BELEDİYECİLİKTE… İŞ YÜREKTE… EMEK VE BİLGİDE…
BELEDİYECİLİKTE… İŞ YÜREKTE… EMEK VE BİLGİDE…
Neriman Cahit
Belki seçimleri nedeni ile de, son dönemlerde, “Belediyeler” çok ilgimi çekiyor… Özellikle de, ‘Kültür – Sanat’ alanlarında, yaptıklarına – yapacaklarına… Çünkü neredeyse, tümünün de, ‘program ve vaadlerini’ dosyaladım… Özellikle de, ‘Kültür’ alanında olanları…
Çünkü, kültür alanı, “Panayır’ın aksine, ‘emek, uzmanlık ve önemli çabalar ister, bilgi ve deneyime dayalı…”
Ben, ‘İngiliz Dönemini’ yaşamış bir kuşaktanım… ki, sadece ‘çocukların eğitimi’ değil… halkın eğitimine de önem verilirdi.
Bugün, sayıları oldukça kalabalık festivaller var ülkemizde… Gayet kalabalık ve hayli paranın harcandığı… “Olabilir… Olmalıdır da” diyorum ama, bir ‘program ciddiyetinde’ çalışmaları da gerektiğine inanıyorum.
Hatta, ülkemizdeki Yerel Yönetimlerin, etkinliklerinin tümünü örgütleyecek, bir organizasyon altına alarak… Ve hatta, devletin olanaklarından yararlanabilecek düzenlemeler yapmalarının, özellikle halka ve genç kuşaklara çok şeyler verebileceğine de inanıyorum…
ÜLKEMİZDE BİR TİYATRO MİMARİSİ YOK…
Evet, komple bir tiyatro binası…
İçinde sadece tiyatro yapılmayan… Ör: Bir Resim Galerisi, Dil kursları, hatta Düğün Salonu vb. olabileceği. Özellikle gençleri çeken ‘etkinlik bölümleri…’
Bir başka olgu: Ülkemizde “Oyun Yazarımız” yok. Bunu sağlamak için, özellikle de gençleri de çekecek bir ‘Oyun Yazma Yarışması’ düzenlenebilir. Önceleri ilgi az olsa da bu konuda, “yetenekli yazarlara” kavuşacağımıza eminim.
***
Dış ülkelerde görmüş ve etkilenmiştim: “ŞİİR İKİNDİLERİ…”
Bu konularda genel insanımız ama özellikle de “GENÇLERİ” işin içine çekmek çok önemli… Ör. her ay, bir şairi ele alıp, tartışıp, çalışıp, şiirlerini okuyup – sağ olan şairleri de davet edip “Kültürümüzle – gençlerimizi ve halkımızı buluşturabiliriz…”
BENCE, ‘GENÇLİĞE YATIRIM – İNSANA YATIRIM’, Yerel Yönetimlerin temel ilkesi olmalı…
Kısacası: Yerel Yönetimlerin İnsanlara verecekleri çok şeyi var… yeter ki…
BELEDİYE BAŞKANI…
Evet, Belediye Başkanı, insani yönden gerçekten donanımlı olmalı: İyiyi, güzeli düşünen, insanları seven, dürüst… Yapılacak işlerin doğruluğu ya da yanlışlığını kendi sezgileri ile yönlendiren, halkını gerçekten seven biri olmalı…
Sanatçı olması, doktor olması ya da politikacı olması hiçbir şeyi değiştirmiyor…
Belediye Başkanı olaylara, ‘İNSAN FAKTÖRÜ…’ açısından yaklaşan, insancıl davranan biri olmalı…
Ve, birikimi olan insanların daha yararlı olacağına inanıyorum…
***
Hatırlayınca gülümsüyorum, bizim okul dönemlerimizde, Belediyecilik denende = “Lağımdı”. Ama, yavaş yavaş onun çok ötesine doğru yönelmek var… Ve, olmalı da: KÜLTÜRE…
Ama… Ve evet…
Yol, su, kanalizasyon vb. olaylar, belediyenin asli görevi… Eğer, bir belediye, kültür – sanat etkinliklerini de aynı güzellikte gerçekleştiriyorsa… Ben inanıyorum ki, o belediye, kanalizasyonun da, yolun da en güzelini yapıyordur…
Hemen şunu da belirteyim: İş yürektedir… İşleri ciddiye almaktadır…
***
HER ŞEY, EMEĞE ve BİLGİYE İNANMAYA…
VE
BUNU HAYATA GEÇİRMEKTEKİ ÇABAYA BAĞLIDIR…
-----------------------------------------------------------------------------------------
VE…
NE GÜZEL BİR HUZURDU…
Toplumumuz, ‘tüketim toplumu’na dönüşmediği yıllarda, sadece biz çocuklar değil, annelerimiz de, ne var ne yok biriktirirdik… Bir gün bir biçimde bir işimize yarar diye…
Bize gelene dek, kaç nesil, nenelerinden, dedelerinden öyle görmüşlerdi, biz de öyle…
Şimdi anımsayınca hüzünle gülümsüyorum: Küçük bir iplik parçası, bir bez parçası bile atılmaz, birbirine sarılarak bir kenara konurdu… Zaten okulda da öyle öğretilmiyor muydu: “Sakla samanı, gelir zamanı” diye…
Ve gelirdi de…
Ve ne güzel bir huzurdu, bir yerlerden çıkarılan eski bir düğmenin, yine saklanmış bir sap iplik ile arasından soğuk giren bir fanellanın önünü kapatması… Ya da, kerpiç duvarın oyuğundan çıkarılan bir bez parçasının bir çıplak üşümeye çare olması…
Ama, tüketim çılgınlığından çok önceydi tüm bunlar… Bu çılgınlık geçmişi saklama eğilimimizi sıfırladı… Zaten, koyacak bir yer kalmadı… Evler, katlara, bahçeler balkonlara dönüştü. Öyle ıvırı zıvırı saklayacak ne bodrum ne sende ne de sandık kaldı. Her şeyin yenisini almak; hatta, birkaç yılda bir değişmek moda oldu. Yepyeni arabaları bile değişiyoruz artık. Sonra ‘konu komşu ne der ya!’ diye…
Mutfak gereçlerinden, eski koltuk ve kanepelerden başlamıştı tasfiye! Artık, biz modern olmuştuk ve buna uygun olarak yeni satın alınacaklara yer açılmalıydı! Önce, çok yer tutanlar atıldı… Sonra, sıra ‘ötekilere’ geldi!
Ama, kime ait olduğu unutulmuş fotoğraflar, bir gün gerekirse diye saklanmış faturalar, yolculuk anısı taşıyan kartpostallar, kimi eski evrak çok yer tutmadığı için dolapların ulaşılması zor bölümlerine yerleştirilivermişti…
Ve orada unutulup kaldı!..
Tıpkı, pek çok şeyin unutulduğu gibi…
ARTIK ANIMSAYALIM…
Dünya kurulalı beri, erkeklerin neler yaptığını, nereden başlayıp nereye geldiklerini… Tarih sayfalarından, romanlardan, öykülerden, anılardan, destanlardan… Özetle: Bilumum yazılı ve sözlü kaynaklardan öğreniyoruz… Ve çok iyi biliyoruz…
Peki, ya kadınlar?
Sevgili kadınlar… bu işin bize düştüğünü ne olur artık anımsayalım…
Zaman zaman eş – dost ve okurlar soruyor: “Hep Lefkoşa’dan söz ediyorsun. Neden diğer yerler hatta köyün, Lefkoşa kadar yer almıyor yazılarında…”
Kimbilir, kendi görüşlerinde haklılar belki de; çünkü, bu eleştirileri ben de yapıyorum kendi kendime zaman zaman…
Ama Lefkoşa, biz istesek de istemesek de gündemden asla düşürmüyor kendisini; çünkü, insan yapısı, mimarisi ve kültürüyle her gün değişiyor… ama, bu değişim çoğu kez olumludan yana değil…
Gidiş, kayboluşa, zaman çizgisinin gerisine düşmede…
Her şey paraya, hırsa, ihmale, acze ve sevgisizliğe esir düşüyor. İki çocuğun pek de ötesine gitmeyen Kıbrıslıtürk her yıl binlerce nüfus artısı gösteriyor!
Başta insanımız ve doğamız olmak üzere, her gün biraz daha yenik düşüyoruz zamana karşı…
Sözde koruma planı var; ama tüm yasalara ve yasaklara karşın Lefkoşa da – diğer yerlerimiz gibi kendini koruyamıyor; ama diyorum ki: Betona, göçe, paraya, hırsa, utanca böylesine yenik düşürülen Lefkoşa bir gün intikam almaya kalkar mı?
***
Sizi bilmem ama ben hep, bu sorunun yanıtını arıyorum…