“Beni köpeğimin yanına gömün”
“Yaşam tarzım yaralarımın bir sonucudur. Ben kendi kişisel tarihimin çocuğuyum.” Pepe.
Çoğumuz onu Uruguay’ın eski devlet başkanı olarak tanıdık. Ona olan derin hayranlığımız bu tanışıklıktan sonra başladı. Sözleri ve yaşam tarzı hepimizi derinden etkiledi. O, modern çağın bilge filozofuydu.
Adı José Mujica. Uruguaylıların ona taktığı isimle, Pepe. Geçtiğimiz gün Búsqueda dergisine verdiği veda röportajında artık ölüme çok yaklaştığını ifade etti. Uzun bir süredir yemek borusundaki kanserle mücadele ediyordu. Başlangıçta radyoterapi tedavisiyle tümör oldukça geriletilmişti. Ama yapılan son kontrollerinde kanserin karaciğerine yayıldığı ortaya çıktı. Pepe, “Yaşlı bir insanım ve iki kronik hastalığım var. Vücudum biyokimyasal tedaviyi veya ameliyatı kaldıramaz” diyerek daha fazla tedavi uygulanmasını reddettiğini duyurdu.
Pepe, ölmeye yattı.
“Vatandaşlarımla vedalaşmak istiyorum” diyen Mujica, yaşamının geri kalan zamanını eşi Lucia Topolansky ile birlikte yıllardır çiçek yetiştirdikleri çiftliklerinde geçirmek istediğini belirtti.
Çiçekler yaşamı boyunca onun için çok büyük anlamlar taşıdı.
Daha çocukken babasını kaybeden Pepe, annesi Lucy Cordaro ile birlikte küçük arazilerinde çiçek yetiştirip yerel pazarda satarak yaşamlarını kazandılar. Toprağı sevmeyi, ona derin bir tutkuyla bağlanmayı böyle öğrendi. Yakın bir şehirde dedesinin de bir çiftliği vardı. Dedesi, bir kooperatifçiydi. O çiftlikte de kooperatifçiliği ve dayanışmayı öğrendi.
Mujica, lise yıllarında sol fikirlerle tanıştı. Özellikle anarşist işçi hareketleri onun üzerinde derin bir etki bıraktı. Katalan anarşist Pedro Boadas ile tanışması, onun ilk radikal sol fikirlerini geliştirmesinde etkili oldu. Boadas, Montevideo’da küçük bir gazete bayisi işletiyor ve burada gençlerle dayanışma ve toplumsal eşitlik üzerine tartışmalar yapıyordu. Mujica bu tartışmalar sırasında anarşizmin yatay örgütlenme, dayanışma ve bireysel özgürlük ilkelerini öğrendi ve bunları benimsedi.
Sonra Raúl Sendic liderliğindeki Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne (Movimiento de Liberación Nacional, Tupamaros) katıldı. 1960’lı yıllardı. Uruguay ekonomik kriz, yüksek işsizlik ve artan yoksullukla boğuşuyordu. Siyasi sistem büyük ölçüde yozlaşmış ve halkın gereksinimlerine yanıt veremiyordu. Bu çalkantılı siyasal ortam, bazı radikal grupların da doğmasına ve rejimle mücadelesine neden olmuştu. Gruplar arasında en öne çıkanı, silahlı bir gerilla grubu olan ve kısaca Tupamaros olarak adlandırılan örgüttü.
Hareketin erken dönemlerinde uyguladığı “Robin Hood” taktikleriyle dikkat çeken Tupamaros, banka soygunları yoluyla ve şirketlerin kasalarını ele geçirerek elde ettikleri parayı yoksullara dağıtmaktaydı. Bu bağlamda halk arasında oldukça geniş bir popülarite ve destek kazanmıştı. Büyük şirketleri ve hükümeti hedef alan kaçırma, bombalama ve propaganda faaliyetlerinde de bulunan örgüt, özellikle yolsuzluğa karışan siyasetçileri ve büyük toprak sahiplerine hedef almaktaydı.
Pepe, 60’lı ve 70’li yıllarda bu Tupamaros adına çeşitli gerilla eylemlerinde yer aldı. Bu eylemler, Uruguay’daki sosyal adaletsizliklere ve otoriter hükümete karşı bir direniş hareketinin parçasıydı. Bu eylemler sırasında yarandı ve birçok kez tutuklandı. 1972’de yakalandığında ağır yaralıydı ve 13 yıl boyunca ağır işkence ve tecrit altında hapis yattı. Ancak 1985’te Uruguay’da demokrasiye geçiş sürecinde serbest bırakıldı.
Pepe’nin siyasal görüşleri uzun hapislik döneminin ardından önemli bir dönüşüm geçirdi. Hapislik süreci, onun hem bireysel hem de ideolojik olarak olgunlaşmasını sağladı ve eski gerilla lideri olarak silahlı mücadele yerine daha barışçıl ve kapsayıcı bir siyasi yaklaşım benimsemesine yol açtı. Uruguay’daki siyasi değişimin barışçıl yollarla gerçekleşebileceğine inanmaya başladı. Silahlı mücadelenin artık etkili bir yöntem olmadığı sonucuna vardı. Mujica, Tupamaros’un daha geniş bir sol koalisyon olan Frente Amplio (Geniş Cephe) içinde entegre olmasına öncülük etti. Tupamaros, silahlı bir örgütten siyasi bir yapıya dönüştü.
Yine bu hapislik döneminde Pepe, toplumun farklı kesimleriyle uzlaşmanın önemini kavradı. Bu onun siyasi kariyerinde ideolojik katılıktan uzak, pragmatik bir yaklaşımı benimsemesine neden oldu. Sınıf mücadelesi eksenli sert söylemler kullanmak yerine, toplumun tüm kesinlerini birleştirmeye odaklanan bir lider haline geldi.
Çocukluk yıllarının yoksunluğu ve uzun hapislik yılları, Mujica’nın sade bir yaşam tarzını benimsemesine katkıda bulundu. Bu, onun siyasette tüketim kültürüne ve kapitalizmin aşırılıklarına yönelik eleştirilerini güçlendirdi. Başkanlık döneminde maaşının önemli bir bölümünü bağışladı ve çiftliğinde mütevazi bir yaşam sürdü.
Pepe’nin yaşamı ve liderlik tarzı, felsefi bir derinlik ve düşünce sistemiyle şekillenmiştir. Onun siyaset anlayışı, yaşam tarzı ve dünya görüşü, modern siyasette nadir görülen bir felsefi bilgelik ve insan merkezli bir yaklaşımla örülüdür. Mujica’nın felsefi düşünceleri üzerinde kısaca durmadan milyonlarca insanın hayranlığını neden kazandığını anlamak mümkün değildir. İşte bu düşüncelerinden bazıları:
Tüketim Eleştirisi: Mujica, modern toplumun tüketim kültürüne ve materyalist eğilimlerine karşı sert bir eleştirmen olarak öne çıkar. Birleşmiş Milletler’de yaptığı ünlü konuşmasında, "Tüketmek için doğmadık. Hayatımızı kazanmaya çalışırken aslında hayatımızı tüketiyoruz" diyerek bu düşüncesini ifade etmiştir.
Sade Yaşam Prensibi: Mujica, eski bir Volkswagen Beetle ile dolaşması, maaşının büyük bir kısmını bağışlaması ve mütevazı bir çiftlikte yaşamasıyla sade bir yaşam tarzını hem savunmuş hem de uygulamıştır. Bu tutumu, bireysel mutluluğun aşırı tüketimde değil, basitlikte ve anlamlı bir yaşamda bulunduğunu göstermeyi amaçlar.
Felsefi Pragmatizm: Mujica, Marxist bir geçmişe sahip olmasına rağmen, katı ideolojilere karşı eleştirel bir tutum sergiler. Hapislik sonrası, radikal devrimlerin yerine reformist ve uzlaşmacı bir yaklaşımla toplumsal değişimi hedeflemiştir. Mujica, yazılı metinlere değil, doğaçlama konuşmalara dayalı bir iletişim tarzı benimsemiştir. Söyledikleri genellikle felsefi bir derinliğe ve evrensel değerlere dayalıdır.
İnsani değerler: Mujica, siyaseti insanlık onurunu, dayanışmayı ve eşitliği temel alan bir alan olarak görür. Onun için siyaset, insanlara hizmet etme aracıdır ve bireysel güç ya da şöhret kazanma amacı taşımaz.
Empati ve alçakgönüllülük: Hapiste geçirdiği zor yıllar, Mujica’nın insana ve doğaya dair derin bir empati geliştirmesine neden olmuştur. Bu, onun liderlik tarzına yansımış ve halkın sevgisini kazanmasını sağlamıştır.
Çevresel sürdürülebilirlik: Mujica, doğanın tahribatını ve çevresel yıkımı insanlığın en büyük tehditlerinden biri olarak görür. Çevre ile uyum içinde yaşamanın, insanlık için temel bir ahlaki sorumluluk olduğunu savunur.
Demokrasi ve katılımcılık: Mujica, demokratik sistemin daha katılımcı bir modele dönüştürülmesi gerektiğini savunur. Ona göre demokrasi, yalnızca oy vermekten ibaret olmamalı, toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir süreç olmalıdır.
Adalet ve eşitlik: Sosyal adaletsizlikler, Mujica’nın felsefesinin merkezinde yer alır. Bu konuda Rousseau, Marx ve Latin Amerikalı düşünürlerin fikirlerinden etkilenmiştir.
Yoksulluğa bakış: Mujica, yoksulluğun para eksikliği değil, hayallerin ve olanakların sınırlılığı olduğunu ifade eder. Ona göre yoksulluk, sosyal sistemin adaletsizliğiyle ilgilidir.
Gelecek ve umut felsefesi: Mujica, gelecek için her zaman umut doludur. Ona göre sosyalizm, demokrasi ve insani değerler hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemez, çünkü bunlar "her zaman daha iyisini arayan" süreçlerdir. Bu bağlamda, Fransız filozof Jacques Derrida’nın "henüz gerçekleşmemiş olan demokrasi" kavramıyla paralellikler taşır.
Kolektif sorumluluk: Mujica, bireylerin ve toplumların geleceği inşa etme sorumluluğunu sürekli olarak vurgular.
Pepe, son röportajında son dileğini de belirtti. Onun son dileği de doğayla ve bütün canlılarla bütünleşmiş yaşam tarzıyla uyum gösteriyordu: Çiftlikteki sekoya ağacının altına, köpeği Manuela’nın yanına gömülmek!
Kaynak: Gregory, Stephen, Jose “Pepe” Mujica-Warrior, Philosopher, President, Sussex Academic Press, Brighton, 2016.