Biden’ın ziyareti ve AKP’nin yeni politikası
Petrolün enerji olarak kullanılmaya başladığı geçen yüzyılın başından bu yana petrolün anavatanı olarak bilinen Ortadoğu kaynıyor. Bütün ülkelerin, özellikle petrolü en çok kullanan, ama topraklarında hiç petrol bulunmayan, ya da yeteri kadar petrol olmayan ülkelerin gözü hep bu bölgede oldu. Bunlardan büyük ve güçlü olanlar her zaman ortadoğuyu karıştırmayı, bölge ülkelerini birbirine düşürmeyi başardı. Daha ortadoğuda sınırların çizildiği yüzyılın başından itibaren bu karışmalar hep yaşandı. Çöllerde petrol rezervlerine göre cetvelle sınırlar oluşturuldu. Küçük ama petrol zengini şeyh devletleri yaratıldı. Sonra da bunlar çatıştırıldı. Ardından da askeri, ya da diplomatik müdahalelerle kendi çıkarları korunmaya çalışıldı.
Yakın tarih bu tür müdahalelerle doludur. Hala da bu müdahaleler devam ediyor. Birileri önce kışkırtıyor, sonra kendine göre dizayn yapmak için müdahale ediyor. Yirminci yüzyılın başlarında bu müdahaleleri sömürgeler şampiyonu Büyük Britanya imparatorluğu yapıyordu. Şimdilerde bu iş Amerikan emperyalizmine kaldı. 2. Dünya savaşından sonra bölgeyi artık ABD dizayn ediyor. Petrol bitti, bitiyor derken bölgede hala ateş yanmaya devam ediyor. Son dönemde ABD dizayn ettiği bölgenin sınırlarını daha da genişletti. Ortadoğu ve Arap yarımadasının yanına kuzey Afrika’yı, yani bütün Arap dünyasını koydu.
Bu sayede Kıbrıs’ın her yanında ateşler yanmaya başladı. Türkiye “bundan ne yüterim” diyerek balıklama daldı. Ama işin içine yalnızca “ülkesel çıkarlar” değil, “ideolojik gayleler” de girince her yerde çuvalladı. Böylece “büyük güç”, “bölgenin yeni lideri”, “eski Osmanlı imparatorluğu topraklarında oluşan ulus devletlere 'abilik’ misyonu” yerle yeksan oldu. Türkiye her yerde El-Kaide’nin yan kolu olarak nitelenen sünni “Müslüman Kardeşler “ örgütüne destek verdi. Mısır’da bu örgüt “Müslüman Kardeşler” di. Filistin’deki benzer örgüt “Hamas”tır. Suriye’deki sünniler önceleri “El Nüsra Cephesi” olarak başladı, sonra bu örgütün içinden eli kanlı “IŞİD” adındaki terörist örgüt çıktı. El Nüsra cephesi de öteki sünni muhalif güçlerle birleşerek “Özgür Suriye Ordusu”nu oluşturdu.
Görüldüğü gibi Türkiye iktidardaki AKP hükümetinin islam anlayışına uygun örgütlere destek vermekte, askeri teçhizat ve maddi yardımda bulunmaktadır. Amacı elbette bölge ülkelerinde kendi ideolojik yaklaşımlarına uygun kimselerin iktidara gelerek “abilik” misyonunu gerçekleştirmektir.
Ama “evdeki hesap, çarşıya uymadı”. Türkiye’nin bölgede böylesine bir rol oynamaya kalkması hem büyük güçleri, hem de bölgedeki ülkeleri rahatsız etti. Mısır’da seçimi kazanan Müslüman Kardeşler lideri Mursi askerler tarafından darbe ile devrildi. Türkiye yeni hükümeti darbeci diye niteledi, ama yalnız kaldı. Hem en büyük müttefiki ABD, hem de bölgedeki müttefikleri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler yeni yönetimi destekledi. Irak ve Suriye’de herkes eli kanlı IŞİD’e karşı mücadele ederken, Türkiye IŞİD’e karşı ortak koalisyona evet derken, koalisyonun Esad yönetimini hedef almaması nedeniyle aktif destek vermiyor. Israrla IŞİD ile Esad’ı aynı kefeye koymaya çalışıyor. Ama başta ABD olmak üzere kimse bu yaklaşıma katılmıyor. Bugün akşam saatlerinde İstanbul’a gelecek olan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ziyaretini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Biden bir müddet önce Türkiye’nin IŞİD’e geçmişte destek olduğunu, bunu önceki ziyareti sırasında Erdoğan’ın da kabul ettiğini açıklamış, çıkan kriz nedeniyle özür dilediği açıklanmış, ama kendisi özür dilemediğini söyleyerek yeni bir krize neden olmuştu. Bugün gideceği İstanbul’da hem “Atlantik Konseyi Enerji ve Ekonomi Zirvesi” nin kapanış oturumunda konuşma yapacak, hem de Erdoğan ve muhtemelen Davutoğlu ile ikili görüşmeler yaparak bölge sorunlarını ele alacak. IŞİD krizi yeniden yaşanır mı bilinmez. Ama bu görüşmelerin rahat geçeceğini söyleyemeyiz. Buna bir de Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında devam eden sismik araştırma çalışmaları ve buna destek amacıyla bölgede devriye gezen Türk savaş gemilerinin varlığı eklenince Biden’ın ziyareti hiç de olumlu havada geçmeyecek diye düşünüyorum. Muhtemelen Türk Amerikan ilişkileri önemli bir yara daha alacak. Çünkü yeni AKP hükümeti bölgede istikrardan değil, gerginlikten medet umar hale geldi. Çözüm, çözüm; Ya da şu açılım, bu açılım diyerek her yerde krize oynamayı marifet sayıyor.