Bilelle’de kazılara devam…
Bu sayfalarda Bilelle’de Kulaklı Tepe’yi (“Kalambaki”) “kayıp” yakını Mihalis Yangu Savva ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte tekrar ziyaret edişimizi anlattığım yazımı okuyan bir okurum beni arıyor: Kulaklı Tepe’ye ilişkin yazılarımı okumuş ve babasının bu tepede görev yapmış olduğunu, hatta 1974’te burada Kıbrıslırumlar’a esir düştüğünü fakat daha sonra kaçmayı başardığını, savaştan sonra bu bölgeye tekrar gitmiş olduğunu anlatıyor. Okurumun babası, bu bölgede gördüklerini anlatırmış hep…
“O zaman belki bizimle birlikte Kulaklı Tepe’ye gelir ve tanık olduklarını Kayıplar Komitesi yetkililerine da anlatır” diyorum okuruma.
“Babamla konuşayım, onu ikna edeceğimden eminim” diyor okurum.
Gerçekten de Kulaklı Tepe’de görev yapmış yaşlı babasını ikna ediyor okurum ve 25 Ekim 2013 Cuma günü okurumla ve babasıyla buluşarak Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal, Okan Oktay ve Ksenofon Kallis’le birlikte Bilelle’ye doğru yola koyuluyoruz. Bizimle birlikte Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Mustafa Maniga ve Kayıplar Komitesi’nin fotoğrafçısı, “joker”i, arkadaşımız Turgut Vehbi de Bilelle’ye geliyor.
Kulaklı Tepe’ye giderken okurumun babası bizi yolda durduruyor çünkü anlatacakları var:
Savaştan sonra bir arkadaşıyla bu bölgeye gelmiş – arkadaşı arabayı durdurmuş ve bir süre yürüdükten sonra, “Bak bakalım, bu iki kişi miydi seni esir alan?” diye sormuş. Yerde iki Kıbrıslırum yatıyormuş, savaşta öldürülen askerlerdenmiş bunlar fakat üstlerinde üniformaları ya da botları yokmuş, yalnızca iç çamaşırları varmış…
Onları tam olarak nerede görmüş olduğunu bulmaya çalışıyor ve Kayıplar Komitesi yetkililerine bu konuda hatırladıklarını anlatıyor. Bu bölgeden fotoğraflar çekiyoruz, Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Antropolog Okan Oktay, bölgenin koordinatlarını alıyor GPS’le.
“Bilelle-Ayermola anayolu üstünde durmuştuk” diye anlatıyor…
Sonra Kulaklı Tepe’ye tırmanmışlar ve burada savaşta öldürülmüş bir Kıbrıslırum’un öylece yattığını görmüş… Arkadaşı “Mevzide da bir Kıbrıslırum vardı, ağır yaralıydı” demiş. Bu ağır yaralı Kıbrıslırum’un oradan alınıp herhangi bir hastaneye götürülüp götürülmediği hakkında herhangi bir bilgisi yok, zaten mevzideki yaralıyı da görmemiş, yalnızca arkadaşının anlattıklarından bunu biliyor. Bize arkadaşının adını söylüyor ve hemen onu bulabilmek için sağa sola telefon etmeye başlıyorum. Arkadaşının hayatta olduğunu öğreniyoruz, nerede yaşadığını öğreniyoruz. Önümüzdeki günlerde gidip arkadaşını da bulmaya çalışacağız.
Kulaklı Tepe’ye tırmanıyoruz ve okurumun babası tepenin öteki yanına geçip burada gördüklerini, yaşadıklarını anlatıyor. Arkeologlar buradaki kazılara-araştırmalara devam ediyorlar…
Sonra da Lefkoşa’ya geri dönüyoruz… Okuruma da, babasına da, bizimle birlikte gelerek onlara yeni bir olası gömü yeri için bilgi vermemizi sağlayan Kayıplar Komitesi yetkililerine de çok teşekkür ediyorum… Okurum daha önce de bize çok yardım etmiş, onun sayesinde pek çok “kayıp” insan bulunmuştu…
Bir gün okurumun babasını evinde ziyaret edip bu bölgeyle ilgili hatıralarını dinlemeli, Kulaklı Tepe’de yaşadıklarını ayrıntılı biçimde öğrenmeliyim…
Akşamleyin Kulaklı Tepe’de kardeşi “kayıp” edilen ve bu bölgeye 2009’dan bu yana hep birlikte giderek araştırma yürüttüğümüz “kayıp” yakını Mihalis Yangu Savva’yı arayarak Billele’de neler yaptığımızı anlatıyorum. Bu bölgede tüm “kayıplar”ın izini bulmak için daha çok çalışmamız gerekecek…
Bilelle’de (Göçeri) Kayıplar Komitesi kazı ekibi, Kulaklı Tepe çevresindeki incelemelerini tamamlayıp daha önce göstermiş olduğumuz Kıral Kızı ve bir başka noktadaki olası gömü yerlerine gidiyorlar – Kıral Kızı adlı tepede de mevzisinin içinde hiç gömülmemiş vaziyette yatan bir başka “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuştu – bu noktayı da bir başka okurumuz göstermişti.
Bilelle’de ve diğer bölgelerde kazılar yürütmekte olan Kayıplar Komitesi kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara da “Kolay gelsin” diyoruz…