1. YAZARLAR

  2. Ünal Fındık

  3. Becer, seçil da nasıl seçilirsen seçil…
Ünal Fındık

Ünal Fındık

Becer, seçil da nasıl seçilirsen seçil…

A+A-

Başlamadan önce bir uyarı yapmak istiyorum. Bu yazı yalnızca KKTC için değil, günümüz dünyasının birçok ülkesi için kaleme alındı.

“Popülizm” denen illet neredeyse bütün dünyayı sardı. Siyasi görüş, düşünce, ideal, sorunlara ilkeli çözüm üretme gibi erdemler çöpe atıldı.

Siyasiler seçilebilmek için “her yol mubahtır” demeye başladı. “Vefa” çoktan unutuldu. Türkçeye “Vefa İstanbul’da bir semtin adıdır” deyimi çoktan yerleşti.

Siyaset yapanlar “kendi arkadaşlarının, kendi yoldaşlarının sırtına basarak seçilmeyi” erdem saymaya başladı.

Böyle bir dünyada sorunlara çözüm üretme ikinci plandadır. Asıl olan bir sonraki seçimde yeniden seçilebilmek için çalışmaktır.

Bu noktaya nasıl ve ne zaman geldik?

İki kutuplu dünya koşullarında her şey kolaydı. Bir kutupta kapitalist, emperyalist batı dünyası, öteki kutupta da sosyalist sistem vardı. Dünya’nın diğer ülkeleri de bu iki kutup arasında bölüşülmüştü.

Siyaset de büyük oranda “sağ” ve “sol” olarak bölüşülmüştü. Özellikle 1970’lerden sonra solun kimi argümanları sağ siyaset tarafından kopya edilmeye başlandı. Solun özellikle “çevre ve sosyal politikaları” sağ siyaset tarafından kopyalanarak sahiplenildi.

1990’larla beraber sosyalist sistemin yıkılması ve iki kutuptan birinin ortadan kalkması ile birlikte tek kutuplu dünya koşulları geçerli oldu.

Sol büyük bir yenilgi aldı. Sağ büyük bir zafer kazandı. Böylece bu iki siyaset birbirine yakınlaştı. Temel meselelerdeki siyasi düşünce farkı azaldı. Bu sol siyaseti daha da kısırlaştırdı. Elindeki halka dönük argümanları sağ da kullanmaya, hem de iktidar olduğu zaman uygulamaya başladı.

Tersi kimi sol partiler de yeniden seçilebilmeyi yüceltmeye başladılar.

Böylece her iki siyasi anlayış için de popülizm, yani halk kuyrukçuluğu geçerli siyaset oldu. Bu solu geriletirken, sağı da alabildiğine güçlendirdi.

Pandemi günlerinde bunu daha net gördük. Kimi liderler, sırf yeniden seçilebilmek için kendi ülkesinin insanlarını ateşe atmaktan çekinmedi. Onlar için kaç kişinin öleceği, ya da zarar göreceği değil, ülke ekonomisinin, dolayıyla da iş çevrelerinin ne kadar zarar göreceği önemliydi.

Çünkü yeniden seçilebilmeleri buna bağlıydı. ABD’de Trump’ın pandemiyi küçümseyen, bu nedenle eyalet valilerini koyduğu sokağa çıkma yasaklarına karşı yaklaşımı bundandı.

Brezilya devlet başkanı sağcı Bolsonaro’nun yaklaşımı da b gerekçeyle Trump’ı aratmadı.

Bu iki ülke pandemi dolayısıyla hayatını kaybeden insan sıralamasında ilk iki sırayı paylaşıyor. Bu sayı da giderek artıyor.

İngiltere başbakanı Boris Johnson da “sürü bağışıklığı” prensibiyle covid-19 ile mücadele yöntemini aynı nedenle seçti. Sonuçta kendi de hastalığa yakalanarak yoğun bakımda tedavi gördü. Kendi deyimiyle ölümden döndü. Böylece yasaklara daha toleranslı yaklaşmaya başladı. Ama yine de ekonomiyi önde tuttu.

KKTC hükümeti covid-19’la nasıl bir mücadele yöntemi seçti?

Bu sorunun cevabı yoktur. Çünkü UBP-HP koalisyonu ilk günden beri mücadele etmeyi değil, “Fanus” siyasetini uyguluyor. Yani KKTC’yi dış dünyaya tamamen kapattı. KKTC halkını da kendi evine kapattı. Halk da bu kapanmaya büyük oranda uydu. Böylece temasla bulaşan covid-19 virüsü temas olmayınca bulaşamadı.

Hükümet de “başarılıyım, bakın virüsü yendik” diyerek böbürlenmeyi ve sağa sola tafra atmayı tercih etti.

Başbakan ve yardımcısı pandemiyi bırakarak Ekim ayı başında yapılacak ve kendilerinin de aday olacağı cumhurbaşkanlığı seçimleri için çalışmaya başladı.

Cumhurbaşkanı geri durur mu? O da bu kriz döneminde ana muhalefet lideri gibi hükümetle açıklama yarışına girdi. Hatta nereden icap ettiyse ansızın “seçimi Ağustos ortasında yapalım, bitirelim” diyerek yangından mal kaçırır gibi, herkes sağlık ve geçim derdindeyken, kendisi seçim derdine düştü.

Ülke bir yanda sağlıkta hemen hiçbir tedbir alınmadan hükümetin aldığı açılım kararıyla yeniden ateşe atılırken, öte yandan da her gün artan ekonomik kriz ve bu krizin bütün sektörleri sarmasıyla yaşanan yıkımla karşı karşıyadır.

Kısaca bu hazırlıksız açılım kararıyla hükümet bize iki seçenek sunuyor.

Ya korona virüs bulaşarak hasta olup virüsle, ya da ekonomik sıkıntılar yüzünden açlıkla boğuşacaksınız. İkisi ortası yoktur.

Kendileri de yeniden seçilebilmeyi başararak “bak becerdim seçildim” diyerek böbürlenmeye devam edecekler.

Çünkü 21.yüzyılda geçerli siyaset anlayışı budur. Becer, seçil da nasıl seçilirsen seçil.

Bu yazı toplam 2521 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar