1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Belki hırkasını kokluyordur
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Belki hırkasını kokluyordur

A+A-

 

Belki hırkasını kokluyordur

Fransa’nın küçük bir köyünde, üzüm bağları arasından gülümsemişti.
İlla “bağ”dan söz açılmışsa, bağı çözülmüştü, dizlerimin...
Örgülü saçlarının ucuna astığı kırmızı mantin,  yüreğimin uçurtmasında göğe yükseliyor, içime sığmayan hayaller gözlerinin yeşiline esiyordu.
Beyaz gömleğinin üzerinde işlemeli kırmızı bir yeleği vardı  ve dans ettikçe savrulan keten bir eteği...
Yüzünde çilleri, pespembe dizleri vardı.
‘Kimse bu kadar masum gülemez’ derdim.
Sonra kim bilir kaç kez daha dedim...
Çok seneler geçti üzerinden...
Hep içimde saklandı...
Kim bilir daha ne çok gülümsedi.

***

Kiev’de, komünist mektebinden bozma bir yurt odasına gittim aklım, çok seneler sonra annemin ellerinde...
- Bak dedi, hatırladın mı?
Gümüş bir yüzük...
- Sen getirmiştin, hediye.

***

Heykellerin henüz yıkılmadığı kocaman meydanda, ‘sessiz sinema’ oynamıştık karşılıklı...
Saçları beline kadar uzanıyordu, gözleri kocaman kocaman bakmıştı.
Yürüdük...
Kayın ağaçlarının gövdelerine süzülüyordu ay ışığı ve yağmur çiseliyordu usul usul...
Üşümüştü...
Hırkamı verdim.

***

Ağır bir rutubet kokusunun duvarlara sindiği odanın kapısı çaldı bir sabah...
Vedalaşmaya gelmiş, yüzüğünü vermişti hatıra...
Unutmuştum...
Annem unutmadı...

***

Saçları o kadar güzeldi ki, bir tutam kesmiştim ucundan...
O geldi aklıma...
Şimdi nerede acaba?

***

İnsan üşüyünce arada, hayallere sarılır en fazla ısınmak için...
İnsan biriktirmek içinizde ve ‘an’lar öylesine önemlidir ki...
Cemal Süreya der ya, “Sonra gülüşün geldi aklıma ve içimden dedim ki; yine gelsen yine severim seni...”
İşte o gülüşler her derin nefeste, hayatla doldurur ciğerlerimizi...

***

Çok seneler geçti üzerinden...
Dans ettikçe eteği savruluyordur daha...
Belki, hırkasını kokluyordur şimdi...

-------------------------------------------------------------------

‘Böylesine güzel bir gökyüzünün altında, bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu.’
Dostoyevski

-----------------------------------------------------------------

• Okan Dağlı_ “Limasol'da dinlerin yakınlığı
• mydiarycyprus: ikisinin de tanrısı birdir

----------------------------------------------------------------

Biz kimin için?


“Umut olmasına var, sınırsız denecek kadar umut var, ama bizim için değil ” demişti Kafka...
İyi de...
‘Biz, kimin için umuduz...’
‘Ne yaptık...?’

Yaşamın hangi kıyısında, nereye dokunur ellerimiz; çok küçük de olsa, neleri değiştirir, ‘yalansız’ yarınlarda...

---------------------------------------------------------------

OT’ladım!

“En temel, en önemli, en büyük değerimiz hayattır. Kimin hayatı olursa olsun...
Silahlar konuşunca, melekler susar...”
(Murat Menteş)

***

“Her genç bir insanlık fidanı değil mi? İnşa ve birlikteye ne kadar muhtacız.
BİRLİKTE ne güzel bir kelime, değil mi?”
(Mehmet Efe)

***

“Kutsallarınız canımızı yakıyor... İyi olamıyoruz... Tek amacınız, onursuz konforunuzu sürdürmek... Aman devlete, kutsallarınıza zeval gelmesin. Biz ölelim!”
(Melike Koçak)
--------------------------------------------------------------------------

Eğitimde dünyaya bakmak

KIBRIS’tan Emine Davut, çok güzel bir  dosya hazırlamış.
Dünyadaki eğitim sistemlerini inceliyor.
Singapur’u okudum, önceki gün...
( Keşke biraz daha detaya girse, ülkemizle kıyas yapsa...
Ders saatleri karşılaştırılsa...
Örneğin ‘özel ders’ kavramı oralarda var mı?  vs...)
“Singapur’da eğitim sistemi ekonomik dönüşüm yarattı” diye başlık attı...
Hani bizler ekonomik dönüşüm için ‘denk bütçe’ye sarılıyoruz ya...
Bu işin anahtarı da eğitimden geçiyor demek ki...
İlk dikkatimi çeken, eğitimin odağında ‘öğretmenler’in olması...
Örneğin “başarı ödeneği” var, öğretmenlere...
Her yıl “değerlendirme”ye tabii tutuluyor öğretmenler...
Üstelik bir “jüri” tarafından seçiliyor, en başında.
Yıllık değerlendirme sonucu başarı ise öğretmenin öğrencilerin akademik ve karakter gelişimlerine katkısı üzerinden ölçülüyor.
Hatta öğrencilerin anne - babaları ile “ilişki düzeyleri” dahi öğretmenin başarı ya da başarısızlığına etki ediyor.
Bir de ‘önderlik programı’ var... Yöneticilik yapacak öğretmenler, önceden seçilerek özel olarak eğitiliyor. Farklı komitelerde çalıştıktan, Eğitim Bakanlığı’ndan farklı sorumluluklar alarak kendilerini ispat ettikten sonra ‘yönetici’ olabiliyorlar...
Singapurlu öğrencilerin, uluslararası değerlendirmelerde en yüksek notları aldıklarını da anımsatalım...
Üstelik 30-35 kişilik sınıflarda okuyorlar...

---------------------------------------------------------------------------


haftanın notcukları

Büyük MARKETLERİN şu alış-veriş sepetleri.. Her gün YIKANMALI mutlaka. O kadar pis ki !..

***

TÜM BAYRAM ziyaretlerinde, “E çözüm olacak mı?...”
Bu lafı duyduğum kırkıncı bayram!..
KIRK kez söylersek olur mu?

***

20’yle 50 TL arasında bir para birimi lazım!..
Hem düğünler, hem bayram harçlığı için!..

***

Bakanlar Kurulu kararı ile 250 öğrenciye ‘sınıf geçirilmiş’...
Bu SİSTEMDE halen sınıfta kalıyorlarsa, ÖDÜL vermek gerekiyordu!..

***

Niye “zorla” sınıf geçiriyorlar öğrencilere... En önemli ihtiyaç, ara eleman değil mi?
Okumaya niyeti olmayanı MESLEK lisesine yönlendirseniz veya
ESNAF okuluna gönderseniz ya!..

***

Yarından sonra bir hafta da ‘tatil anılarını  dinlemekle’ geçer!..

***

Ekonomi daraldıkça, Avrupa ülkelerinde tatil artıyor...
Bu da bir başka ilginçlik ya (!)

Bu yazı toplam 2104 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar