1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar'
Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar

'Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar'

Kenan Atakol – Çevre Koruma Vakfı (ÇEKOVA) Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı "Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar" "Öncelikle halkımızı yönlendirmeliyiz. Halk eğitilmezse, cezalar uygulanmazsa insanlar kendi menfaatleri

A+A-

Kenan Atakol – Çevre Koruma Vakfı (ÇEKOVA) Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı


"Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar"

"Öncelikle halkımızı yönlendirmeliyiz. Halk eğitilmezse, cezalar uygulanmazsa insanlar kendi menfaatlerini düşünür ve örneğin bir inşaat sahibi inşaatının molozlarını, atıklarını bir kamyona toplar ama nereye gidecek? Belediye yer göstermemiş, gideceği yer yok…"

"Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar,  her taraf taş ocaklarıyla doldu. Güneye bakan kısmı mahvettiler, şimdilerde ise kuzeye bakan kısmı açıyorlar. Kum, taş, çakıl çıkarmanın da bir yolu vardır."


"Her gün onlarca yat, içinde en az 30 kişi ile yola çıkıyor, koylara gidiyor. Bu insanlar denize giriyor, yemek yiyorlar, tuvalete gidiyorlar, akşamüzeri de dönüyorlar. Sonra da denizden çöpler gelmeye başlıyor."

----------------
Kuzey Kıbrıs’a geleli sekiz sene olacak yakında. Geçen seneler içinde Ada’nın birçok yerini defalarca gezdim ve hala bu gezilerim devam ediyor. Bu gezilerime Türkiye dahil dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan arkadaşlarım da zaman zaman eşlik etti. Bazıları Ada’ya yaz- kış demeden defalarca geldi. Hepsinden; sanki sözleşmişçesine duyduğum tek bir cümle oldu, yüreğimi derinden yaralayan ve acıtan.  “Her yer çok güzel ama inanılmaz pis, adeta bir çöplük gibi, neden?”  Bu cümlenin üzerine yapacak hiçbir savunmam ve yorumum olamadı çünkü ben de her defasında aynı soruyu soruyordum. Ve aradan geçen sekiz yılın sonunda hala aynı soruyu sormaya devam ediyorum…  NEDEN?


----------------

 

Stella ACİMAN

 

·        Size “ülkenizin en büyük sorunlarından biri nedir” diye sorsam önceliği hangi konuya verirsiniz?

·        Çevre kirliliği ve doğanın tahribidir derim. Ben, sonbahar gelince her pazartesi yabancı arkadaşlarımla Beşparmak Dağlarında 3-4 saatlik yürüyüşlere çıkarım. Her gittiğimde dağın sırtları ve vadilerinin anlatamayacağım ölçüde çöplerle dolu olduğunu görürüm. Çeşitli çöpler bunlar; inşaat atıklarından tutun da eskimiş ev eşyasına kadar ne ararsanız var. Kamyonlara doldurup vadiye götürüyor ve atıyorlar.

 

·        Bu atıkları kapılarının önlerine koysalar, ya da çöp kamyonu geldiğinde ona verseler olmuyor mu?

·        Belediyeler bu vatandaşlara atıklarını atacakları bir yer göstermedikleri gibi kendileri de toplamıyor. Bir örnek vermek istiyorum: 100 metre ileride boş bir arsa var, ben de dahil herkes, ağaçlarımızı buduyor ve dallarını götürüp oraya koyuyoruz. Bunu görenler, orasının çöplük olduğunu düşünüyor ve naylon poşetler içindeki çöplerini oraya atıyorlar. Altı aydır belediye yetkililerine söylüyoruz ama hâlâ gelen yok. Orada hem görsel kirlilik var hem de yangın tehlikesi.

SİYASİ İRADE HAKİM DEĞİL

·        Çöplerin alınmamasının nedeni nedir?

·        Çünkü sistem çalışmıyor; neresinden tutarsanız kopuyor, yasalar uygulanmadığı için siyasi irade hâkim değil. Yasalardaki yetersiz yerler de tadil edilmiyor, çorap söküğü gibi gidiyor. Dünyanın birçok ülkesinde çevre için tedbirler alınıyor, mesela ABD; oraya gittiğimde bir araba kiralayarak 2500 km yol yaptık. Her yerde inanılmaz bir temizlik var, yollarda hiç çöp göremiyorsunuz. Her yerde “çöp atmanın cezası 150 dolar” diye yazan ikaz tabelaları var. Las Vegas ve Nevada’da bu ceza 2000 dolara kadar çıkıyor, yakalanırsanız size bir hafta da temizlik yaptırıyorlar. 

 

·        KKTC’nin çevreyle ilgili cezai yaptırımlar içeren yasaları yok mu, varsa neden  uygulanmıyor?

·        “21/1997 sayılı çevre yasasında çevreye çöp atmanın cezası bir asgari ücret kadardır” der. Bu yasanın neden uygulanmadığını ise ben de anlayamıyorum.

 

·        Siz de yıllarca siyasetin çeşitli kademelerinde görev yaptınız, o zamandan bu zamana çevreyle ilgili ne gibi değişimler oldu ülkede?

·        11 Ekim 1974 yılında siyasi hayatım başladı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak hükümete atandım. 16 Ekim’de Bayrak Radyosu’na ilk beyanatımı verdim. Geçenlerde arşive gittim, o beyanatımı tekrar okudum. “Bakanlığı örgütleyeceğimi ve ilk olarak da çevre dairesi oluşturacağımı, Türkiye’den su getirmek için çalışacağımı” söylemişim, çünkü Kıbrıs’ın suya ihtiyacı var. Aradan 37 yıl geçti. Bu yıllar içinde çeşitli bakanlıklar yaptım ve hep ‘çevre’ dedim. Bir gün Bakanlar Kurulu toplantısında “Sayın Başbakan, bugün Girne’ye gittim. Girne- Lefkoşa yolu bir rezalet, her yer çöp dolu, bunu durdurmak lazım” dedim. Bir bakan arkadaş “merak etme, devlet yarın bir karar alır seferberlik ilân eder ve 3-5 günde temizler” diye cevapladı. Ben de “doğru,  yapabiliriz ama şimdi yapmazsak bir gün gelecek temizleyemeyeceğiz” dedim ve o gün geldi…  

 

·        Nasıl bir çözüm?

·        Öncelikle halkımızı yönlendirmeliyiz. Halk eğitilmezse, cezalar uygulanmazsa insanlar kendi menfaatlerini düşünür ve örneğin bir inşaat sahibi inşaatının molozlarını, atıklarını bir kamyona toplar ama nereye gidecek? Belediye yer göstermemiş, gideceği yer yok… Ben,  hükümete sürekli, trafikte olduğu gibi çevre yasasının da değişmesini, ağır cezaların konulmasını ve uygulanmasının gerektiğini söylüyorum. Birkaç kişinin canı yanmalı. Ben daha bu güne kadar, bu ülkede çevre suçu işledi diye tek bir kişinin cezalandırıldığını duymadım.

ATIKLARIN TOPLANACAĞI YER YOK


·        Kuzey Kıbrıs’ta bu tür atıkların toplanacağı bir yer yok mu?

·        Hayır, hiçbir yer yok! Dikmen çöplüğüne dökebilir ama Girne’den kalkıp oraya gitmez, uzak gelir. Bir ormana gider ve oraya döker. Bu yüzden yerel yönetimler bir an önce harekete geçmeli ve önce halkı çevre konusunda eğitmeli. Halka, çevreyi kirletmenin geleceği yok etmek olduğunu anlatmalıyız.

 

·        Sivil toplum örgütleri, halka ve hükümetlere yeterince baskı yapamıyor mu?

·        Ben, ÇEKOVA’dan söz edeyim. ÇEKOVA’da her sene sonu bir rapor hazırlarım. Televizyonlarda, senede çevreyle ilgili neredeyse 40 programa çıkarım. Çevreyi resimlerle anlatır, pislikleri ve güzellikleri gösteririz. Okullarda konferanslar, gazetelere neredeyse hemen her gün beyanatlar verir, hükümeti ve yerel yönetimleri eleştiririz.

 

·        Peki, tüm bu yaptıklarınıza halkın duyarlılığı ne kadar, bu suskunluk ve ilgisizlik niye?

·        Örgütümüzün, sürekli olarak çevre konusunun üzerine gitmesi sonucunda toplumda bir duyarlılık başlamıştır. Fakat devlet ve anayasal kurumlarda hiçbir duyarlılık yok! Mesela; Ticaret Odası 1950’lerde kuruldu ve dünyaca tanınan bir sivil toplum örgütüdür. Maddi durumları da bize göre çok daha iyidir. Ticaret Odası olanaklarıyla bu işe girebilir ama bir tek gün çıkıp da çevreyle ilgili bir söz söylediklerini görmedim ve duymadım. Sanayi Odası, Müteahhitler Odası da güçlü örgütler. Kendi menfaatleri söz konusu olduğunda sesleri yüksek çıkan kuruluşlar. Turizmciler bile yeni yeni ses çıkarmaya başladılar.

 

·        Ülke’deki taş ocakları da ayrı bir sorun, bu konuda neler söylersiniz?

·        Beşparmak Dağları’nda oyulmadık yer bırakmadılar,  her taraf taş ocaklarıyla doldu. Güneye bakan kısmı mahvettiler, şimdilerde ise kuzeye bakan kısmı açıyorlar. Kum, taş, çakıl çıkarmanın da bir yolu vardır. Çağdaş ülkeler bunu çözdüler. Mesela Almanya;  dağın içine tünel kazıyorlar, taşları oradan alıyor sonra o taşları öğütüyorlar, kum ve çakıl yapıyorlar. İş bitince de o tünelin ağzını toprakla kapatıyorlar ve ağaç dikiyorlar. Bizde ise dozerlerle kazıyor, yıkıyor, oyuyor ve öldürüyor. Dönüşü olmayan tahribat yapılıyor. Bir zamanlar o dağlar için türküler yakılırdı, şimdi ise köstebek yuvası gibi delik deşik bir halde.


OTELLERDE ARITMA VAR ANCAK…


·        Kuzey Kıbrıs’taki otellerin arıtma tesisleri var mı, sağlıklı çalışıyor mu?

·        Bütün otellerin arıtma tesisleri var tabii ama sağlıklı çalıştıklarını söyleyemem. Bir gün beni arayan bir hanım “Girne’nin batı tarafında bir yerde denize girdim. 100 metre kadar yüzdükten sonra kendimi aniden tuvalet atıklarının içinde buldum” dedi. Akdeniz bir göl gibidir, akıntı yoktur. Dolayısıyla kirliliği temizlemesi mümkün değildir. O yüzden denize attığınız her atık orada kalır. Ben denizimizin her geçen gün biraz daha kirlendiğini görmekten dolayı çok üzülüyorum.

 

·        Artık yat turizmi de başladı Ada’da…

·        Evet, gayet güzel. Dünyada geçerli olan bir turizm olgusu. Yatlar Girne Limanı’ndan çıkıyor, doğuya veya batıya gidiyorlar. Her gün onlarca yat, içinde en az 30 kişi ile yola çıkıyor, koylara gidiyor. Bu insanlar denize giriyor, yemek yiyorlar, tuvalete gidiyorlar, akşamüzeri de dönüyorlar. Sonra da denizden çöpler gelmeye başlıyor.  Nereden? Merak ettim ve belediyeye telefon açtım “yatlar çöplerini ne yapıyor?” diye. Bir yanıt alamadım. Sonunda bu yatların tuvalet atıklarını denize boşalttıklarını öğrendim çünkü limanda böyle bir tesis yok. İlgili bakanlıkları aradım, durumu anlattım çünkü çok önemli bir durum bu. Düşünsenize her gün denize en az yüz kişinin tuvalet atıkları boşaltılıyor. Bu duruma kim dur diyecek? Tabii ki devlet!

 

·        Peki, turizmciler nerede?

 

·        Maalesef turizmcilerden beklenen reaksiyon gelmiyor. Hükümetin yetkilileri ciddi bir reaksiyon görmedikleri için pek umursamıyorlar. Ben de 30 sene siyaset yaptım ama ben vatandaşın sesine kulak verdim. Ben görüyorum da onlar niye göremiyorlar? Beni hayret içinde bırakan da budur. Bir ülkenin siyasi iradesi nasıl olur da bu durumu göremez? Sanki her şey süt liman… Bu gün üç turist geliyorsa yarın onlar da gelmeyecek. Turizm Bakanı geçenlerde verdiği bir beyanatta, “bu yıl turizmde rekor kırdık” dedi. Türkiye ve Avrupa ülkelerinde biraz tanıtım yapıldı, gelen turist sayısında da biraz artış oldu. Bu neyi ifade eder ki? İnanın gelenler bir daha gelmez! Bizim güneşimiz, denizimiz, doğamız ve tarihi güzelliklerimiz dışında neyimiz var ki? Siz bunları yok ederseniz turist buraya ne için gelsin ki, ne işi var burada?

TARIM İLAÇLARI BOMBA GİBİ

 

·        Kuzey Kıbrıs’ta tarım ilaçlarının kontrolsüz satıldığı söyleniyor, doğru mu?

·         Tabii ki doğru! Tamamen kontrolsüzdür hatta okuma yazma bilmeyen insanların da elindedir…  Adeta bir bomba misali!

 

·        Bu kadar çok inşaat patlamasını nasıl değerlendirirsiniz?

·        Bir mastır plan yapılmadan; önüne gelen istediği yerde, sahil şeritleri de dahil olmak üzere, istediği şekilde memleketi betonlaştırıyor. Halbuki bu inşaatlar kontrollü bir şekilde yapılsaydı ülkeye büyük kazanç sağlayacaktı. Mimarlık ve mühendislikle hiç alakası olmayan kişiler yap-sat işine girdi. Sadece görsel kirlilik değil, aynı zamanda tehlikeli bir durum da ortaya çıktı. Çünkü kontrolsüz yapılan bu inşaatların, bir deprem anında kaç tanesinin ayakta kalacağı meçhul.

 

·        Ben halk hareketlerine inanırım fakat halkın üzerinde o kadar büyük boyutta bir yılgınlık hali görüyorum ki, artık olay, ‘adam sende’ciliğe dönüşmüş bir hale geldi sanki. Bu bezginlik durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

·        Ben doğma büyüme Kıbrıslı olduğum için rahatlıkla yorumlayabilirim bu hali. Bizim insanımız Ada insanıdır, munis ve sevecendir, kavgacı değillerdir. Ama bu halin de bazı dezavantajları var tabii. Süratli bir büyüme ve nüfus artışı oldu, kontrol zorlaştı. Dolayısıyla Kıbrıs insanı da bocaladı bu hareketliliğin içinde çünkü alışık olmadığı bir düzen. Kıbrıs insanı sokaklara dökülüp, bağırmaya çağırmaya fazla alışkın bir toplum değildir. Sonuçta ortaya şöyle bir durum çıkıyor; “Ben yapmayayım, ben uğraşmayayım, karışmayayım!”

 

·        yapmayacak bu yapmayacak, peki kim yapacak, artık uyanmak lazım değil mi?

 

·        Tabii ki uyanmak lazım. Bir tek benimle de olmuyor. Benim söylediklerime vatandaş “doğru” der ama ben yine dönüp siyasi iradeye gelirim. Eğer bir toplumda lider olan kişiler vizyon sahibi değillerse hiçbir şey yapamazsınız. Singapur KKTC’nin üçte biri kadar bir ülke. Üç milyondan fazla insan yaşıyor ama yerlerde toz bile göremezsiniz. Bir başbakan geldi, pislik içinde yüzen ülke için “ben bu ülkeyi temizleyeceğim” dedi. Hapis dahil öyle ağır cezalar getirdi ki ülke tertemiz oldu. Ben ise, burada yaşayan 300-500 bin kişinin yaşadığı yerlerin haline bakıyorum, üzülüyorum ve utanıyorum.

 

·        Son sözler…

·        Yapılabilecek işlerin yapılabilmesi için öncelikle siyasi iradenin bu konuya ivedilikle el atması ve çağdaş ülkelerde uygulanan normların, standartların burada uygulanması gerekir. Ayrıca anayasal kurum ve kuruluşların da harekete geçmesi gerekiyor. Herkesin elini taşın altına koymasının zamanı geldi ve geçiyor. Bu, bir sivil toplum örgütünün çözebileceği sorun olmaktan çoktan çıkmış, toplumsal bir sorun haline dönüşmüştür. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan her birey bu hayati soruna sahip çıkmak zorundadır. Eğer bu memlekete sahip çıkmazsak sonunda ayağımızın altından kayar gider ve hiç farkına varmayız. Eğer siz çevreyi acımasız bir şekilde kirletir, tahrip ederseniz geleceğinizi de yok edersiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1984 defa okunmuştur