’Belediyeler kurumsallaşmak zorunda’
Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği ve Güzelyurt Belediye Başkanı Mahmut Özçınar, yerel yönetimlerin durumunu değerlendirdi.
Mahmut Özçınar, belediyelerin genel yapısı ve katkı paylarının durumu hakkında görüşlerini ortaya koyarak, dünyadaki örnekleri ele aldı. Özçınar, dünyada muhtarlık kavramının olmadığını bunların yerine temsilciliklerin olduğunu savunarak, bağımsız belediye başkanlığının da dünyada kabul gören kavram olmadığını savundu.
Deniz Gürgöze
Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği ve Güzelyurt Belediye Başkanı Mahmut Özçınar, ülkede belediyelerin yerel reforma girmesi gerektiğine dikkat çekerek, yerel yönetim özerklik şartının hayat bulmasına yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini dile getirdi. Özçınar, her belediyenin yapısal reformları bu sayede sağlaması ve yeterliliği olması, kendi kendini idare edebilecek mali ve idari özerklikle beraber geliştirmesi gerektiğini vurguladı. Özçınar Covid-19 sürecinde belediyelerin üstlendiği sorumlulukdan da bahsederek, belediyelerden kesilen %25 katkı payının Temmuz ayı itibarı ile Maliye Bakanlığı’ndan ödenecek söz aldıklarını söyledi.
‘’Belediyelerin gelirleri geriledi’’
- Soru: Belediyeler Covid-19 salgını süreci boyunca üstün gayret gösterdiler ve her belediye kendi bölgesinde halkın sağlığı için çalıştı. Belediyeler bu süreçte hem kendi bütçelerinden hem de iş insanlarından yapılan desteklerle süreci yönettiler. Öte yandan belediyelerin katkılarından da %25’lik bir kesinti oldu. Peki bu kesintiler belediyeleri nasıl etkiledi?
- Özçınar: Her belediyenin konumu ve yapısı farklıdır. 28 belediye içerisinde farklı konumlarda olması ve gelir yapılarının farklı olmasından dolayı her belediyeyi farklı farklı etkiledi. Örneğin inşaat sektörüne dayalı bir belde de inşaat sektörünün durması ya da hava alanı veya liman olan bir belde de uçuşlarla deniz yolunun durması gelirleri düşürdü. Tabi turizm, eğitim ve ticaret ayağında da gelirler azaldı.
Öncelikle bu bir süreçtir ve bu süreci yaşarken, merkezi hükümet de kendine göre bazı tedbirler aldı. Bu sürece girerken böyle bir sıkıntı bizimle paylaşıldı. Bu sıkıntı içerisine girerken merkezi hükümet gibi belediyelerin de ayni sıkıntıyı yaşayacağı düşünülerek maaşlarda oluşabilecek %25’lik kesintinin belediyelerde de olması gerektiğini ve toplum bütünlüğünü sağlanması adına bir düşünce ile böyle bir karar alındı.
Bu süreci atlatabilme adına belediyelerin de bütçelerinin geçilmesi talebinde bulunduk. Bütün belediyelerimizin Ocak ayı itibariyle bütçeleri geçirildi. Çünkü geçmişe bakıldığı zaman 6-7 ay bütçesi geçmeyen belediyelerimiz oluyordu. Doğal olarak bütçelerin belediyelere yansıması da geç oluyordu. Belediyelerimize Ocak ve Şubat ayını artışlı almalarını sağlama yönünde hükümetimizin bir açılımı oldu. Bankalarda borcu bulunan belediyelerin borçlarının ötelenmesi sağlandı. Ocak ayında geçmişte imzalanan protokole dayalı kesintilerin ertelenmesi noktasında bir iyileştirme yapılarak belediyelerin de borçlanma kalemlerini, görev sürelerini aşabilme onayını vererek, rahatlama sağlanmış oldu.’’
‘’İlk alınan karar kaosa neden olacaktı’’
Covid-19 sürecinde belediyeler alanda olduğu için ve belediyelerin aldığı kararların alana yansıması noktası düşünülmediği için merkezi hükümet Bakanlar Kurulu’nda aldığı ilk kararda belediyeler dikkate alınmadı. Ancak ikinci kararlar düzeltme yapılarak, belediyelerin görevde olmaları noktasında, idari izinli kapsamından çıkartıldı. Çünkü idari kısımda kalmaları halinde belediyelerin hem görevde kalması sırasında ek ücret ödeme noktasında bir kaosa neden olacaktı. Doğal olarak ikinci gün açıklanan karar doğrultusunda ilk gün alınan karar düzeltme yapılarak; belediyelerin direkt alanda olması sağlandı. Bulaşıcı hastalıklarla ilgili belediyelerin 5195 Sayılı Yasa ile kendine görev veriyor. Yasada diyor ki; ‘’bulaşıcı hastalıklarda görevlisiniz’’, belediyelerin bu olay karşısında dışta olması mümkün değildi. Bu noktada merkezi yönetim ile yerel yönetim birlikte hareket etmesini sağlayan tedbirleri birlikte alma, tedbirleri alırken birbiriyle istişare ederek uygulanabilirliği dikkate alan kararlarla yürütülmesi sağlanabilirdi. Genelde belediye başkanları merkezi hükümetin bu süreç içerisinde hizmet sektöründe ortadan kalkması, belediyenin direk alan içerisinde olmasını sağladı. Bu da belediyelerin içeride olan alanlarına daha da yük almasını sağladı. Bu sefer kurumların ve insanların talepleri, belediyelerin kendi hizmetleri noktasında bir süreç yaşandı ve direkt alanda olması sağlandı.
“Maliye Bakanı Belediyelerin tüm alacaklarını Temmuz ayının başına kadar ödeyeceği taahhüdünde bulundu’’
Bu süreç içerisinde yerel yönetimlere nasıl daha fazla katkı sağlanabilir denirken, %25 kesinti de işin gerçekten tezat kısmıydı. Bu noktada Maliye Bakanı ile geçtiğimiz günlerde yaptığımız toplantıda Maliye Bakanı; ‘’en az Temmuz ayının başına kadar tüm alacaklarımızın belediyelerin ödeyebileceği bir taahhütte bulundu.
“Kurumsallığı öne çıkaran bir belediyeciliği düşünmemiz gerekir’’
Bu süreçte bazı belediyelerimiz devletten ve kurumlardan alacağı alacakları alamadığından dolayı bir sıkıntı yaşadılar. Yapmamız gereken; belediyelerin daha da sürdürülebilir, Covid-19 süreci içerisinde yaşadığımız olumsuzluğu veya olumlu olan yapıyı, yerel yönetimlere biraz daha yetki ve sorumluluk vererek merkezden yerele kaymanın yolunu bulmamız gerekir. Daha fazla yetki, daha fazla otoriter, daha fazla kurumsallığı öne çıkaran bir belediyeciliği düşünmenin zamanı geldi.’’
‘’Kurumsallaşmak zorundayız’’
- Soru: 28 Belediyenin sayısal fazlalığı konusundaki görüşünüz nedir? Biliyorsunuz süreç halen devam ediyor ve sayısal azalma yapılmadı. Sizce bu küçük coğrafyada kadar belediyenin olması gerekli midir? Sayıda azalma olduğunda halkın faydası ne olacak? Her bölgede bir birim oluşturulması sürdürülebilir bir yapı olur mu?
- Özçınar: Sayılar üzerinde durursak eğer bir birlik başkanı olarak sayıda azalmaya ya da arttırma tartışmasına girmem doğru olmaz fakat dünyada uygulamalar ve örnekler vardır. Bizim ölçeğimizin küçük olmasından dolayı daha bütünsel bir yapıya dönüştürmek görevimizdir. Bunun içerisinde birinci noktamız; eğer ki görev tanımına ya da sorumluluk alanlarına bağlı bir belediyecilik yapabilirsiniz. Yeri, nüfusu ve gelirleri belli olan, nüfusa ve coğrafi alanımıza uygun bir modeli, bugüne kadar yaşadığımız olumlu veya olumsuzlukları harmanlayarak bir modele dönüştürmemiz gerekir. Çünkü kurumsallaşmak zorundayız ve bizler kurumsallaşmayı savunuyoruz. Kurumsallaşmayı savunurken yapmamız gereken; belirli bir gelir ve nüfusumuzun olması gerekir aynı zamanda bu iki unsura uygun coğrafi yapıya da sahip olmamız gerekir. Eğer bunları göz ardı edip, ‘’her işi yapabileceğim bir belediye anlayışı’’ derseniz, hayaller üzerinde gezinirsiniz.
Hep örnek verdiğim gibi; biz tek ilçe ve tek belediyeyiz, Lefke tek ilçe ve tek belediye... Daha önce tek ilçe iki bucak üzerine kurulan bir sistemdi. Biz de sistem adına burada bir uygulama yapıyoruz. Bu örneği diğerleri adına da uydurmaya düşünmemiz gerekir.’’
