1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. Belleğe kazılı o an
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

Belleğe kazılı o an

A+A-

Başkalarının acılarına karşı duyarsızlık hatta onların acılarından zevk almak, kendini dünyanın merkezine koyup sadece kendi esenliğin ve güvenini hedeflemek, yılların milliyetçi öğretisi tam da bunu aktardı bize. Haklı ve doğru olan bizler, haksız ve batıl olan ötekilere karşı zafer kazanmalıydık. Ünlü Arap deyişindeki gibi: “Kardeşime karşı ben, Kardeşim ve ben kuzenlerimize karşı, kardeşim, ben ve kuzenlerimiz tüm dünyaya karşı”. Aidiyetlerimizin sınırlarını tanımlayıp düşmanlarımızı belirliyoruz.

Ne kıyımlar ne cinayetler işlendi düşman ötekiler tanımı içinde. “Tarih sevmedi sevenleri/Tarih seni kimler sevsin?” demiştim bir şiirimde. Ötekilerle empati kuranların, onlar için de kaygılanıp üzülenlerin maruz kaldığı zulmün haddi hesabı yok. Bizim gibi düşünmüyorsun, demek ki onlardansın. Sen bir vatan hainisin. Düşmandan bile betersin.

Benim için milat, 1974’te kaldığımız apartmanın zemin katında geçici polis karakolu haline getirilen dairenin önünde tanık olduğum o görüntüyü, tir titreyen esir bir Rum ailesini gördüğüm andı.  O yüz ifadelerini unutmam mümkün değil. Dehşetin bu hiç çekilmemiş fotoğrafı belleğime kazılı. Küçük bir kız olarak asansöre binerken gördüğüm o dayanılmaz sahne... Az sonra öleceğine inanmış o anne, baba ve kız; adamın ayakları altında sidik gölü. Munch’un çığlık tablosundan fırlamış üç yüz. Eve gidince, sonrasında günlerce, sonra yıllarca benimle kalan o görüntü. Mutlu Barış Harekâtı sözünü işittiğimde hep aklıma gelen… Düşmanlarımız için ilk kez içimin acıdığı o an… Kafamdaki paradigmanın altüst oluşu… O aile bu dehşet anından sağ çıkmış mıdır? Hiçbir bilgim yok. O günlerin atmosferi düşünülünce pek de sanmıyorum. Kim bilir hangi çukurda, hangi sahipsiz mezardadırlar. Kayıplar listesinde birer rakamdırlar belki.

Böylesi anılar anlatılırken milliyetçilik hep karşı anılarla yanıt verir. Bizim tarafa yapılan zulümleri sıralamaya başlar, ötekilerin barbarlığı ve acımasızlığından söz etmeye başlar. Oysa katillerin, zalimlerin milliyeti yok. Ben bunu işte o gün anladım.

Süreyya Berfe’nin Kıbrıs başlıklı şiiri Türkiye’de yazılmış ender şiirlerdendir:

“1 darbe 3 emir 10 çıkarma gemisi/ 4250 asker 4250 kimlik 4250 mezar// 5 muhrip 50 ton bomba 100 makineli/ 4250 asker 4250 tabut/ 10 jet// 100 dalış/ 1000 isabet / 4250 asker/ 4250 haber/ ilan// 100 uçaksavar/ 1000 korugan/ 1000 cephe/ 4250 asker 1000 cephe/ 4250 asker 4250 nüfus kâğıdı/ 4250 baş// 1000 tank/ 10000 cemse 100000 malzeme/ 4250 asker 4250 tören 4250 dua// 4250 insan 4250 komşu 4250 kardeş yok/ Diğerleri şimdilik hayatta”

Buradaki anti-militarizmi alkışlamak istiyorum.

50 yıl geçti. Bir savaş üç gün sürer, yaralarını sarmaya yüz yıl yetmez. Hala kanıyor kalplerimiz.

Kimisi 50. Yıl kutlaması yapıyor kimi ise 50 yılın yasını tutuyor. Son günlerde, Sosyal Medya’da pek çok kişinin Türkçe ve Rumca olarak paylaştığı bu söz nasıl da anlamlı: Savaşın kazananı, acıların bayramı olmaz.

Benim de paylaştığım gönderinin altına kimliğini gizleyen biri şöyle yazmış: (yazım hatalarını düzelterek aktarıyorum. Soru eklerini bitişik yazmış, noktalama işaretleri kullanmamış) “Olmaz mı, emin misiniz? Analarımıza, bacılarımıza tecavüz ederken pis Rum askerleri o zaman iyi miydi yani? Diri diri toprağa gömerken mücahitlerimizi unutuldu mu onlar?”

İşte bütün mesele bu; zulümleri yarıştırmak. Bunların doğru ve korkunç acı olması onların da anaları, bacılarına tecavüz edildiği, diri diri toprağa gömüldüğü gerçeğini değiştirmiyor. Başkalarının günahları bizim günahlarımızı aklamıyor.

Aidiyetini nasıl kurduğun sana bağlı. Zalimlerin de dahil olduğu o kümelere ait olmak zorunda değiliz. İki tarafta da bu cinayetleri işleyip onları alkışlayanların oranı ada nüfusunun yüzde biri bile değildir. Bu cinayetler tüm bir topluma mal ediliyor ama.

Elli yıldır acıyor kalbim. Çocuk gözlerimin tanık olduğu başka şeyler de var. Bazıları nasıl bir kalp taşıyor ki yalnızca kendine benzeyenler için acı duyuyor. Milliyetçiliğin duygusal zeka ile kesin ters bir orantısı var.

Bu yazı toplam 2363 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar