1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Beşli görüşme ve zaman oyunu...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Beşli görüşme ve zaman oyunu...”

A+A-

Dionisis Dionissiu/POLİTİS

Beşli görüşme sona erdi ve BM Genel Sekreteri şimdi kendine yeni bir elçi arıyor. Sonuca bakılırsa, Kıbrıs sorunu tartışmalarına sıfırdan başladığımız söylenebilir çünkü pratikte tartışılabilecek tek şey güven yaratıcı önlemlerin (GYÖ) uygulanmasıdır. Raporlar Maria Angela Holguin’in yeniden göreve atanacağını ve her iki liderle de Nisan ayı başında bir toplantı yapılacağını gösteriyor. Holguin aylarca Guterres’in kişisel elçisi olarak görev yaptı, sorunu anlıyor ve Temmuz 2024 başında Birleşmiş Milletler’e öneri ve tavsiyeler içeren ilgili bir rapor sundu.

11 Temmuz 2024 tarihinde Washington’da düzenlenen NATO zirvesi çerçevesinde Yunanistan ve Türkiye Dışişleri Bakanları Gerapetritis ve Fidan ile görüşmelerde bulunan Bayan Holguin, Kıbrıs meselesi konusunda nasıl bir ilerleme kaydedileceğine dair yakınlaşan pozisyonlar elde etti. Antonio Costa ve von der Leyen tarafından temsil edilen AB kurumları, BM Genel Sekreteri’ne gönderdikleri bir mektupta Bayan Holguin’e “olumlu bir ivme yaratılmasında önemli rol oynayan çalışmalarından dolayı” takdirlerini ifade ettiler. Kısacası, Bayan Holguin beşli görüşmeden sonra da hem içerik, hem de süreç konusunda ipleri elinde tutmaya devam edebilir.

Gerçek şu ki, Türk tarafı şimdi tutum değiştiriyor gibi görünse de, iki taraf da Holguin’in yoluna çıkmasını istemiyor. Kolombiyalı diplomat kısa görev süresi boyunca Kıbrıs sorununda sadece bir figüran olmayacağını göstermiş, 2004’te De Soto ve 2017’de Espen Barth Eide örneklerini izleyerek cesaret ve kararlılıkla meselenin çözümüne odaklanmıştır.

Konu kişisel değil, tıpkı Espen Barth Eide ya da De Soto ile olan anlaşmazlıkların kişisel olmadığı gibi. Tassos Papadopulos ideolojikti fakat en önce korkuluydu. Türklere güvenmediği için 2004 yılında Annan Planı’nı reddetti, dolayısıyla Kofi Annan’ın özel elçisi olarak De Soto’yu da reddetti. Örnek bir siyasi maceraperest olan Nikos Anastasiadis 2017’de çözüm istemedi çünkü 2018’de yeniden seçilmeyi tercih etti. Bir siyasi ahlaksızlık ustası olarak, seçildikten sonra görev süresinin sonuna kadar pasaport satmaya, ailesini zenginleştirmeye ve oligarkların jetlerinde tatil yapmaya devam etmek istedi. Sayın Hristodulidis, Anastasiades ile Tassos arasında bir yere denk geliyor ama neyse ki onu aşırıcı pozisyonlarıyla kurtaran Ersin Tatar var. Kıbrıslı Rum lider Bayan Holguin’in atanmasını istemiyor çünkü kimsenin iki taraf arasındaki uçuruma köprü olmasını, ya da uzlaşmaz Kıbrıslı Türkler iki devletli bir çözüm isterken kendisinin 2017’de kaldığı yerden görüşmelere devam etmek istediği yönündeki iç söylemini bozmasını istemiyor. Bunu akılda tutarak ve Kıbrıs meselesi somut tartışmaların yakınına dahi gelememişken 2028’de yeniden seçileceğine inanıyor. Gerçekte ise hem kendisi hem de selefi, 50 yıl sonra bile çözülmesi zor bir sorun olan Kıbrıs’ın kalıcı bölünmüşlüğünün yükünü taşıyacak.

Kıbrıs meselesinin her iki tarafındaki sorun, Kıbrıslı Türkler için Türkiye’nin askeri gücünden kaynaklanan açgözlülük, Kıbrıslı Rumlar için ise gerçekçiliğin olmayışından kaynaklanan kararsızlıktır. Bunlar iletişim aracı olarak işlev gören zihniyetlerdir. Kıbrıslı Türkler ve Türkiye geçen zamandan çok şey istediler ve kazandılar: işgalin oldubittilerini pekiştirdiler, kuzeydeki nüfusu yerleşim yoluyla artırdılar, işgal altındaki bölgeyi ekonomik olarak geliştirdiler ve bugün devletçiklerinin siyasi olarak tanınmasına çok yakınlar. Kıbrıs Rum tarafı, ekonomik açıdan muazzam bir gelişme göstermesine rağmen, siyasi açıdan naif bir toplum olarak kaldı. 1974’teki yenilgiyi kabullenemedi ve uluslararası toplum Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yarı yarıya da olsa Avrupa Birliği’ne dahil edip kendisine siyasi bir araç sağlamasına rağmen işgalin etkisini sınırlandırmak için hiçbir zaman harekete geçmedi.

 

FIRSATLAR...

2004 ve 2017 yıllarında Avrupa Birliği’nin kaldıraç olarak kullanılmasıyla, Kıbrıs sorununun çözümü için Kıbrıs Rum tarafının çöpe attığı iki fırsat ortaya çıktı. Türkiye’nin Kıbrıs meselesine odaklanmaya karar verdiği 2021’den itibaren ise işler yavaş ama istikrarlı bir şekilde iki devletli çözüme doğru ilerlemeye başladı.

Bu durum 17-18 Mart tarihlerinde Cenevre’de düzenlenen beşli görüşmede açıkça ortaya çıktı. İsviçre’de müzakerelerin zemini netleştirilmediği gibi Kıbrıs sorununun özü de masaya yatırılmadı. Beşli görüşmeyi meşgul eden, sanki işgalin üzerinden 51 yıl geçmemiş de 1974’te, işgalin hemen ertesindeymişiz gibi, genel olarak bazı güven arttırıcı önlemlerdi.

Belirgin tek bir şey ortaya çıkmışsa, o da Temmuz ayında yeni bir beşli toplantı için tarih kararlaştırılması ve bir BM elçisinin atanmasıydı. Sayın Tatar’ın temsil ettiği Kıbrıs Türk tarafı yeni elçinin sadece üzerinde anlaşmaya varılan beş GYÖ’nün uygulanmasını yönetmesi konusunda ısrar ederken, Kıbrıs Rum tarafı elçinin içeriğe de değinmesi gerektiğine inanıyor. Yukarıdakilere dayanarak, iki tarafın önümüzdeki Temmuz ayına kadar neleri tartışacağını anlayabilirsiniz.

 

OLUMLU YÖNLER...

Tüm taraflar için olumlu olan husus, Kıbrıs sorununun teorik olarak bir çıkmazda değil, bölgedeki gelişmelerin büyük resmine ilişkin daha geniş süreçler ışığında bir bekleme ve beklenti içinde olmasıdır. Aynı zamanda, şu anda müzakere aracı olarak benimsenmiş gibi görünen üçlüden ziyade beşli görüşmelerdir.

Kıbrıs Rum tarafı ve Nikos Hristodulidis, 2017’den bu yana ilk kez Kıbrıs sorunundaki çıkmazın aşıldığını ve yeni bir sürecin başladığını düşünüyor. Ayrıca Kıbrıs’ın AB içerisinde, mevcut statükodan daha iyi bir durum elde edebilmek için manevra yapabileceğine inanıyor.

Kıbrıs Türk tarafı Ekim ayındaki seçimlere kadar zaman kazanırken, iki karşıt kamp pozisyonlarını ve söylemlerini koruyor. Tatar iki devletli bir çözümü, Erhurman ise belirli şartlar sağlanırsa iki kesimli federal bir çözüme geri dönülmesini destekliyor.

Türkiye, Ukrayna, Gazze ve Suriye ile ilgili uluslararası ortam netleşene kadar zaman kazanıyor. Türkiye, AB ile ilişkilerini derinleştirmek için Türk-Yunan diyaloğunu ilerletmekle ilgileniyor. Yunanistan, bir süreç olduğu sürece Ege’deki krizlerden endişe duymuyor. Avrupa ise Trump’ın girişimlerini ve ABD dış politikasının netleşmesini bekliyor. Bu bağlamda, belki Kıbrıs sorunu da bir yere oturabilir.

 

HRİSTODULİDİS-FİDAN VE AVRUPA SAVUNMASI...

Türkiye dolaylı olarak AB’nin önemli bir ortağı haline gelebilir mi? Trump’la birlikte hem AB üyesi Avrupa ülkeleri, hem de üçüncü dünya ülkelerinden ‘tek başına Avrupa’ sloganına dayalı bir eşik atlama söz konusu. Bu bağlamda Avrupa, ABD desteği olmadan kendini savunabilecek küresel bir güç haline gelebilir mi?

Türkiye’nin, Avrupa’nın savunma ayağının bir üyesi olabilmek için müzakere masasına getirebileceği çok şey var. Avrupa’nın yeniden silahlanmasına destek olabilecek muazzam bir orduya ve NATO uyumlu bir savunma sanayine sahip. Türkiye ayrıca PKK ile on yıllardır süren çatışmalar ve son yıllarda Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’daki askeri müdahaleleri nedeniyle kapsamlı bir savaş deneyimine sahip.

Avrupa’nın Türkiye’ye karşı temkinli olmaktan başka çaresi yok çünkü Türkiye’nin siyasi çıkarlar elde etmek için birliğe katılmaya çalışacağı kesin. Birçok Avrupa ülkesinin NATO içinde tecrübe ettiği gibi (bkz. İsveç ve Finlandiya’nın üyelik süreci), Türkiye zor ve talepkar bir müttefik. Ankara, kendi iç ve dış politika gündemini desteklemek için sıklıkla veto hakkını kullanır. NATO’da olduğu gibi, bir Avrupa ordusuna ilişkin kararların oybirliği gerektirmesi halinde Türkiye burada da aynı tutumu sergileyecektir. Avrupa Türkiye’yi güvenlik planlarından dışlamamalı ancak bu bağlamda Yunanistan ve Kıbrıs gibi Avrupalı devletlerle olan ikili sorunlarını ittifaka taşıyamayacağı konusunda ısrarcı olmalıdır. Türkiye ittifaka katılmadan önce bu meseleler çözüme kavuşturulmalıdır. Nikos Hristodulidis, Hakan Fidan ile yaptığı 20 dakikalık görüşmede, Türkiye’nin Avrupa savunma mekanizmasına olası katılımında Kıbrıs’ın bir engel yaratmayacağı sözünü verdi. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Kıbrıs sorunu konusunda taviz vermek istemiyorsa bu yeterli değildir. Öte yandan Türkiye, Avrupa’ya ait olan Kıbrıs topraklarının %36’sını işgal etmek gibi kendi açısından büyük bir çelişkiyi çözmeden Avrupa’yı korumayı isteyemez.

sayfa-17-resim-017.jpg

(POLİTİS’te 23.3.2025’te yayımlanan Dionisis Dionissiu’nun yazısı PENNA tarafından Türkçeleştirildi.)


***  BASINDAN GÜNCEL...

“Almanya, tarihini geride bırakıp savaşa hazırlanmaya karar verdi...”

Sarah Rainsford/BBC

Almanya'da parlamento savunma harcamalarını sıkı borçlanma kurallarından muaf tutma kararı aldıktan sonra ordu büyük bir yatırım artışı için onay aldı.

BBC'ye konuşan Almanya Genelkurmay Başkanı Carsten Breuer, Rusya'nın saldırganlığının Ukrayna ile sınırlı kalmayacağını düşündüğünü ve bu yüzden bu kaynak artışına acil bir şekilde ihtiyaç duyulduğunu söylüyor:

"Rusya tarafından tehdit ediliyoruz. Putin tarafından tehdit ediliyoruz. Bunu savuşturmak için ne gerekiyorsa yapmak zorundayız."

Breuer, NATO'nun da dört yıl içinde gelmesi muhtemel bir saldırıya hazır olması gerektiğini belirtiyor:

"Mesele, hazırlanmak için ne kadar zamana ihtiyaç duyduğum değil, Putin'in bize hazırlanmak için ne kadar zaman tanıyacağı.

"Ne kadar erken hazırlanırsak o kadar iyi olur."

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Almanya'daki düşünce tarzını kökten değiştirmiş.

İnsanlar onlarca yıl boyunca, Almanya'nın Avrupa'da geçmişte çıkardığı savaşlar nedeniyle askeri gücü reddeden bir anlayışla yetiştirildi.

Berlin'de konuştuğum ABD merkezli düşünce kuruluşu German Marshall Fund'dan Markus Ziener "İki dünya savaşı başlattık. İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden bu yana 80 yıl geçmiş olsa da Almanya'nın çatışmalara dahil olmaması fikri pek çok kişinin DNA'sına işlemiş durumda" diyor.

Ülkenin ordusu yıllar boyunca finansman eksikliğinden şikayetçiydi.

Fakat günümüz koşullarında bile bazıları, militarizm olarak değerlendirilebilecek herhangi bir şeye dikkatle yaklaşıyor.

 

ALMANYA’NIN RUSYA POLİTİKASI...

Almanya'nın Rusya konusunda spesifik bir politikası vardı.

Polonya ve Baltık ülkeleri Moskova'yla yakınlaşmaya karşı uyarılar yapıp savunma harcamalarını artırırken Berlin, eski başbakan Angela Merkel döneminde Rusya'yla iş yapmanın durumu değiştirebileceğini düşünüyordu.

Almanya ozmoz yöntemiyle Rusya'yı demokratikleştirebileceğini düşündü. Fakat Rusya parayı alıp Ukrayna'yı işgal etti.

Bunun üzerine Şubat 2022'de Başbakan Olaf Scholz, "Putin gibi savaş kışkırtıcılarına karşı" orduya 100 milyar euroluk yatırım yapacağını açıkladı.

Fakat General Breuer bunun yetersiz olduğunu söylüyor:

"Yollardaki çukurları doldurmamıza ancak yetti. Durum epey kötü."

Kendilerinin aksine, Rusya'nın hem cephedeki hem de cephanelikteki silahlar ve ekipmanlar için büyük harcamalar yaptığını vurguluyor.

Rusya'nın siber saldırılardan sabotaja ve Alman askeri tesisleri üzerinde kimliği tespit edilemeyen insansız hava araçlarına kadar uzanan hibrit savaş uygulamalarına da dikkat çekiyor.

Buna Vladimir Putin'in agresif söylemlerini de ekleyince "tehlikeli bir karışım" ortaya çıktığını belirtiyor:

"Batı dünyasının aksine Rusya dar bir çerçeveden bakmıyor.

"Burada artık barış ve savaş gibi iki ayrı uçtan söz edemeyiz. Hibrit savaşla başlayan, sonra şiddetlenen, sonra tekrar durulan bir savaş var.

"Bu nedenle gerçek bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum."

Almanya'nın hızla harekete geçmesi gerektiğini de ekliyor.

General Breuer'in ordusunun mevcut durumu hakkındaki sert değerlendirmesi, parlamentoya sunulan son raporla örtüşüyor.

Bundeswehr'in (Alman ordusu) "her şeyin çok azına" sahip olduğu sonucuna varılan raporun yazarı, Silahlı Kuvvetler Komiseri Eva Högl, cephaneden askere kadar uzanan ciddi eksiklikleri ve harap durumdaki kışlaları ortaya koydu.

Sadece yenileme çalışmaları için gereken bütçenin yaklaşık 67 milyar euro olarak tahmin edildiğini belirtti.

General Breuer, borçlanma sınırının kaldırılmasının, ordunun sınırsız olmasa da "sürekli bir finansman kaynağına" erişmesini sağlayacağını ve eksikliklerin giderilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Bu tarihi adım, Başbakan Scholz'un yerine geçmesi beklenen Friedrich Merz tarafından hızla hayata geçirildi. Merz, öneriyi Şubat seçimlerinin ardından, feshedilmesinden hemen önce parlamentoya sundu.

Antimilitarist sol ve Rusya yanlısı aşırı sağ partileri içeren yeni parlamentonun böyle bir teklife daha az sıcak bakması mümkündü.

Ancak Almanya'nın 2022'de başlattığı "dönüşüm", bu yıl yeni bir ivme kazandı.

Bir YouGov anketine göre Almanların yüzde 79'u Vladimir Putin'i hâlâ Avrupa barışı ve güvenliği için "çok" veya "oldukça" tehlikeli görüyor.

Şimdi ise yüzde 74'ü aynı şeyi Donald Trump için söylüyor.

Bu anket, Trump'ın başkan yardımcısı JD Vance'in Münih'teki bir konuşmasında Avrupa ve onun değerlerini sert şekilde eleştirmesinin ardından yapıldı.

Markus Ziener, "Bu, ABD'de temelden bir şeylerin değiştiğine dair açık bir işaretti" diyor ve şöyle devam ediyor:

"Amerika'nın nereye gittiğini bilmiyoruz ama artık güvenliğimiz söz konusu olduğunda ABD'nin korumasına yüzde 100 güvenebileceğimiz inancı yok oldu."

 

GEÇMİŞİ GERİDE BIRAKMAK...

Berlin'de, Almanların orduya dair geleneksel olarak sürdürdükleri temkinli yaklaşımı hızla kayboluyor gibi görünüyor.

18 yaşındaki Charlotte Kreft, kendi pasifist görüşlerinin değiştiğini söylüyor:

"Uzun bir süre boyunca, İkinci Dünya Savaşı'nda işlediğimiz vahşetlerin bedelini, bunun bir daha asla yaşanmamasını sağlayarak ödememiz gerektiğini düşündük... ve bunun için askeriyeden arınmamız gerektiğine inandık" diyor Charlotte.

"Ama şimdi değerlerimiz, demokrasimiz ve özgürlüğümüz için savaşmak zorunda olduğumuz bir durumdayız. Uyum sağlamalıyız."

Ludwig Stein de bu görüşe katılıyor:

"Hâlâ orduya büyük yatırımlar yapma fikrini garip bulan pek çok Alman var. Ama son birkaç yılda yaşananları düşünürsek, başka bir gerçekçi seçenek yok gibi görünüyor."

Genç bir anne olan Sophie ise savunmaya yatırım yapmanın artık "içinde yaşadığımız dünya için gerekli" olduğunu düşünüyor.

Ancak Almanya'nın tanklara olduğu kadar askerlere de ihtiyacı var ve oğlunun orduya katılması fikrine pek sıcak bakmıyor.

 

“SAVAŞA HAZIR MISINIZ?”

Alman ordusu şu anda Berlin'in Friedrichstrasse istasyonu yakınlarında, bir eczane ile ayakkabı mağazasının arasına sıkışmış tek bir sabit tanıtım merkezi var.

Kamuflaj giymiş mankenler ve çeşitli sloganlarla insanları orduya katılmaya teşvik etmeye çalışıyor. Ancak bu merkez, günde sadece birkaç ziyaretçi çekebiliyor.

Almanya, 203 bin askere ulaşma ve ortalama yaşı 34'ten aşağı doğru çekme hedefini şimdiden kaçırdı.

Ancak General Breuer'in hedefleri çok daha büyük.

Almanya'nın kendisini ve NATO'nun doğu kanadını yeterince savunabilmesi için fazladan 100 bin askere ihtiyacı olduğunu söylüyor. Yani toplamda 460 bin asker (yedekler dahil) gerekecek.

Bu nedenle zorunlu askerliğe geri dönüşün "kesinlikle" gerekli olduğunu savunuyor.

General, bu 100 bin askerin ancak bu yolla elde edilebileceğine inanıyor.

"Şu anda hangi modelin en iyi sonucu vereceğini belirlemek zorunda değiliz. Benim için önemli olan, yeterli askeri toplamamız."

Bu tartışma henüz yeni başlamış durumda.

General Breuer, Almanya'nın "dönüşünü" daha ileriye ve daha hızlı itmeye kararlı görünüyor.

Kolay anlaşılır ve etkileyici konuşma tarzıyla bölgesel belediye toplantılarına katılıyor ve dinleyicilere doğrudan şu soruyu yöneltiyor:

"Savaşa hazır mısınız?"

Bir gün bir kadın ona kendisini korkuttuğunu söylemiş. General Breuer'in yanıtı ise şöyle olmuş:

"Sizi korkutan ben değilim, diğer adam!"

Burada Vladimir Putin'i kastetmişti.

Rusya tehdidi ve izole, içe kapanan bir ABD tarafından çalınan çanlar, artık Almanya için yüksek sesle çalıyor.

Ve generalin dediğine göre bu alarm artık göz ardı edilemez:

"Şimdi her birimiz, değişmek zorunda olduğumuzu anlıyoruz."

sayfa-16-resmi.jpg

(BBC - Sarah Rainsford – 1.4.2025)

Bu yazı toplam 626 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar