1. YAZARLAR

  2. Tamer Öncül

  3. BENİM YURDUM…
Tamer Öncül

Tamer Öncül

BENİM YURDUM…

A+A-

Perşembe’den itibaren İstanbul’da olduğum için bu yazıyı erken gönderdim gazeteye… Biliyorum, Çarşamba’dan bugüne çok şey değişmeyecek bu yarı buçuk adada…
Her uçak yolculuğunda, kuşbakışı seyrettiğim oyulmuş dağları; betonlaşmış ovalarıyla Karpaz’a doğru eriyip giden bu küçücük kara parçası; ne isterse olsun benim yurdum…
Yaşadığım şehrin pisliğini, fırtınalar etrafa dağıtsa da; üç maymunları oynayan politikacıların yüzsüzlüğü tavan yapsa da; çok kumuş, çok bilmiş insanlarım yine onları el üstünde tutsa da; bu küçücük kara parçası benim yurdum…
Bu üç günlük (zorunlu) ayrılığın ardından, Mart’ın son dakikalarında yine döneceğim buralara…
Evet Mart bitecek; bir şaka gibi gireceğiz Nisan’a… Yine kandırılmış; yine sömürülmüş; kürkü soyulmuş bir tilki gibi…
Ama henüz MART!..
On yıl önce (6-03-2003) şöyle anlatmışım Mart ayı’nı…


MART : ÖLÜMÜN VE YAŞAMIN HABERCİSİ

Beklenmedik soğukları, fırtına ve karıyla “az kaldı… biraz daha dayanalım güneşli günler yakında” beklentisinde olanlara düş kırıklığı yaşatan; baharın aldatıcı habercisidir Mart…
Pek çok sanatçımızı yaşamdan koparmakla ünlü olan Mart denen bu kara suratlı ay, şimdi de kum saatliği’ne soyundu… 10 Mart’ta yarısı boşalacak; 30 Mart’ta tamamı…
Zaman herşeyi ezip geçiyor… Kendi kendini bile…
“Eskiyen ayları kırpıp yıldız yaparlar” demişti Hoca Nasrettin…
Ocak geçti!.. Şubat ta… Kaç yıldız kırpıldı bu aylardan ?
Şimdi Mart’ı kırpıyoruz… Mart bittiğinde 17’nci Yıldız’a ulaşmayı hedefliyor insanımız… 
Hoca Nasrettin’e (ve kendi insanına) inat her eskiyen aydan yalnızca bir yıldız ve bir hilal çıkarmaya çalışanlar Mart’tı geçiştirip Nisan 1’e kavuşarak bir kez daha kendi insanıyla dalga geçmenin hesapları içinde… Yalnızca unuttukları bir şey var: (Kedilere bakıp, bakıp) 31 çeken,  Mart denilen bu sapık ayın ne yapacağı belli olmaz !..
Haşmet M. Gürkan, Hizber Hikmetağalar, Adnan Bozkırlı, Kaya Çanca ve  Hikmet A. Mapolar’ı bu kara suratlı, sapık ay almadı mı aramızdan?..
Badem ağaçlarını kandırıp; onlara çiçek açtıran; sonra da fırtınalarıyla o güzelim çiçekleri yerlere savuran bu ay değil mi?.. Ama, badem ağacı da inatçıdır… Her yıl aldatılmanın burukluğunu yaşadığı halde, vazgeçmez; direnir… Yine açar çiçeklerini… Dalları kırılsa da, yüreği burkulsa da kendi bildiğini okur; onurlu bir direnişle…

Bu yazı toplam 1959 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar