BEĞENİLME ARZUSU
Beğenilip onay görme, bu kısacık hayatta bir iz bırakıp geleceğe kalma arzusu tutuşturuyor kalpleri… İnsanların pek çok davranışının temelinde bu var. Bir sınırı da yok bunun. Dünyanın en büyük ödülünü alsan bile daha ötesi de mevcut çünkü…
Hazin olan şu ki bizim başkaları hakkındaki bilgilerimiz ve kanılarımız nasıl vahim yanlışlarla doluysa başkalarının bizim hakkımızdaki bilgileri ve bunlar aracılığıyla vardıkları yargılar da aynı durumda.
Çıplak olduğunu itiraf edemediğimiz pek çok kral olduğu gibi kofluğunu söylemek konusunda dilimizin bağlandığı pek çok yaratım var.
İçerden bildiğimizi sandığımız durumların bile bir anda bütün tabloyu değiştirecek ince ayrıntıları söz konusu.
Sürekli beğen tuşuna basmamız istenen bir dünyada verdiğimiz onayların bir gün geriye dönüp bize ihanet olarak çarpması, bugün kahraman bildiklerimizin yarınki sefilliğini görmemiz de olası… Pek çok suret özünü gizliyor çünkü…
Kalpleri karartan bir var olma, hayatın çeşitli alanlarının iktidarına tırmanma yarışı söz konusu olan. Kararmış kalpler amaca ulaşmak için her türlü zulme ve haksızlığa başvurabiliyor.
Bir çevrede göklere çıkarılan, yere göğe sığdırılmayan bir başka çevrede burun kıvırış ve ince bir alayla karşılanabiliyor. Bir kalibre problemi çıkıyor ortaya.
Ölçüt dünyanın bugünkü yaratım düzeyidir kuşkusuz. Bir şair ya da yazar açısından bakarsak örneğin: Dünyada bugüne kadar söylenmemiş bir şeyi bugüne kadar hiç kimsenin söylemediği bir biçimde söyleyebilmiş midir? Dünyadaki edebi yaratım düzeyinin bir ötesine geçebilmiş midir? İşte hendek işte deve durumu yani…
Bu tabii âlemin kralı olma arzusu taşıyanlar için kurulmuş bir çıta… Onun dışında herkes kendi güzel bahçesini yaratıp burada konuklarını ağırlayabilmekte… Önemli olan sevinci ve mutluluğu paylaşmak…
Hayata altın harflerle yazılma durumu yetenek kadar rastlantılar ve şansla da ilgili biraz da…
Bir açıdan bakılırsa bir mühendislik çağı yaşadığımız. Ölçüm biçim ve hedefe sağlam adımlarla yürüme durumu söz konusu olan. Hayatın her alanına uygulanıyor bu… Başarı için formüller oluşturuluyor. Atölyelerde yazarlar üretiliyor.
Algı yönetimi, pazarlama teknikleri, görünürlük oluşturma ve gündemde kalma taktikleri başarıya yürüyen yolları döşüyor.
Bütün bunlarla derdin ne diyeceksiniz?
Eski zamanlar nostaljisi içinde olan biri değilimdir… Mesele şu ki dünya ne kadar değişirse değişsin insanın özü, temel kaygı ve ihtiyaçları değişmiyor.
Şiir, biraz da insanın en derinindekine ulaşmak, oradaki kaygıyı, titreşimi, masumiyeti dillendirmek için var. Sanat, sistemin yarattığı pek çok yapaylığı alt üst ettiği zaman özümüze dokunabiliyor.
Şiirden çok şairin, yazıdan çok yazarın, sanattan çok sanatçının öne çıktığı korkutucu zamanlar bunlar.
En doğrusunu gönül söyler yine de… Büyülenebilmektir bütün mesele. Bir yaratımın kalbimize dokunup dilimizi bağlaması, hayatımıza yeni pencereler açıp uzaklarda bir ışık gösterebilmesidir.
Önemli olan bir şairi, bir yazarı bir arkadaşlık duygusuyla, bize özel bir mektup yazmış biri gibi okuyabilmek, ruhta eşitlenebilmektir.
Teknolojinin ulaşamadığı yerlere ulaşabilmektir önemli olan. Çırılçıplak içtenliktir. Bize hava atan kelimeler alında ezilmeden başkalarının hayatlarına yumuşacık dokunabilmek, bir başkasının deneyiminin bizimkine ne çok benzediğini görebilmektir.
Sanat öylesine hassas dengeleri olan bir alandır ki bir yaratımın o düzeye çıkıp oradan düşmesini ince bir sınır ayırır.
Beğenilmek ve onay görmek istiyoruz kuşkusuz. Ölümü ve bir gün unutulmayı kabullenemiyoruz. Dünyadaki haksızlığa, vasatları iktidara taşıyan, gerçekten değerli olanı görmezden gelebilen bu dünyaya isyan ediyoruz. Bize hava atanlara katlanamıyoruz.
Önce kendi kalbimizde bir onay ve huzur arayalım derim ben… Sonra hayata güzel bir mektup olarak bırakalım yaratıcılığımızı. Bir gün birileri bu mektubu okuyup kanatlanabilecektir çünkü…
Hayatın bir yarış alanı olduğunu kim söylemiş hem de… Bu bahçede kokusunu ve güzelliğini başka çiçeklere katan bir çiçek olabiliriz biz de…