan insanların da, bir an evvel onlara kavuşma dileklerini tüm kalbimle sizin için istiyorum
Bugün Kurban Bayramı…
Tüm okuyucularımın Kurban bayramını kutluyorum.
Bu bayramda sevdiklerinden uzak olan insanların da, bir an evvel onlara kavuşma dileklerini tüm kalbimle sizin için istiyorum.
Bayram gibi özel günler, birlik ve beraberliklerimizin hayatımızda, nerede ve nasıl olduğunun yansıdığı günlerdir…
Her zaman olmasa bile, ara sıra geçmiş bayramlara dönüp bakmamız, nelerin hayatımızdan çıkarken, nelerin de girdiğini daha iyi anlamak açısından güzel bir vesile olduğunu düşünüyorum…
Küskünlüklerin ortadan kalkması için iyi bir fırsattır.
Böyle yazıyorum ama biliyorum ki artık bu gibi insani duygular azaldı.
Hırslar, egolar, ihtiraslar, kötülükler ve vicdansızlıklar; iyiliğin, merhametin, vicdanın, asilliğin ve mahremiyetin yerini almak için insanların başında dolanıyor.
Çocukluğumuzun bayramları artık yok.
Hatırlıyorum küçükken bayramların telaşını…
Annemin günler öncesinden misafirlerine ikram edeceği tatlılara karar vermesini,
Tüm ailenin hep beraber masa etrafında oturup beraber bayram yemeğini yemesini,
Bu vesileyle evde sadece bayram için pişen yemeklerden çocuk haşarılığımla kimsenin beni görmeden parmağımı bir yemekten diğerine batırmam ve tatmam,
Şekerleri ve tatlıları yine çocukluğun verdiği masumiyetle alıp alıp cebime koymam ve günün sonunda giydiklerimin ceplerinden tatlı şerbetlerinin akması,
Eve gelen misafirlerin elini öperken, alacağım bayramlığı düşünmem,
Sevmediğim birinin elini öperken dudaklarımla değil, çenemle elini öpmem,
Ve gün bitmeden yorgun ve bitap bir şekilde, koltukta ellerim şekerli,
Ceplerimden yarısı çıkmış kâğıt paralarla, ne afacanlıklar yapacağımı düşünmem,
Ve ağzım son günlüğüne uğramış bir çocuğun tıka basa yediklerinin izlerini taşıyan görüntülerle mışıl mışıl uyumam,
Dünyada tek kaygısının şekerleme ve bayramlık olduğunun yüzüne tatlı bir afacanlıkla yansımasının
Verdiği şirin dolu bir ifade…
Çocukken geçirdiğim bayramları düşündüğüm zaman yukarıda yazdıklarım aklımdan ve yüreğimden geçer.
Bunlardan bir tanesi de, babaanneme yaptığımız ziyaretlerdi.
Babaannemin evi eski Osmanlı evlerindendi, bugün hala yıllara meydan okuyan görüntüsüyle vakur bir şekilde aynı yerde duruyor.
O evde geçirdiğim bayramlar benim için başlı başına bir serüvendi.
Evin bitip tükenmeyen misafirleri, ailemle bayramlaşmak için gelen misafirlerin çocuklarını fırsat bilip oyun oynamak bahanesiyle ucu bucağı olmayan bahçeye çıkarmam ve onları tırmandığımız ağacın üst tepesinde bırakıp kaçmam,
Eve gidip hiç bir şey olmamış gibi koltuklara oturmam, alacağım bayramlıkları düşünmem ve misafirlerin sadece benimle ilgilenmelerini sağlayıp, çocuklarını sordukları zaman ise onların beni tek başıma bırakıp bahçeye kaçtıklarını gözlerimi iri iri açıp, kendimi acındırır şekilde bazen iç çekerek bazen de ağlayarak anlatmam…
Allah rahmet eylesin babaannem beni çok severdi, yaptığım afacanlıkları da adı gibi bilirdi.
Hele bir seferinde, yine bayram için gelen misafirlerin erkek çocuğunu kandırıp bahçe içerisinde bulunan hindi ve kaz kuşlarının kümesine kapatmam ve çocuğun bağırışlarından babaannemin durumu anlayıp gelmesi, çocuğu bunu kimseye anlatmaması için tembih etmesi ve yüklüce bir bayramlık vermesi hala yüreğimde ve aklımda…
Sevgili babamın bayram namazlarına gitmesi,
Benim de ısrarla gitmek isteyişim ve her seferinde “kız çocukları namaza gitmez” şeklinde aldığım cevapların o zamandan içime yer etmiş olması,
Çocuk aklımla bir gün babamların gittiği camiye imam olacağımı ve kadınların da bunu başarabilecek yetenekte olacağını hayal etmem,
Şimdi düşünüyorum tüm yazdıklarımı ve gülümsüyorum…
İşte tüm bunlar sadece benim değil, belki de hepimizin çocukken yaşadığı bayramlardan bir kadraj…
Büyüdükçe ve yaşadıkça bayramlarla ilgili dileklerimizde değişebiliyor.
Dünyanın gittikçe daha maddesel bir yere doğru yelken açması,
Sonunu ve dibini hiç göremediğimiz ve emin olamadığımız derin sular misali,
Bazen nasıl bir adım atacağımızı bilmeyip,
Şaşkınca etrafa bakınmamız…
Bayramları seviyorum dersem, yalan olur.
Özel günler bana sadece hüzün verir.
Biliyorum ki, böyle hisseden ve düşünen sadece ben değilim.
Her Arife akşamı, bayram günü evden çıkmayacağımı dair kendime sözler veririm.
Arayan aileme de evden çıkamayacak kadar yorgun olduğumu söylemenin bile provasını yaparım.
Bayram sabahı olunca ise uzun yıllar, ailemden hasret geçirdiğim bayramları hatırlayıp,
Onlarla beraber olmayı canı yürekten istemem…
Her şeye rağmen, her nedense, bir tarafımın eksik olduğunu görmem,
Bundan da öte etrafımdaki insanların bu burukluğumu görmesinin bana daha da acı vermesi…
Hani derler ya, bir tarafım memleketim, bir tarafım sürgünüm…
Evine gelemeyen,
Çocuklarını öpüp koklayamayan babalar,
Annelerin kaybettikleri evlatları,
Yaşadığımız coğrafyalarda gün geçtikçe artan şiddet,
Gün geçtikçe çoğalan ayrılıklar,
Zamansız kopmalar,
Zamansız acılar…
Bayramlarla ilgili yüreğimdeki kadrajlar ise artık bunlar.
İyi ve güzel şeylerin olmasını hep diliyorum,
Daha az gözyaşının olduğu,
Daha az kanın aktığı,
Daha az yakarışların koptuğu…
Anlıyorum ki bunları sadece öylece dilemek dışında başka bir şey yapamıyoruz bazen.
Tek yapabildiğimiz beklemek ve izlemek…
Bayram şekerlemelerin yerini artık ailemle geçireceğim güzel ve özel anlar aldı.
Birer ikişer anı sepetime dolduruyorum bu zamanları.
İstiyorum ki sepetim beni tartacak kadar ağır olsun,
İstiyorum ki bayramlığım bunlar olsun…