Biji Serok Erdoğan!
Henüz her şey bitmiş sayılmaz.
Ama bu kez bir farklılık olduğu ortada.
Daha önce Öcalan’ın tek taraflı ilan ettiği ve sayıları yanlış anımsamıyorsam beşi bulan ateşkeslerde Türk devleti onu ‘terörist başı’ kabul ettiği için muhatap almıyordu. Her ateşkesten sonra yeniden kan döküldü.
Türk ve Kürt anneler çok ve hep birlikte ağladı.
Ve şimdi “terörist başı” Öcalan, “Sayın” oldu ve durum değişti.
Böyle olunca hem “Apo” hem de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan, “öç almayı düşünmeksizin” ortak bir zeminde buluştu.
Türkiye’nin iç koşulları ve Kürtlerin yoğun yaşadığı Suriye’deki gelişmeler Erdoğan’ı böyle davranmaya itmiş olabilir.
Batının ve özellikle ABD’nin de olup bitende bir rolü ya da katkısı bulunabilir.
“Terörle bir yere varılmaz” diyen tüm anlayışlar, bugün artık Kürt halkının umut, beklenti ve istemlerine kulağını tıkayamaz oldu.
Yoksa 13 yıldır İmralı’da tutulan Apo ile neden konuşulsun ki!
Apo’ya ne denildi ki durduk yerde o da “PKK’lılara çatışmalara son verin ve Türkiye dışına çıkın” dedi. Ne oldu ki Başbakan Erdoğan Apo’nun emirleri ile Türkiye’den çıkacak PKK militanlarına ter türlü kolaylığın gösterileceğini söyledi.
İstikamet Suriye…
Çünkü bölgede ve dünyada herkes Suriye’deki Kürtlerle ilgili hesap yapıyor.
Çünkü Kürtler içinde en etkili grup olan PYD, PKK’nın Suriye kolu ve APO’nun ne dediğine bakarak davranır.
Anlayacağınız bir zamanlar ısrarla Güneydoğu Sorunu olarak adlandırılan Kürt Sorunu henüz tümü ile çözülmüş değil. Anormal bir durum gelişmezse sonu aydın bir yolun başındayız. Çünkü bu coğrafyada herkes yani Kürtler, Araplar, Acemler ve Türkler 200 yıldan fazla Kürt sorunu ile meşgul.
Tıpkı bizim de burada 40 yıldır Kıbrıs sorunu ile meşgul olduğumuz gibi.
Aralarında benzerlik olmamakla birlikte Kıbrıs ve Kürt sorunları aynı döneme rastlıyor.
Aralarında 10 yıl fark var.
Geçmişi bir yana bırakırsak Kıbrıs Barış Harekatı - Temmuz 1974.
Benzer şekilde geçmiş dönemlerini atlarsak 1979’da PKK’yı kuran Öcalan ilk silahlı eylemini Ağustos 1984’te gerçekleştirdi.
Her iki sorunun bölgesel ve uluslararası boyut ve bağlantıları var ve olacak.
Önemli olan irade.
Elbette Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkiler Kürtlerin Türklerle ya da Arap ve Acemlerle ilişkilerine benzemez. Ama Kuzey Irak ile Suriye ve İran’ın Kürt bölgelerinde gaz ve petrol var ise bizim adanın da çevresinde benzer zenginlikler var.
Kürt bölgesinde var olan zengin su kaynakları ise bizde yok.
Yani zenginlik çözüm için gerekli ve yeterli ise biz de umutlanabiliriz.
Ama gerekli olan daha önemli bir şey var: Tarafların iradesi.
Hesap ve planı ne olursa olsun Kürt sorununda kendi iradesini kullanarak bu sorunu çözüm yoluna koymaya çalışan bir Erdoğan aynı iradeyi göstererek Kıbrıs sorununu da çözebilir. Hem de Kıbrıs Türk halkının gerçek umut, beklenti ve istemleri doğrultusunda.
Yolsuzluk, hırsızlık ve köhnemiş anlayışlardan uzak olarak.
Bunu yaptığı zaman yalnız bize değil başta Rumlar olmak üzere herkese farklı bir Erdoğan olduğunu kanıtlayacak.
Nobel Barış Ödülü’ne aday bile gösterilebilir.
O da olmazsa 2009’da ilk kez başkan seçildiğinde nedensiz yere Obama’ya verilen Nobel kendisinden alınarak Erdoğan’a verilebilir.
Mandella gibi başkan olmayacağına göre Öcalan’ı da unutmamak gerekir!