1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Belirsizlik, ekonomiye dair endişe veriyor’
‘Belirsizlik, ekonomiye dair endişe veriyor’

‘Belirsizlik, ekonomiye dair endişe veriyor’

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, UBP-HP hükümetinin ardından TC-KKTC arasından imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması ve ekonomik program konusunda yaşanan belirsizliklerin ve soru işaretlerinin devam ettiğini vurguladı

A+A-

TC-KKTC arasında imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması ve ekonomik programla ilgili yaşanan süreç konusunda belirsizliklerin ve soru işaretlerinin devam ettiğini vurguladı. Erhürman, “Bilinmezlikler, belirsizlikler ve sorular bizi 2020’de ekonomide neler olacağı konusunda endişelendirmektedir” dedi.

 

EKONOMİK PROGRAM

“Hazır mı (2019 yılı ekim ayı sonuna kadar hazırlanacağı taahhüt edilen) program teklifi? Hazırsa neleri içermektedir? Ve bu durumda 2020-2022 protokolü ile ilgili ayrı bir çalışma mı yapılmaktadır?”

 

“Bu ülkede sosyal ve ekonomik kalkınma alanında yapılması gereken çalışmaların neler olduğu artık herkes tarafından biliniyor”

 

TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER: HASSASİYETLER ÖNEMLİ

 “İki ülke ve halklar arasındaki ilişkiler karşılıklı hassasiyetler dikkate alınarak belirlenmelidir”

 

MARAŞ KONUSU: BİLGİ YOK

“Maraş’ta yapılan envanter çalışması meselesi de haftalarca gündemin birinci sırasında olmasına karşın şu anda gündem bile değil. Orada ne yapıldığına dair son dönemlerde kimsenin bilgisi yok”

 

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ: KISA SÜREDE KARAR

“Parti içerisinde istişarelerimizi hızlandırdık. Karar alma sürecinde geçmemiz gereken aşamaları hızla geçiyoruz ve kısa sürede kararımızı açıklayacağımızı öngörüyoruz. Bizim için önemli olan cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin vizyondur.

 

Ödül Aşık ÜLKER

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, UBP-HP hükümetinin kurulmasının ardından

TC-KKTC arasında imzalanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması ve ekonomik programla ilgili yaşanan süreç konusunda belirsizliklerin ve soru işaretlerinin devam ettiğini vurguladı. Erhürman, “Bilinmezlikler, belirsizlikler ve sorular bizi 2020’de ekonomide neler olacağı konusunda endişelendirmektedir” dedi.

Erhürman, TC-KKTC arasında imzalanan ve 10 Eylül’de resmi gazetede yayımlanan İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın birçok açıdan dörtlü koalisyon hükümeti döneminde ileri sürülen iddialarla ve 20 Temmuz’da basınla paylaşılan metinle çeliştiğinin altını çizdi.

Erhürman, anlaşma-protokol konusundaki soruların hiçbirine yanıt bulunamadığını kaydederek, şunları söyledi:

“Hükümet 2020-2022 için üç yıllık bir protokol imzalanacağını söylüyor ancak imzalanan anlaşmanın I-2’nci maddesinde KKTC Hükümeti’nin ‘en geç 2019 yılı ekim ayının sonuna kadar 2020 yılını kapsayan ekonomik program teklifini hazırlamayı taahhüt’ ettiği belirtiliyor. Burada iki ayrı soru işareti çıkıyor karşımıza. Birincisi, 2020-2022 dönemi için bir protokol çalışması yapılacaksa, ki hükümet böyle diyor, imzalanan anlaşmada neden yalnızca 2020 yılını kapsayan bir program teklifinin hazırlanmasının öngörüldüğü. İkincisi ise, 2019 yılı ekim ayı sonuna kadar hazırlanacağı taahhüt edilen ekonomik program teklifinin şu anda nerede olduğu. Hazır mı bu program teklifi? Hazırsa neleri içermektedir? Ve bu durumda 2020-2022 protokolü ile ilgili ayrı bir çalışma mı yapılmaktadır? Bu soruların hepsi yanıt beklemektedir ancak hükümet kuruldu kurulalı anlaşma-protokol konusunda var olan bu soruların hiçbirine bugüne kadar maalesef yanıt bulunamamıştır.