“Görev tanımı üzerine bir belediyeciliği önermemiz gerekir. Herkes lider herkes sorumlu olma anlayışı ile çatışma kültürü yaşıyor’’
Biz bu bölgede iki belediyeyiz ve ikimiz adına konuşacak olursam, Lefke ve Güzelyurt Belediyeleri her işi her alanda farklı farklı yapmak zorunda değiliz. Bazı alanları birleştirmemiz gerekebilir. Örneğin; mezbahayı ve kanalizasyon sistemimizi tek elden yönetmemiz gerekir. Su yönetimimizi belde de ayrı bir yapıda birlikte yönetmemiz gerekir. Bunun yanında denetimlerle ilgili daha fazla kolaylık sağlama ve daha geniş yelpaze oluşturmak ve kurumsallaşmak adına işbirliği zorunluluğumuz var. Nitekim şu anda iki belediye olarak mezbahamız da tek oluyor. Çöp transferini de tek merkez olarak Güngören’e taşıyoruz. Bu iki konunun yapılması, iki belediyenin de öncelikli uzlaştığı ortak noktadır. Bu da demektir ki görev tanımı üzerine bir belediyeciliği önermemiz gerekir. Çünkü ülkemizin bölgeler arası farklılık ve rekabet anlayışı; ‘’herkes lider, herkes sorumlu olma’’ anlayışına sahip olduğu için belediyeleri açma-kapatma, değiştirme yada sayısını azaltma gibi bir çatışma kültürü olabilir. Bu kıstasları doğru zemine oturtabilirseniz, reformu da daha doğru bir zemine oturtmuş olursunuz.’’
“Güneyi örnek alarak, reform için yerel seçimlerin tarihini erteleyebiliriz’’
Güney Kıbrıs’a baktığımız zaman, Güney iki yıl yerel seçimleri erteleyerek belediyeleri reform sürecine taşıyor. Aynı düşünceyi biz burada bir yıl yada altı ay gibi bir süre erteleyebiliriz. 2021 yılına kadar bunu hayata geçiremezsek hedef 2024’e kadar uzaması anlamına gelir. 2024’de de yapılamazsa 2028’e kadar böylece uzar ve gider… Ondan sonra da herhangi bir uluslararası platforma gittiğiniz zaman da size ölçek sorununuz olduğunu, kurumsal olmadığınızı, hizmetleriniz kalitesiz ve pahalı gibi savlar ile çelişkiye düşen bir varlık olursunuz. Bunun için biz diyoruz ki belediyeler yerinden daha güçlü ve daha fazla yetkili olması gerekir. Bu yetki ve sorumluluğu taşıyabilecek bir ölçeğe sahip belediyeler yaratmamız gerekir ve sürdürülebilir bir hizmet anlayışını her beldede ve her belediyede yaratmamız gerekir. Yani artık belediyelerin okul öncesi eğitimi de düşünmesi gerekir. Yani bir dairenin müdürü ya da okulun müdürü belediye başkanına ‘’benim okuluma şunu yap bunu yap’’ deme gibi talebi olması yerine sorumluluğu olarak girmesini sağlamalıdır. Şu an belediye başkanları isterse yapar. Yaparsa da yasalarla emlak gelirlerinin %15’ini direkt alt yapı için 5 bin TL olan kısmı ile yapabilir. 5 bin’i geçerse usulsüzlük yaparsınız. Böyle yapılar bizi disiplinsizleştirir.’’
‘’Belediyeler okul öncesi eğitim de yapabilir’’
Bir belde de yapacağınız projeleri Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte doğru bir zeminde, büyük projeler ortaya koyarsanız bunu çözebilirsiniz. Örneğin belediyenin hizmetinin %25’lik kısmı okul öncesi eğitime yeterli gelirse, o zaman devlet bütçesinden herhangi bir katkı alamdan o alandaki belediyeler okul öncesi eğitimi de sürdürülebilir kılabilir. Bu yöntemlerle daha kaliteli ve sağlam bir belediyecilik bu ülkeye yerleştirmemiz gerekir.’’
22 yıllık bir belediye başkanı olarak gördüğüm, izlediğim ve yaşadıklarım; bu ülkede belediyeleri kesinlikle kurumsallaşmaya taşımamız gerektiği yöndedir. Gelir yapılarımızı kontrollü yapmamız gerekir. Yerel yönetimlerin iyi denetlenmesini sağlayacak bir sistemi yaratmamız gerekir. İç denetimliği belediyelere yerleştirmemiz gerekir ki; hata yapsanız bile bir ay içerisinde düzeltme şansı olabilsin. Şu anda 10 yıl geriye dönen bir Sayıştay denetimi yapısı ile sürdürülebilir bir denetim yapısı yapabilmemiz mümkün değildir.’’
“Belediyelerin profesyonelleşmesi, ihtisaslaşması ve belediyecilik ruhu ile çalışan bir sistemin oluşturmanın önünü açamadık’’
- Soru: Belediye yasası halen revize edilmedi... Peki sorun yaşanıyor mu bu yasa ile ilgili?
- Özçınar: 5195 sayılı yasa ilk kez 1976 yılından sonra oluşan yerel yönetim yapısı, Anayasanın 1983 yılında vermiş olduğu yetkiye dayalı olarak 1995 yılında ilk kez bir Belediyeler Yasası oluşturuldu. Bu yasaya zaman zaman birkaç ilave maddeler eklenerek bir çalışma yapıldı. 1998 yılında başlayan bu süreç içerisinde 2008 yılında tüm yerleşim yerlerimiz köylere bağlandıktan sonra, güncelliğini geliştirme zorunluluğu olan Yerel Yönetimler Yasası’nın aynı şekilde düzenlenmesine gidemedik. 2008 yılından sonra 5195 Yasası’nın vermiş olduğu altı ay içerisinde personel düzenleme yetkisini, 2008 yılı sonrasında düzeltme ile 2010 yılında tamamladık. 2010 yılında yaptığımız personel yasasının sınav ve atama tüzüğü altı ay sonra yapma zorunluluğu olmasına rağmen biz bunu halen daha yapamadık. Bana göre sınavlar ile almak zorunda olduğumuz bir yapıyı intibaklar ile yapmaya çalıştık. Böyle olunca da belediyelerin profesyonelleşmesi, ihtisaslaşması ve belediyecilik ruhu ile çalışan bir sistemin oluşturulmasının önünü açamadık.’’
“4 yılda kaliteli çalışan ve uzmanlaşmış memur yaratabilme şansınız yoktur’’
2010 yılında çıkan Personel Yasası ile sınavla belediye memuru olabilirsiniz. Sınavsız kesinlikle alınmazsınız. Sadece belediye başkanına sözleşmeli yetkisi veriyor ve o yetkinin de süresi kendi görev süresiyle sınırlıdır. Eğer bunları doğru zeminde değiştiremez ve kuralları koyamazsanız; kaliteli çalışan, kaliteli ve alanlarında uzmanlaşmış memur yaratabilme şansınız yoktur. Seçim ile gelen belediye başkanlarının 4 yıl sınırlı olan sürede bunları yapabilme şansı kesinlikle yoktur. Uzun süre görevde kalmış bir belediye başkanının kendi çizgisini oluşturma şansı vardır.Bu yüzden ‘’nasıl bir yerel yönetim yapacağız’’ sorusuna daha fazla yetkisi olan ve yetkilerini daha fazla kullanabilecek ve aynı zamanda bunu denetleyebilecek bir merkezi otoritenin de oluşabileceği, stratejik belgeleriyle dayanan stratejik yapılarını da ilan eden ve seçim manifestolarında belirlediği kuralları da kendini koyabilen bir anlayışla yerel yönetim yapısına dönmek zorundayız. Çünkü dünya ‘’yerinden kalkınmayı’’ hedefliyor. Yerinden kalkınmanın da daha ucuz, daha kaliteli ve daha sürdürülebilir olduğunu savunuyor. Biz merkezi otoritenin de artık yerel ile anayasasının bize verdiği yetki ile ayrıştırmayı, ama birbirine paralel çalıştırmayı göstermemiz gerekir.’’
“Dünyanın hiçbir yerinde muhtarlık yoktur’’
KKTC’de yerel yönetimler 2 ayaklıdır. Bir tanesi, halk tarafından seçilen yerel mahalleye dayalı bir sistemdir. Biz bunu 2008 yılında ayrıştırdık. Aynı zamanda devletin temsilcisi olan yerel yönetim ayağı yani muhtarlık sistemi vardır. Bu dünyada bir örnek değildir. Bu bir Rum tarafında vardır, o da düzeltiliyor. Bir de Türkiye’de vardır. Dünyanın hiçbir yerinde muhtarlık yoktur. Muhtarların görev ve sorumluluklarını da belediyeler üstleniyor yani muhtarlar mahalle temsilcisidirler. Bana göre mahalle temsilciliği sistemi yaratılıp, belediyelerin içerisine yerleştirilebilir, yetki ve sorumluluklarının da sınırlarını belirleyerek, bu alanda belediyelerin yerelde en küçük birimleri olan mahallelerden başlayarak yönetim ağına katılımını sağlamamız gerekir.’’
“Muhtarların bağımsız olması doğru değildir’’
Eğer biz bunları devlet otoritesi yerelde muhtarlarla siyasi gücünü elinde tutmaya çalışan bir sistemden kurtarmamız gerekir. Bilinmesi gerekir ki yerel yönetimde bir siyasi alt tabandır ve böyle görmek gerekir. Demokrasinin normal beşiğinin yerelden demokrasi ile başlayacak bir şekilde hem de siyasi partileri de gözeterek. Ben muhtarların bağımsız olmasını doğru bulmuyorum, nedeni ise, siyaseti yerelde de başlatmak zorundasınız. Yani siyaset fikirlerini yerelde seçilene kadar siyasi temsilci gibi olmalıdır, çünkü siyaseti ayrıştıramazsınız.
Bazı kesimler, “yerel başkanları da bağımsız olsun’’ gibi ifade kullanıyorlar. Bu yerel demokrasi adına dünyada kabul gören bir durum değildir.’’
“Bağımsızlık diye bir durum yok’’
- Soru: Yurt dışında belediye başkanları bağımsız aday olamazlar mı?
- Özçınar: Demokrasi adına farklılık yaratır. Temsiliyeti elbette bir partiye bağlıdır. Ona göre sistemleri vardır. Bağımsız aday olarak kazanmanın şansı yok. Her yerde demokrasi, siyasi partiler üzerine bir demokrasi yapacağız dedik.
Ben, Avrupa Konseyi’ne giden bir kişi olarak dünyada konuşulanları buraya aktarmak zorundayım. Ahmet Benli ile uzun yıllardır Avrupa Konseyi’ne gidiyoruz. Bizim orada gördüğümüz temsilcilerin hepsi siyasi bağlılıkları olan kişilerden oluşuyor. Orada siyasi partilerin temsilcilerinin oldukları gruplarda yer alıyoruz. Herkes kendi siyasi görüşünü temsil eden grubun içerisine giriyor. Bağımsızlık diye bir şey yoktur. Biz yerelden demokrasiyi savunuyoruz ve siyaseti de yerelden başlayacağız. Bağımsızlık diye bir durum yok.’’
“Nüfus sayımından önce belediye reformu yapılmalıdır’’
- Soru: Belediyeciler Birliği Başkanı olarak katkı paylarının yetersiz olduğunu düşünüyor musunuz?
- Özçınar: Bu soru yerel reform söylemlerimle örtüşen bir sorudur aslında. Anayasa sayım zorunluluğunu size 10 yılda bir olacak şekilde veriliyor. Bugünlerde nüfus sayımı yaparsanız kırsalda ve zorda olan belediyeler, daha da zora girecek bir yapıya girecektir. Demek ki nüfus sayımı yapmadan önce, belediyeleri bir reform ile nasıl bir yapıya dönüştürebileceğimiz çalışılmalıdır. Aksi halde bir anda büyük bir tartışmanın içerisine gireriz. Kamuoyu da, basının da hükümetin de belediyelere katkı konusunu gündeme getirmektedir.
Ben her yerde ve hükumete söylediğim söylemi yeniden tekrarlamak istiyorum. Belediyelere katkı, şu anda belediyelere katkı değildir. Önce bunu vurgulamamız gerekir. Bu katkı, belediyelerin vatandaşlardan toplandığı vergilerin payıdır. Bu rakamı belirleyen de siyasettir. Hükumet, belediyeler yasasında yapacağı değişiklikler ile %5 ile başladığı rakamı şuan %9,25’e çıkardı.
Belediyeler Birliği Başkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın zamanında bir tutanağı incelediğim zaman şunu gördüm; bugün bizim söylediklerimizi harfi harfine o dönem de ayni söyleniyordu. Yani devlet katkısının belediyelere olan payının %10’nun üzerine çıkması gerekir diyordu. Akıncı’nın döneminden beridir biz bu payın üzerine çıkamadık. Şu anda Sayın Mustafa Akıncı ülkedeki en üst makamdadır. Bu da şu anlama geliyor; söylemde kalmamamız gerekiyor.
- Soru: Güzelyurt Belediyesi'nin son durumundan da bahsederseniz...
- Özçınar: Güzelyurt’ta en büyük hedeflerden biri olan ve yapımı devam eden dev bir Kent Park Projemiz var. Güzelyurt çok yakında ülkede fark yaratacak bir şehir olacak. Çok geniş kapsamlı düşünülerek tasarlanmış Kent Park Proje’sini 2 yıl içesinde tamamlamayı hedefliyoruz. Tabi bunun yanında belediye binamız da tamamlanmak üzere çalışmaları devam ediyor. Kültürümüzü ön planda tutarak bir Kültür Evi oluşturduk. Güzelyurt’ta bulunan Osmanlı hanı, Kültür Evi olarak hizmete girdi.
Bütçe olarak kaynaklarımızı doğru kullanarak, devletten gelen genel bütçenin bütünlüğü içerisindeyiz. İstihdam yapmamaya çalışıyoruz. Eğer ki istihdam yaparsak, hiçbir icraat yapamayız. Biraz daha gerçekçi, denetimli, gelirleri paylaşımcı ve biraz daha ekonomik düşünmenin yollarını bulacağız. Bu ülkenin koşulları bellidir. Biz ülke olarak iki önemli destek alıyoruz. Bunlardan birisi Avrupa Birliği diğeri ise Türkiye Cumhuriyeti deslekleridir. Öyle ülkeler vardır ki hiçbir destek alamıyor. Örneğin Güzelyurt Belediyesi olarak Güzelyurt bölgesindeki tüm kanalizasyon sistemlerini Avrupa Birliği’nden aldık. Avrupa Birliği bize toplamda 20-25 milyon TL’yi hibe etti. Bunlar belediyeler için büyük bir avantajdır.’’
“Dünyanın birçok ülkesinde enerji belediyelerin kontrolündedir’’
Belediyeler Birliği olarak bir proje hedefimiz var. Merkezi hükumetten de bunu talepte bulunuyoruz. Projemiz, bütün elektrik giderlerini belediyelerin oluşturacağı bir tarlada enerjimizi kendi kendimize sağlayacağız bir sistem kurmak. Dünyanın birçok ülkesinde enerji belediyelerin kontrolündedir. Biz, enerji giderlerimizi güneş panellerinden yararlanalım ve Avrupa Birliği’nin yaratmış olduğu fondan da yararlanmış olalım. Ama merkezi hükümet bize önümüzü açmazsa; yerel gelişmez! Yerel gelişmezse insan odaklı bir çalışma olmaz!’’
“Şirketleşme doğru bir karardı’’
- Soru: Ahmet Benli döneminde suya talep olunarak bir şirket kuruldu. Akıbeti ne oldu? Bahsettiğiniz sistem yine bir şirket üzerinde kurula bilinir mi?
- Özçınar: O şirket aslında doğru bir kurguydu. Belediyelerin zaten buna dönmesi gerekir. Belediyelerin güçsüz yapıları olduğu müddetçe, bu gibi açılımlara da girebilme cesaretini bulamaz. 2015 yılında Belediyeler Birliği’nin kurduğu şirketle, ülkedeki içme ve kullanım suyu ile atık suyun yönetimine talep olunmuştu. Alınan bu karar doğruydu. Şu an biz de elektrik ile ilgili düşüncemizi kurulan o şirket üzerinden yapabiliriz.
O günkü koşullarda suyu Türkiye Cumhuriyeti yöneteceğini söyledi, siz bu işi yapamazsınız dedi. Fakat ne Türkiye Cumhuriyeti’nin istediği ne Belediyeler Birliği’nin istediği olmadı.
Şu anda işletme maliyetlerine bakıldığı zaman su işletme maliyeti gerçek anlamda fizibil bir yapı içerisinde sürdürülebilir değil. Eğer suyun yönetimini biz almış olsaydık şu anda patlayan su borusunun tamirat maliyetini kendi kaynaklarımızla karşılayamazdık. Yani siz yapabilir düşünebilir veya planlayabilirsiniz, fakat ülke koşulları ve kaynaklarını da yönetebilme becerisinde olurken, doğabilecek bu gibi olaylar karşısında da mali yapınızın güçlü olması gerekir. Biz güçlü değiliz ki.
Kesinlikle yereli güçlendireceğiz, daha özerk yapılara kendimizi taşıyacağız, iyi denetim mekanizmasını yerleştireceğiz ve mutlak suretle kurumsal kimlik kazanacağız.