1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bermuda Şeytan Üçgeni: Türkçe-Edebiyat Dersleri, Çevirmenler, Çeviri Romanlar
Bermuda Şeytan Üçgeni: Türkçe-Edebiyat Dersleri, Çevirmenler, Çeviri Romanlar

Bermuda Şeytan Üçgeni: Türkçe-Edebiyat Dersleri, Çevirmenler, Çeviri Romanlar

"...seçilmiş romanların Türkçeye çevrilmesi, hem o ülke edebiyatının ülkemizde tanınmasını; hem de o ülkede yaşayan insanların dünyayı duyuşu, algılayışı, kendini var ediş biçimleri, tarihi, kültürü ve ortak insanlık hâlleri ile hemhâl olmayı sağlar."

A+A-

Emel KAYA
[email protected]

 

Dil, geleneksel tanımıyla, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan canlı ve doğal bir varlık. Doğan Aksan, dili “Düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizge” şeklinde tanımlıyor.  

            Kültürel kalıntılarımızın bir parçası olduğundan dil, bir toplumu oluşturan insanların çevrelerini kuşatan dünyayı nasıl idrak ettiklerini, olay ve olguları algılayışlarını, duygu, düşünce ve görüşlerini anlayabilmemiz, ancak o dili bilmekle mümkün.

            O halde dil, kültürel bir kurum. Milletin kültürel düzeyi geliştirildiği zaman insan, toplumu ve kültürel değerlerini, en önemlisi kişiliğini bulur. Çocuk, örgün anlamda dil ve edebiyatı okulda öğrenir. Dil ve edebiyat öğretimi, kültürün geliştirilmesi misyonunu da üstlenir.

Diğer taraftan, insan, kişiliğini sadece ne olduğu üzerinden üretmez. Sağlıklı bir kişiliğin ortaya çıkabilmesi için, bireyin kendisi dışındaki diğer kültürlerle de karşılaşıp hem ne olmadığını anlaması, hem de ortak unsurları görüp “insanlığın ortak hâllerine, duyuşlarına” ulaşması  gerekir. Birey, farklı kültürleri, en iyi, o kültürün kendi diliyle ürettiği edebiyat eserleriyle tanır. Farklı ülkelerin edebiyatlarından seçilmiş romanların Türkçeye çevrilmesi, hem o ülke edebiyatının ülkemizde tanınmasını; hem de o ülkede yaşayan insanların dünyayı duyuşu, algılayışı, kendini var ediş biçimleri, tarihi, kültürü ve ortak insanlık hâlleri ile hemhâl olmayı sağlar.

Ailede başlayan ve eğitim kurumlarında devam eden ana dili öğretiminin temel amacı, kişilerin düşünce ve iletişim becerilerini geliştirmektir. Bütün ülkeler, ana dili öğretimine önem verir; çünkü dil, bireyin kültürünün temel ögesidir ve insanları birbirine yaklaştıran en güçlü araçtır. Dili iyi bilme ve düzgün kullanma, hem akademik olarak hem de sosyal alanda başarı kazanmak için çok önemli. Ülkemizde Türkçe ve edebiyat dersleriyle yapılan ana dili öğretiminde okutulacak metinlerin, gerek dilbilgisel gerek estetik değerler açısından ve gerekse konu bakımından bu süreci desteklemesinin büyük önem arz ettiği açık.

Konumuz açısından üzerinde duracağım okuma ve okuduğunu anlama becerisi, yazıya geçirilmiş, anlamlandırılmış sözcük, kavram, cümle, paragraf veya belirli ölçülerdeki metinleri algısal veya yargısal birtakım işlemlerden geçirerek işlevselleştirme, belleğe yerleştirme, bilinçli olarak yeniden anlamlandırma; metinde yer verilen bilgi, kuram, düşünce ve sanat motiflerini bir başka boyutta yeniden yapılandırma sürecidir.

Konuyu irdelemeye başlamadan önce, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkçe ve edebiyat derslerindeki “evrensel okur yetiştirme” düsturunu da dikkate alarak öğrencilere kazandırmayı planladığı davranışları kısaca özetleyelim: Kitap okumanın bilgi edinme yollarından biri olduğunu kavramak; hızlı, doğru, sürekli ve anlamlı okumak; okunanı doğru ve çabuk anlamak; sözcük dağarcığını zenginleştirmek, doğru ve güzel bir Türkçe ile yazılmış metinler okuyarak anlatım gücünü geliştirmek; okuma zevki ve alışkanlığı geliştirmek; edebiyatın diğer sanatlarla ve bilimlerle ilişkisini kurmak; yazınsal metinler yoluyla kültürel anlamda gelişmiş bir toplum yaratmak; dünya edebiyatı klasiklerini incelemek ve tanımak; dilin önemini ve kültürle ilişkisini kavratmak; Türkçenin özelliklerini kavratmak ve Türkçeyi doğru kullanmayı öğretmek; sanat metinlerini anlama becerisi kazandırmak; tartışma, değerlendirme becerisi kazandırmak vb. 

Türkçe ve edebiyat derslerinde okutulmak üzere tercih edilecek eserlerin  yukarıdaki amaçlar doğrultusunda, çocukların hem kendi kültürel benliklerini bulmaları, hem de diğer dünya kültürleriyle tanışmaları için özenle seçilmesi gerekiyor. Bunun için genellikle ilk izlenen yol, Türk ve dünya klasiklerinin öğrencilere okutulmasıdır. Konumuz açısından üzerinde duracağım eserler Vadideki Zambak (H. Balzac), Çanlar Kimin İçin Çalıyor (E. Hemingway), Ölü Canlar (N. Gogol), Fareler ve İnsanlar (J Steinbeck), Drina Köprüsü (İ. Andriç), Madam Bovary (G. Flaubert) gibi dünya klasikleri olacak. Bu eserlerin farklı kitabevleri tarafından değişik yıllarda yapılmış baskılarını gözden geçirerek kitapların Türkçe ve edebiyat derslerinin öngördüğü amaçlara ne kadar hizmet edebildiğini, ana dili öğretimi çerçevesinde, çevrilen romanların öğrencilerin estetik ve dilsel algılarını nasıl etkilediğini irdelemek niyetindeyim.

Romanlarda özellikle dil açısından birçok sıkıntı göze çarpıyor. Hiçbir şeyin anlaşılamadığı cümleler, yanlış kullanılan kelimeler ve deyimler, yazarın üslubunun metne yansıtılamayışı gibi sıkıntılar bunlardan yalnızca bazıları. Güzel bir Türkçe için, estetik kaygılarla ve “evrensel okur yaratma” amacıyla öğrencilerin yönlendirildiği bu eserlerdeki ciddi eksikliklerin örneklerine geçmeden önce, edebiyat-dil-çeviri meselesine kısaca göz atmakta fayda var.

Edebiyat, yaratım aracı dil olan ve yaşantılarla kurgudan beslenen bir sanat dalı. Dolayısıyla, edebî eserler, doğası gereği, kişinin estetik algısına, dili en yetkin şekilde kullanarak hitap edebilme özelliğine sahip. Bir edebî eserin, yazıldığı dili en iyi şekilde temsil edebildiği sürece başarılı olduğu söylenebilir.

Edebiyatın başka kültürlerle paylaşımı, çeviri ile olmakta. Çeviri işlemi dil aracılığıyla yapılan bir aktarım işlemidir ve bu eylemin gerçekleşebilmesi için iki dile ihtiyaç vardır. Bunlar, kendisinden aktarma yapılan “kaynak dil” ve kendisine aktarım yapılan “hedef dil”dir. Çeviri süreci, bir bakıma dil aracılığıyla sanatsal biçemde (üslup) aktarılan yaşantı ve kurgunun bir dilden diğerine, bir kültürden diğerine, bununla birlikte bir düşünce dizgesinden diğerine aktarımı anlamına gelir. Ancak bu, göründüğünden zordur. Çünkü biçemin algılanışı çoğu zaman inceleyenin bakış açısı, yaklaşımı ve donanımı ile sınırlıdır. Bu nedenle bir edebiyat eserinin, başka bir dile çevrildiği zaman sahip olduğu estetik algıdan ve dilsel zenginlikten uzaklaşıp uzaklaşmadığı hem edebiyatçılar hem de çeviribilimciler tarafından uzunca bir süredir tartışılmakta. Dolayısıyla, yazıldığı dilde başarılı olmuş bir edebî eserin, başka bir dile çevrildiği zaman estetik ve dilsel açıdan aynı başarıyı yakalamasının, çevirenin başarısıyla doğru orantılı olduğu geniş bir kabul görmekte.

Edebiyat metinleri çok katmanlıdır ve yoruma açık metinlerdir. Bir metnin mutlak anlamının söz konusu olamayacağından yola çıkarak çevirmenin, kaynak metni mutlak anlaması beklentisinden çok, hedef dilde göreceği işlev açısından metni şekillendirebilecek bir yeterliliğinin olması gerekir. Yani önemli olan hedef metnin işleyişidir. Çeviri yapılırken hedef alıcının özellikleri ve dil düzeyi de dikkate alınmalıdır.

Çevirinin hedef kültür içinde üstleneceği işlev ve çevirmenin bu işlevi belirlemeye yönelik anlama, yeniden anlamlandırma, hedef dilde söylendiği şekilde ifade etme, çevirinin muhtemel okur kitlesine yönelik çok amaçlı bir eylem gerçekleştirmesi aşamaları, çeviri sürecini oluşturan aşamalardır. Çevirmen, çeviri esnasında bilişsel bir süreç yaşayarak bir metni, hedef dil ve hedef kültür için yeniden anlamlandırırken metnin yüzeysel ve derinsel yapısında duruma bağlı değişiklikler meydana gelir.

Çevirmenin kaynak dil metnindeki cümleleri hedef dile aktarırken kullanacağı biçim ve üslup ile ilgili kararlar, okuyucunun metni anlamasında büyük rol oynar.  Çevirmenden, kaynak metni hedef metne aktarırken sözcük seçimini hedef kitlenin dil ve kültürüne uygun yapması ve kaynak metnin hedef dilde anlaşılırlığını sağlaması beklenir. Yani çevirmen, kaynak metin yazarının üslup ve biçimini kendi dil kullanımına en uygun şekilde çevirmelidir. Çeviri eylemi, hedef odaklı bir kültür aktarımıdır. Amaç, kaynak metni hedef dilde yeniden canlandırmaktır.

Yukarıda verilen bilgiler ve beklentiler doğrultusunda, adını andığımız eserleri kısa kısa değerlendirmeye başlayabiliriz:

Aşağıda Vadideki Zambak romanından alınmış ilk üç örnek, elde orijinal metin yani kaynak metin olmaksızın neyin ifade edildiğini algılayamayacağımız cümleler içeriyor. Bu cümleler karşısında, çeviri faaliyetinin ve çevirmenin amacını sorgulamamak mümkün görünmüyor:   

(1)  “Sevilen kocaya gösterilmeden önce genç kızları heyecana getiren utanmaya boyun eğerek, iç alemini açmakta duraksandığı taşmak üzere olan yaşamın zaptedildiği o anlarda duyarlılığı yaralayan korkunun heyecanlarına benzer o ürperme, o yürek oynamasını belki o da benim sevdiğim gibi seviyordu.” (Vadideki Zambak, s.87-88)

(2) “Kendimi aşağılıyordum, yapmayınca pek çabuk unutulan bir bilimde beni çalıştırmasını rica ediyordum. Bu kez, onu oynamaya razı edebilmek için çılgın bir neşeye başvurmak zorunda kaldım.” (Vadideki Zambak, s.86)

 (3) “Böylece, ne yandan bakılırsa bakılsın, durumum, Grenadiere’e gitmek üzere bir kere Clochegourede’dan çıktıktan sonra, rastlantısal gönül ilişkilerime yaralı olduğu oranda mutluluğa erişmek için seçtiğim sevgi için öldürücüydü.” (Vadideki Zambak, s.294)

             Aşağıdaki iki örnek ise Gogol’ün Ölü Canlar kitabından:

 (4) “Evin içini inceleyerek, tıpkı bir deniz kabuğunun içine bakıp da orada yaşamış olan hayvanın özelliklerini çıkarmağa çalışan bir bilgin gibi, evsahibesinin nasıl bir adam olduğunu kestirmeğe çalışıyordu.” (Ölü Canlar, s.392)  

            Türkçede mevcut olmayan dişil-eril kavramı Arapça sözcüklerde vardır. Örnekteki “ev sahibesi” kelimesinde kastın “kadın ev sahibi” olduğu açık. Kadın ev sahibinin nasıl bir “adam” olduğunu nasıl düşünebiliriz?

(5) Hatta tepe aşağı suya dalmak istese bile su onu yine yüzeyine kaldırırdı. (Ölü Canlar, s.374)

            Türkçede ifade “tepe aşağı” değil, “baş aşağı” şeklindedir.

             Aşağıdaki örnek Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanından:

(6) “Ormanda çamların iğne yapraklarıyla kaplanmış kahverengi toprağa yüzükoyun uzanmış; çenesini, kavuşturduğu kollarına dayamıştı. Çam ağaçlarının tepelerinde, yükseklerde bir yel estirip duruyordu.” (Çanlar Kimin İçin Çalıyor, s.9)

            Cümleden yeli, adamın estirdiği sonucu çıkıyor. Oysa, burada “esmek” fiili ettirgen değil etken olarak “esip” şeklinde kullanılmalı.

            Şu örnek ise Madam Bovary’den:

(7) “Emma yola çıkmaya gönüllü oldu. Charles karısına teşekkür etti. Bununla birlikte karşılıklı kibarlık gösterimi başladı.” (Madam Bovary, s.292)

            Kullanılan “gösterim” kelimesi Türkçe Sözlük’te “1. Görüntülerin gösterici yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi, projeksiyon, 2. Sinema salonlarında filmin gösterilmeye başlaması, vizyon, 3. Sinema, tiyatro, konser vb. sanat dallarında verilen gösterilerden her biri, seans” anlamlarında. Burada kullanılması gereken doğru kelime “Birinin, bir topluluğun kendi duygusunu gösteren sözü veya davranışı” anlamındaki “gösteri” kelimesidir.

            Bir örnek de Drina Köprüsü’nden verelim:

(8) “Aslında körkütük sarhoşmuş ve geceyi sıfırdan aşağı on beş derecede, açık bir gök kubbe altında geçirmiş.” (Drina Köprüsü, 17)

            Cümledeki ifadenin “sıfırın altında on beş derecede” şeklinde düzeltilmesi gerekiyor.

            Aşağıda Fareler ve İnsanlar’dan alıntılar var:

(9) 1. “Öndeki ufak tefek, canlı, yanık yüzlü, tedirgin bakışlı bir adamdı; sert anlatımlı hatları vardı.” (Fareler ve İnsanlar, s.6)

            2. “(...) Akmayan sudan içmemelisin, Lennie, dedi. Sonra da umutsuz bir anlatımla ‘Susadın mı lağım suyu bulsan içersin’ diye ekledi.” (Fareler ve İnsanlar, s.7)

            3. “Vücudu gerildi ve hafifçe öne eğildi. Bakışları durumu kollar gibiydi, aynı zamanda kavgacı bir anlatım taşıyordu.” (Fareler ve İnsanlar, s.31)

            Örneklerde gereksiz ve metnin anlamını bozacak şekilde ısrarla “ifade” kelimesi yerine “anlatım” kelimesini kullanması (tercih etmesi), çevirmenin henüz kendi ana diline hâkim olmadığı izlenimi veriyor. Anlatım ve ifade kelimeleri eşanlamlı kelimeler değildir. “Anlatım” kelimesi Türkçe Sözlük’te “Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz veya yazı ile bildirme” anlamındadır ve ifade kelimesinin birçok anlamı içerisinden sadece bu anlamına karşılık gelmektedir. Oysa yukarıdaki hiçbir cümlede bu anlam yoktur. 1. ve 3. cümlelerde söylenmek istenen Türkçe Sözlük’te ifade maddesinde açıklanan “Bir duyguyu yüz aracılığıyla anlatan belirtilerin, mimiklerin bütünü”dür. 2. cümle ise yine ifade maddesinin açıklamasında yer alan “deyiş, söyleyiş” anlamındadır. Dolayısıyla, bu üç cümlede de tercih edilmesi gereken doğru kelime “ifade”dir.

(10) “Film çevirebilir, çok güzel elbiselerim olabilirdi, yıldızların giyindiği gibi güzel giysiler. Sonra o büyük otellerde kalır, resimlerim çekilirdi.” (Fareler ve İnsanlar, s.101)

            Cümleler ancak şöyle düzeltilirse anlam ortaya çıkıyor: “Film çevirebilirdim, çok güzel elbiselerim olabilirdi, yıldızların giyindiği gibi güzel giysiler. Sonra o büyük otellerde kalırdım, resimlerim çekilirdi.” 

(11) “Eğer George’un tavşanlara bakman için izin vereceğini umuyorsan, sen sandığımdan da fazla kaçıksın. İzin vermeyecek ve seni eşek sudan geçene dek bir temiz dövecek.” (Fareler ve İnsanlar, s.115)

            Metinlerde, deyim ve atasözlerinin değiştirilmeden, tahrip edilmeden kullanılması esastır. Özellikle öğrenciler için dilin doğru kullanımlarına örnek teşkil edecek edebî metinlerde, bu hususta daha dikkatli davranılmalı. Metinde yer alan “eşek sudan geçene dek dövmek” ifadesi yerine, doğrusu olan “eşek sudan gelinceye kadar dövmek” deyiminin kullanılması gerekiyor. 