Ayrıca, yine imzalanan anlaşmanın III-5inci maddesinde “KKTC ekonomisinin gidişatı ve programın uygulamaları TC Kıbrıs İşleri Koordinatörü ve KKTC Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında Ekim ve Aralık aylarında yapacakları gözden geçirme toplantılarında değerlendirilecektir” denilmektedir. Ekim ayı geçti. Böyle bir gözden geçirme toplantısı yapıldı mı, yapılmadı mı, buna ilişkin herhangi bir bilgi veya açıklama yoktur. Bu bilinmezlikler, belirsizlikler ve sorular bizi 2020’de ekonomide neler olacağı konusunda endişelendirmektedir ve bu endişelerin ortadan kalkması ancak hükümetin bu konularda meclisi ve kamuoyunu bilgilendirmesiyle mümkündür.”

 

Soru: TC hükümeti ile KKTC hükümeti arasında İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması 20 Temmuz’da imzalandı. Anlaşmada 2020 yılını kapsayan ekonomik program teklifinin hazırlanmasına ilişkin bir taahhüt de var. Bu konudaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erhürman: İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması hükümetin kurulmasının öncesinden bugüne kadar sürekli olarak soru işaretleriyle ve belirsizliklerle dolu bir süreci yaşattı. Herkesin bildiği gibi dörtlü koalisyon hükümeti döneminde bugün iktidarın büyük ortağı olan, o dönemin ana muhalefet partisi, bir yıllık bir protokol üzerinde çalışılıyor olmasını da, protokolün imzalanmasının gecikmesini de, para akışının başlamamasını da sürekli olarak eleştiriyordu. İddiaları, hükümete gelmeleri halinde bir yıllık değil üç yıllık bir protokolü hemen imzalayacakları ve nakit akışının hemen başlayacağıydı. Oysa mayıs ayında hükümeti kurmalarına karşın protokol 20 Temmuz’da imzalanabildi. Dahası, protokolün 20 Temmuz’da imzalandığı ilan edilmesine karşın, imza aşamasından sonra Türkiye’ye yeniden ziyaret gerçekleştirildi ve protokol üzerinde çalışmaya devam edildiği açıklandı. İmzalanmış olan bir protokol üzerinde çalışmaya devam edilmesinin sebebinin ne olduğu kamuoyu ile hiçbir zaman paylaşılmadı. Nitekim 20 Temmuz’da imzalandığı iddia edilen anlaşma ancak 10 Eylül’de resmi gazetede yayımlanabildi.

Resmi gazetede yayımlanan metne bakıldığında, birden çok açıdan, dörtlü koalisyon hükümeti döneminde ileri sürülen iddialarla da, 20 Temmuz’da basınla paylaşılan metinle de çeliştiği görüldü. Her şeyden önce hükümet değişmeden önceki üç yıllık protokol imzalanacağı iddiası ortadan kalkmış ve beş aylık bir anlaşma imzalanmıştı. Hükümete gelir gelmez imzalanacağı söylenen metin ancak 20 Temmuz’da imzalanabilmiş ancak her nedense müzakereler devam etmiş ve metin resmi gazetede ancak 10 Eylül’de yayımlanabilmişti. Hükümet oluşur oluşmaz başlayacağı söylenen para akışı ancak eylül ortasında başlayabilmişti. Ayrıca 20 Temmuz’da paylaşılan metinde 1.215 milyonluk bir kaynak söz konusu iken, resmi gazetede yayımlanan metinde 750 milyon TL’lik bir kaynak söz konusuydu. Dahası bu 750 milyon TL’lik kaynağın yalnızca 200 milyon TL civarındaki bir kısmı altyapı ve reel sektöre ayrılmıştı ve geriye kalanı askeri harcamalarla ilgiliydi ki bu harcamaların 334 milyon TL’lik kısmı zaten dörtlü koalisyon hükumeti döneminde bu alanda yerel kaynaklardan yapılan harcamanın geri ödenmesi olarak kabul edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla KKTC’nin sosyal ve ekonomik kalkınması için ayrılan pay son derece sınırlıydı.

 

Program teklifi hazır mı?

Süreçteki belirsizlik ve soru işaretleri bugün de maalesef devam ediyor. Hükümet 2020-2022 için üç yıllık bir protokol imzalanacağını söylüyor ancak imzalanan anlaşmanın I-2’nci maddesinde KKTC Hükumeti’nin “en geç 2019 yılı ekim ayının sonuna kadar 2020 yılını kapsayan ekonomik program teklifini hazırlamayı taahhüt” ettiği belirtiliyor. Burada iki ayrı soru işareti çıkıyor karşımıza. Birincisi, 2020-2022 dönemi için bir protokol çalışması yapılacaksa, ki hükümet böyle diyor, imzalanan anlaşmada neden yalnızca 2020 yılını kapsayan bir program teklifinin hazırlanmasının öngörüldüğü. İkincisi ise, 2019 yılı ekim ayı sonuna kadar hazırlanacağı taahhüt edilen ekonomik program teklifinin şu anda nerede olduğu. Hazır mı bu program teklifi? Hazırsa neleri içermektedir? Ve bu durumda 2020-2022 protokolü ile ilgili ayrı bir çalışma mı yapılmaktadır? Bu soruların hepsi yanıt beklemektedir ancak hükümet kuruldu kurulalı anlaşma-protokol konusunda var olan bu soruların hiçbirine bugüne kadar maalesef yanıt bulunamamıştır.

 

Gözden geçirme toplantısı yapıldı mı?

Ayrıca, yine imzalanan anlaşmanın III-5inci maddesinde “KKTC ekonomisinin gidişatı ve programın uygulamaları TC Kıbrıs İşleri Koordinatörü ve KKTC Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında Ekim ve Aralık aylarında yapacakları gözden geçirme toplantılarında değerlendirilecektir” denilmektedir. Ekim ayı geçti. Böyle bir gözden geçirme toplantısı yapıldı mı, yapılmadı mı, buna ilişkin herhangi bir bilgi veya açıklama yoktur. Bu bilinmezlikler, belirsizlikler ve sorular bizi 2020’de ekonomide neler olacağı konusunda endişelendirmektedir ve bu endişelerin ortadan kalkması ancak hükümetin bu konularda meclisi ve kamuoyunu bilgilendirmesiyle mümkündür. Mecliste, özellikle de bütçe görüşmeleri sırasında bu konuları gündeme getirmeye ve bu sorulara yanıt aramaya devam edeceğiz. Bu algının gerçek olup olmadığı bir yana, kamuoyunda hükümet düşüren, hükümet kurduran bir konu olarak algılanan ve dörtlü koalisyon hükümeti döneminde bugünün büyük ortağı, dönemin ana muhalefet partisi tarafından en önemli eleştiri gündemi haline getirilen bir konuda bu kadar belirsizlik ve yanıtlanmayan sorunun bulunması kabul edilebilir değildir.

 

Beş buçuk ayda akılda kalanlar...

Soru: Protokol konusunda bu kadar belirsizlik ve yanıtlanmayan soru varken, sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlama hedefiyle göreve gelen hükümetin bu konudaki icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erhürman: Sizin de belirttiğiniz gibi bu hükümetin göreve gelirken en önemli iddiası kalkınmaydı. Beş buçuk aya yakın bir süreden beri görevdedirler. 100 gün değerlendirmesini de yaptılar. 100 gün değerlendirmesinin bundan sonraki döneme ilişkin bir hükümet programı gibi sunulması ve ne yapıldığının değil, ne yapılmasının hedeflendiğinin anlatılması kendi içinde bir anomaliydi zaten. Beş buçuk aylık sürede hükümet icraatları açısından akılda kalanın ne olduğuna, gündemi en çok nelerin meşgul ettiğine bakıldığında genel resim daha da açık bir biçimde ortaya çıkıyor. Kalkınma hedefiyle göreve geldiğini söyleyen bir hükümetin beş buçuk ayda akılda kalan gündemleri, “Kıbrıs sorununda AB çatısı altında iki ayrı devletin federasyondan daha gerçekçi olduğu” iddiası, “Maraş’ın açılması” tartışmaları, “protokol görüşmeleri” ve “Türkiye’ye yapılan ziyaretler”dir. Bunların ilk ikisinin kalkınmayla doğrudan ilgisinin olmadığı açık. Kaldı ki birincisinin gerçekçi olmadığı kamuoyu tarafından açık biçimde kabul edilmiş durumda. Maraş’ta yapılan envanter çalışması meselesi de haftalarca gündemin birinci sırasında olmasına karşın şu anda gündem bile değil. Orada ne yapıldığına dair son dönemlerde kimsenin bilgisi yok. Protokol ise az önce söylediğim gibi bırakın dertlere çare üretmeyi, bir sürü soru işareti ve belirsizlikle malul.

Oysa bu ülkede sosyal ve ekonomik kalkınma alanında yapılması gereken çalışmaların neler olduğu artık herkes tarafından biliniyor.

 

“Temel hedefiniz kalkınmaysa, gündeminizle hedefinizin uyuşmadığı çok açık”

Turizmde gelirlerin artması ve toplumun doğrudan turizmle uğraşmayan kesimlerinin de bu gelirlerden daha fazla yararlanması için ne yapılıyor mesela. Yüksek rakamlı hedefler belirlemenizin bir anlamı yok. Bu hedeflere nasıl ulaşmayı planladığınızı anlatmanız gerekiyor. Daha etkili bir tanıtım ve pazarlama için bir girişiminiz var mı? Bizim öngördüğümüz ve sektörle birlikte üzerinde çalışmaya başladığımız sektörün de katılımıyla oluşacak özerk bütçeli turizm tanıtma ve pazarlama örgütü konusunda atılmış bir adım var mı? Ülkeye gelen turist sayısının ve gelen turistlerin niteliğinin artırılması yönünde teşviklendirme çalışmaları, ki bunlar da bizim dönemimizde başlamıştı, ne aşamada? Öncü sektör olan turizmin sanayiden tarıma kadar diğer sektörlerle buluşturulmasıyla ilgili başlattığımız çalışmalar sürdürülüyor mu? Yükseköğretimde nitelik bazlı teşviklendirme ile ilgili bir öngörünüz, başlattığınız bir çalışma var mı? Bilişim sektörüyle ilgili bizim dönemimizde başlayan çalışmalar hangi aşamada? Ülkedeki ara eleman sıkıntısı herkes tarafından dillendiriliyorken ve bizim dönemimizde başta turizm koleji konusunda olmak üzere birçok sektörde ara eleman yetiştirilmesiyle ilgili sektör temsilcileriyle birlikte çalışma başlatılmışken bu konuda attığınız adımlar var mı? Sosyal ve ekonomik kalkınmayı konuşacaksak bunları ve daha pek çok şeyi konuşmamız gerekiyor. Oysa hükümet Kıbrıs sorunuyla ilgili tezlerini, Maraş’ı, protokolü ve Türkiye’ye yapılan ziyaretleri yerleştiriyor gündeme. Temel hedefiniz kalkınmaysa, gündeminizle hedefinizin uyuşmadığı çok açık. Hele de gündeminiz icraatlarla değil söz ve görüntüyle belirleniyorsa…

 

“İlişkiler karşılıklı hassasiyetler dikkate alınarak belirlenmelidir”

Soru: Son dönemde en çok gündemde olan konulardan biri de TC-KKTC ilişkileri. Son olarak kardeş ülkelere teşekkürde KKTC’nin adının bulunmaması ile bu konu bir kez daha gündeme geldi. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Erhürman: Benim hep söylediğim bir şey var, TC-KKTC ilişkileri çok önemlidir ve doğru zeminde, iyi ilişkiler kurmak gerekir. Doğru zemin Kıbrıs Türk halkının kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomiye ve demokrasiye sahip olması, kendi geleceğini kendi anayasal kurumlarının üreteceği kararlarla belirlemesi ve Türkiye Cumhuriyeti halkı ve kurumlarıyla karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki kurulmasıdır. Bu ilişkinin doğru zeminde ve iyi olması bizim için ne kadar önemliyse, Türkiye için de o kadar önemlidir. Maalesef süreç içerisinde bu denklemin bazen birinci ayağında, bazen de ikinci ayağında aksamalar olmaktadır. Zemin doğru kurulmadıysa salt yöneticiler arasında iyi ilişkiler olması yeterli değildir. İlişkiler iyi değilse zemini doğru noktada inşa etmeniz kolay değildir. Türkiye Cumhuriyeti halkı ve tüm halklar gibi Kıbrıs Türk halkı için de kurumlarına saygı gösterilmesi ve özgüven önemlidir ve bu noktalarda hassasiyet vardır. Ayrıca bu noktalardaki hassasiyet Kıbrıs Türk halkının geleceği açısından son derece sağlıklıdır. O nedenledir ki iki ülke ve halklar arasındaki ilişkiler karşılıklı hassasiyetler dikkate alınarak belirlenmelidir. Kıbrıs Türk halkı tam bir özgüvenle geleceğine ilişkin kararları kendi kurumları aracılığıyla vermeyi ve iradesine saygı gösterilmesini istemektedir. Karşılıklı eleştiri ve fikir ayrılıkları mümkündür ama buralarda dil, karşılıklı hassasiyetleri ve eşitlikçi saygıyı gözeten, eleştiri sınırlarını aşmayan bir yerden kurulmalı, kamuoyuna açılmadan önce diplomatik yolların kullanılması her zaman önemsenmelidir.

  

“UBP’nin üçlü görüşmeye gidilmemesi gerektiği yönündeki çağrısını anlayamadım”

Soru: 25 Kasım’da Berlin’de üçlü görüşme gerçekleşiyor. Bu arada hükümetin büyük ortağı Cumhurbaşkanı’nın bu görüşmeye gitmemesi gerektiğini söylüyor. Bu görüşmeden beklentiniz nedir?

Erhürman: Her şeyden önce hükümetin büyük ortağının bu görüşmeye gidilmemesi gerektiği yönündeki çağrısını anlayamadığımı belirtmek isterim. BM Genel Sekreteri’nin çağrısı var. Türkiye üçlü ve beşli görüşmelerin gerçekleşmesi konusunda olumlu mesajlar veriyor. Bu şartlar altında yapılan bir çağrıya cumhurbaşkanının, hükümetin kendisiyle aynı yönde düşünmediği ya da altı ay sonra seçim olduğu gerekçesiyle olumsuz yanıt vermesi herhalde ne beklenebilir ne de istenebilir. Dolayısıyla bu çağrının bana göre herhangi bir anlamı yok.

 

“Berlin’de Guterres’in kararlı olması, daha sonraki aşamaların da önünü açabilir”

Crans Montana’dan bu yana biz hep aynı şeyi söylüyoruz. BM Genel Sekreteri’nin çeşitli açıklamaları var. BM Güvenlik Konseyi’nin federasyonun temel parametrelerine ilişkin kararları var. Bu açıklamalara ve parametrelere herkesten önce Sayın Genel Sekreter’in ve BM Güvenlik Konseyi üyelerinin sahip çıkması gerekiyor. Sayın Genel Sekreter, yeni bir müzakere süreci başlayacaksa bunun daha öncekilere benzememesi, geçmiş mutabakatlar korunarak, sonuç odaklı ve ucu açık olmayan bir yöntemle gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor ve biz bunu destekliyoruz. Geçmiş mutabakatlar korunacağına ve müzakere BM Güvenlik Konseyi kararlarında defalarca teyit edilen temel parametreler üzerinde yürüyeceğine göre, siyasi eşitlikle, dönüşümlü başkanlıkla ve federal devlette kararların alınmasında en az bir olumlu oyu içerecek şekilde etkili katılımla ilgili tartışmaların geride bırakılması gerekiyor. Biz de bunu talep ediyoruz. Berlin’de Sayın Genel Sekreter’in bu konularda kararlı olması, daha sonraki aşamaların da önünü açabilir. Dileğimiz bunun böyle olması. Bunun için görüştüğümüz büyükelçilere de Sayın Genel Sekreteri bu konuda desteklemeleri talebimizi iletiyoruz.

 

“Önemli olan cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin vizyondur”

Soru: CTP Kurultayı geçti, yeni organlar belli oldu. CTP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adayı ne zaman belirlenecek?

Erhürman: Bilindiği gibi CTP Parti Meclisi’nin bu konuda verilmiş bir kararı var ve yeni parti meclisi bu kararı değiştirmedikçe karar yürürlüktedir. Parti içerisinde istişarelerimizi hızlandırdık. Karar alma sürecinde geçmemiz gereken aşamaları hızla geçiyoruz ve kısa sürede kararımızı açıklayacağımızı öngörüyoruz. Ama bir yandan da seçimle ilgili tartışmalara aday isimleri üzerinden dahil olmayı bu aşamalar tamamlanıncaya kadar doğru bulmuyoruz.

Tartışmaların verimliliği açısından bizim için önemli olan cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin vizyondur. CTP’nin üç ayaklı vizyonunu uzun bir süreden beri kamuoyuyla paylaşıyoruz. Biz bir an önce kapsamlı çözüme ulaşmayı hedefliyoruz. Ancak bizim her türlü çabamıza karşın kapsamlı çözüme kısa vadede ulaşılamayan koşullarda Kıbrıs Türk Halkı için yapılması gereken şeyler olduğunu da söylüyoruz. Bunlar sorunları adım adım çözmemize, uluslararası hukukla ve uluslararası toplumla adım adım buluşmamıza katkı yapacak, güven yaratıcı önlemler ve tek yanlı hamleler için pro-aktif bir politika uygulamak ve kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasi yaratmaktır. Cumhurbaşkanlığı makamının her üç noktada da önemli olduğunu ve seçimle ilgili tartışmaların bu vizyon üzerinden yürümesi gerektiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanlığı makamı BM şemsiyesi altındaki toplum liderliği statüsünün yardımıyla bizim dışarıya açılan en önemli siyasi penceremizdir. BM’yle, AB’yle, Türkiye Cumhuriyeti’yle ve tüm uluslararası kuruluşlarla ve devletlerle, mümkün olan her düzeyde ilişki kurulması gerekir. Bu makamın, kuracağı bu ilişkilerle, hem bir an önce kapsamlı çözüm, hem kısa vadede kapsamlı çözüme ulaşamadığımız koşullarda sorunları adım adım çözmemize, uluslararası hukukla ve uluslararası toplumla adım adım buluşmamıza katkı yapacak, güven yaratıcı önlemler ve tek yanlı hamleler için pro-aktif bir politika uygulama, hem de dış ticaretten, yükseköğretime, turizme kadar pek çok konudaki girişimlerle kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratma konularında çok ciddi çalışmalar yapabileceğine inanıyoruz. CTP’nin seçimle ilgili kararı, kazanma-kazanmama, anket sonuçları, genel ortam gibi unsurlar çerçevesinde değil, bu vizyon çerçevesinde belirlenecek ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.

yeniduzen-satin-aliniz-20191103130614.jpg

Bu haber toplam 3448 defa okunmuştur