Berlin’de zirve değil sosyal yemek...
Cumhurbaşkanı Akıncı dün mecliste temsil edilen siyasi parti başkanlarıyla Berlin’de 25 Kasım’da katılacağı 3’lü zirveyi değerlendirdi. Daha doğrusu cumhurbaşkanı parti başkanlarını zirve ile ilgili bilgilendirdi.
İçerde ne konuşulduğunu elbette bilemeyiz. Ama çıkışta tüm parti başkanları basına zirve ile ilgili düşüncelerini aktardı.
Geçtiğimiz günlerde Anastasiades de zirve ile ilgili Rum ulusal konseyini bilgilendirmişti. Çıkışta yine tüm siyasi parti başkanları zirve ile ilgili düşüncelerini basına aktarmıştı.
Özellikle Kıbrıs Türk sağ kesimi uzun zamandır “biz neden Rumlar kadar olamadık, onlar gibi bir ulusal konsey niye kuramadık, bakın Rumlar iç konularda farklı düşündükleri halde Kıbrıs konusu gündeme geldiğinde hepsi aynı şeyleri söyler” diye yakınmaktaydı.
Ama Kıbrıs’ın her iki yanındaki zirvelerin ardından yapılan açıklamalarda Rum parti başkanları da Kıbrıs Türk parti başkanları gibi Kıbrıs sorununun çözümü konusunda farklı görüşler dile getiriyorlar.
Demek ki sorun ulusal konsey kurmakta değil, sizi neyin birleştirdiği, ya da neyin ayırdığıdır. Rum ulusal konseyini birleştiren ana etmen kendi ifadeleriyle “Türk işgali”dir. Bu konuda hepsi aynı şeyi düşünüyor, ama buna karşı mücadele yöntemleri, ya da bundan kurtulma için atılacak adımlar konusunda her siyasi partinin bakışı farklıdır ve bu farklılık onların demokratik zenginliğidir.
Bizde ise durum biraz daha farklıdır. Bizi birleştirecek bir “Yunan işgali” olmadığına göre bizim için esas olan Kıbrıs sorununun çözümüdür ve çözüm yönünde de tıpkı Rum siyasilerde olduğu gibi bizde de farklı görüşler vardır ve bunlar da bizim demokratik zenginliğimizdir.
Onlar müzakere öncesi kendi ulusal konseylerini toplayarak görüş alışverişinde bulunuyor, biz de mecliste temsil edilen siyasi parti başkan ya da temsilcileriyle aynı değerlendirmeyi yapıyoruz.
Dolayısıyla Kıbrıs Türk sağ kesimin yaptığı gibi bu konuda Rum tarafına gıpta etmek gerekmez.
Aksine iç konularda olduğu gibi, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda da farklı görüşlerimizin bizim zenginliğimiz olduğunu unutmamalıyız.
İkincisi Rum tarafı artık Yunanistan’dan icazet alarak müzakere sürecine katılma gereği duymaz. Yunanistan da artık Rum tarafına her konuda destek olduğunu duyurmaktan çekinmeden Rum tarafının kararlarını ve yaklaşımlarını destekler.
Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan artık iki devlet olarak birlikte hareket ediyor.
Biz ise hala “Yavruvatan” statüsünden kurtulamadık. Yavru olduğumuza göre de “anamız ne derse o olur”. Bu şartlarda bizim yavruluktan kurtulmamız, büyümemiz, gelişmemiz ve bağımsızlığımızı kazanmamız söz konusu olamaz.
Dahası anamızdan izin almadan hükümet bile kuramayız. Ya da kurarız ama yürütemeyiz. Türkiye kaynaklı bir darbe ile koalisyon ortaklarından biri hükümetten çekilerek fişi çeker ve işi bitirir. Aslında fişi çeken X parti gibi görünür ama arkasında Ankara hükümeti vardır.
Türkiye ile ilişkiler elbette önemlidir. Ama bu ilişkiler 45 yıl sonra hala “ANA-YAVRU İLİŞKİSİ” olacaksa burada bir yanlış var demektir. Önce bunu çözmemiz gerekir.
Akıncı Berlin’de yapılacak 3’lü zirveye katılacak. Türkiye bu zirveye karşıdır. Hatta TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu 3’lü zirvenin ana hedefi olan 5’li zirveye Türkiye’nin katılmayacağını, bunun KKTC’de Nisan 2020’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına bırakılması gerektiğini söylüyor.
Buradaki sözcüleri de aynı ağzı kullanarak Akıncı’nın Berlin’e gitmemesi gerektiğini tekrarlayıp duruyorlar.
Bu durumda Berlin zirvesi sosyal bir yemekten öteye gidemeyecek. Ama Türkiye hükümet yetkilileri ve Kıbrıs’taki sözcülerinin açıklamaları sayesinde Crans Montana’da müzakerelerin çökmesine neden olan Anastasiades suçlu sandalyesinden kalkmış olacak.
Siz ayrılıkçılığı ve iki ayrı devlet fikrini yücelttikçe Anastasiades ve Rum tarafı daha çok yol yürüyecek. Bunu da bir kenara not edin günü gelince yine konuşuruz.