            Okul eğitimi sırasında Türkçe ve edebiyat derslerinde öğrencilere dünya edebiyatından seçme eserlerin okutulması, onların farklı kültürleri, yaşayışları, dünyaya farklı bakış açılarını görmeleri; aynı zamanda bu farklılıklar içerisinden ortak insanlık değerlerine ulaşmaları bakımından son derece önemli. Ancak, bir çeviri faaliyetinden sonra karşılaştıkları bu eserlerden öğrencilerin gereği gibi yararlanabilmeleri ve okuduklarından zevk alabilmeleri, metnin sunduğu anlaşılırlık ve akıcılıkla mümkün. Türkçeye hâkimiyetlerini sorgulatacak biçimde çevirmenlerin hedef dildeki okuyucuyu, onun kültürel ve dilsel özelliklerini dikkate almadan yaptıkları çeviriler, eğitim programlarının yukarıda belirtilen amaçlarına uygun olmadığı gibi, eğitim-öğretim hayatının dışındaki okuyucu için de ciddi sıkıntılar oluşturmakta.

Dünya edebiyatlarından seçilmiş romanların Türkçeye çevrilmesi sırasında, çevirmenlerin Türkçenin inceliklerine vâkıf olmaları, kullandıkları dile daha fazla hassasiyet göstermeleri, bu tür çeviri metinlerin ana dili öğretimine katkısını artıracak, öğrencilerin ve diğer okurların Türkçeyi değişik biçim ve üsluplarda tecrübe etmelerinin önünü açarak dilleriyle ilgili farkındalıklarını daha üst seviyeye taşıyacaktır.   

*(Bu yazı, 24-26 Mayıs 2012 tarihlerinde Zonguldak’ta düzenlenen Uluslararası Türk ve Dünya Edebiyatında Etkileşimler Sempozyumu’na sunulan “Yabancı Dillerden Türkçeye Tercüme Edilen Romanların Ana Dili Öğretimine Etkisi” başlıklı bildiriden özetlenmiştir.)

Kaynaklar:

AKAY, Recep ve Nesrin ERDOĞAN. “Çevirmenden Kaynaklanan Biçim ve Biçem Kullanımıyla İlgili Dilbilimsel Bir Çözümleme Arayışı”, Uluslararası VII. Dil, Yazın, Deyişbilim Sempozyumu (02-05 Mayıs 2007) Bildiri Kitabı, Konya: Selçuk Üniversitesi Yay.: 345-351.

AKSAN, Doğan (1998). Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara: TDK Yay.

ANDRİÇ, İvo (2014). Drina Köprüsü, Çev: Hasan Âli Ediz ve Nuriye Müstakimoğlu, İstanbul: İletişim Yay.

AYTAÇ, Gürsel (1999). Genel Edebiyat Bilimi, Ankara: Papirüs Yay.

BALZAC, Honore de (1992). Vadideki Zambak, Çev: Nesrin Altınova, İstanbul: Oda Yay.

CALP, Mehrali (2010). Özel Eğitim Alanı Olarak Türkçe Öğretimi, 4. Baskı, Ankara: Nobel Yay.

FLAUBERT, Gustave (2004). Madam Bovary, Çev: Çiğdem Büyükataman,  İzmir: İlya Yay.

GOGOL, Nikolay (1970). Ölü Canlar, Çev: Melih Cevdet Anday, Ankara: Bilgi Yay.

HEMİNGWAY, Ernest (1987). Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Çev: Erol Mutlu, Ankara: Bilgi Yay.

İNCE, Ayalp Talun (2011). “Yazınsal Çeviride Biçem Aktarımı Sorunu”, Folklor/ Edebiyat, Cilt:17, Sayı:66, Ankara: UKÜ Yay.: 105-118.

KAVCAR, Cahit (1988). “Türk Dilinin Eğitimi”, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Malatya: İnönü Ün. Yay.: 252-263.

STEİNBECK, John (1993). Fareler ve İnsanlar, Çev: Neriman Silahtaroğlu, İstanbul: Cem Yay.

TOSUN, Muharrem (2003). “Yazın Çevirisi ve İşlevsel Çeviribilim/ İşlevsel Çeviri Kuramları Bakış Açısıyla Nasıl bir Çeviri Eleştirisi Gerçekleştirilebilir”, Uluslararası III. Dil, Yazın, Deyişbilim Sempozyumu Bildirileri, Anadolu Ün., Eskişehir: Ofset Yayıncılık: 481-491.

YILDIZ, Cemal (2008). Yeni Öğretim Programına Göre Kuramdan Uygulamaya Türkçe Öğretimi, Ankara: Pegem Akademi Yay.

www.tdk.gov.tr/index.php

 

 

Bu haber toplam 4417 defa okunmuştur
Gaile 469. Sayısı

Gaile 469. Sayısı