1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. BİLİMİN ETİĞİ DEPREMİN ETKİSİ
BİLİMİN ETİĞİ DEPREMİN ETKİSİ

BİLİMİN ETİĞİ DEPREMİN ETKİSİ

Herhangi bir mühendislik problemi aynı zamanda etik problemi de içerisinde barındırır. Tutarlılık, eylemin sonuçları ve önemseme/sorumluluk gibi etiğin temel ilkeleri mühendislik için de geçerli ilkelerdir.

A+A-

“Ve nasıl ki bir insanın kendi işi konusundaki bilgisizliği bağışlanamazsa, insanların değer sorunları konusundaki bilgisizliği de bağışlanamaz.”- İonna Kuçuradi

Serkan Tansel
[email protected]

Acılar ve Dezenformasyon

Kahramanmaraş merkezli, Türkiye ve Suriye’yi etkileyen deprem binlerce can kaybı ile birlikte büyük bir felakete ve canını kaybedenlerin yakınları için ise dayanılmaz acılara yol açtı. Maalesef bu felaketin basın ve sosyal medyadaki izdüşümü, yanlış bilginin ve bilginin çarpıtılması şeklinde meydana gelmiştir. Bilgiye sahip olmak kadar bilginin nasıl kullanıldığı ve dolaşıma sunulduğunun da önem taşıdığı ortaya çıkmıştır.

İletişim alanındaki bilgi kirliliğini, yalnız ülkemizin yerel bir sorunu olarak değil küresel bir sorun olarak görmek gerekir. Türkiye’deki deprem felaketinin ardından özellikle kurtarma çalışmaları ile ilgili yanlış ve eksik bilgilerin sosyal medya üzerinden dolaşıma verilmesi hem çalışmaları hem de yakınlarından haber alamayan insanları psikolojik olarak menfi yönde etkilemiştir. Yakınlarının deprem sonrası akıbetlerini çaresizlik içinde bekleyen aileler, yanlış olduğu sonradan ortaya çıkan hem menfi hem de lehte haberlerin sonucu olarak yaşadıkları hayal kırıklıklarının travmalara yol açtığını söylemek yanlış olmayacaktır. Buna ek olarak hem jeolojik (yer bilimi) hem de mühendislik alanında ciddi uzmanlık isteyen deprem konusunda haddini aşan yanlış ve eksik bilgiler yayılmış ve yayılmaya devam etmiştir. Depremin neden meydana geldiği, yapıların neden yıkıldığı ve kurtarma çalışmalarının etkinliği gibi sorular etrafında şekillenen tartışmalar sağlıksız bir zemin üzerinde süregelir durumdadır. Konu ile ilgili haddini ve maksadını aşan yorum ve açıklamalar, bir taraftan yetkin olmayan kişiler tarafından yapılırken, daha da düşündürücü olan ise “uzman” yaftası altında birbirinden farklı ve çelişkili açıklamaların yapılması ile birlikte toplum üzerinde yanlış bir algı ve gereksiz korku atmosferi yaratılmasına sebep olmasıdır. O yüzden uzman dahi olsa bu konuda görüş bildirirken bir kere değil yüz kere düşünmekte fayda vardır. Etik değerler üzerinden düşünmenin ve yaşamanın gereği de budur.

Türkiye ve Suriye’deki deprem sonrasında Kıbrıs Türk Toplumunda da yukarıda bahsi geçen tartışmalar ve benzer olumsuz etkiler yaşanmıştır. İçlerinde çocukların da bulunduğu onlarca Kıbrıslı Türk ve kktc vatandaşı bu depremde hayatlarını kaybederken, küçük bir toplum olan Kıbrıs Türk Toplumu için de onanmaz acıların yol açtığı psikolojik ve sosyolojik etkileri ortaya çıkmıştır. Mevzunun bu yönünün ilgili uzmanlar tarafından ayrıca tartışılması gerekirken, yukarıda kısaca değinilmeye çalışılan bilim ve etik üzerinden mevzunun dezenformasyon yönünü irdelemekte fayda var. Bilginin, televizyon, gazete vb. geleneksel iletişim kanalları veya sosyal medya gibi iletişim kanalları yolu ile yanlış, hatalı veya eksik bir şekilde dolaşıma girmesinin menfi sonuçları olduğu muhakkaktır. Tıp ve mühendislik alanlarında gerçekleşen dezenformasyonun ise dolaysız bir şekilde insan hayatı ile ilgili olabileceği için sonuçları hayati önem taşır. Deprem bilimine de bu yönden bakmak gerekir. Dolayısıyla deprem bilimi ile etiğin beraber hareket etmesi elzemdir.

 

Depreme Dayanıklı Bina

Depremin etkileri Kuzey Kıbrıs’ta devam ederken, deprem sonrası Kıbrıs Türk Toplumunun zihninde olası bir depremin buradaki etkileri yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Bu mevzu ile ilgili ilk akla gelen sorular:

  • Kıbrıs’ta benzer büyüklükte bir depremin olasılığı nedir?
  • Böyle bir deprem ne zaman olabilir?
  • Kamu binaları/yapıları (hastaneler, okullar, vb.) depreme ne kadar dayanıklıdır?
  • İçinde yaşadığımız konutlar depreme ne kadar dayanıklıdır?

Kıbrıs Türk Toplumunda haklı olarak olası bir depremde can güvenliğini sorgulama gereği ortaya çıkmıştır. Her ne kadar mühendislik açısından herhangi bir yapının deprem karşısında güvenli olup olmadığı kesine yakın bir şekilde tespit edilebiliyorsa da, depremin ne zaman veya hangi büyüklükte olacağının bilimsel olarak kestirmek tam anlamıyla mümkün değildir. İlk soruda belirtildiği gibi deprem bilimi önemli ölçüde “olasılık bilimini” içerir. Her ne kadar deprem bilimi kesinlik içermese de, fay hatları arasında ve üzerinde bulunan, öncelikli deprem bölgelerinin bulunduğu Kıbrıs adasında er ya da geç depremin gerçekleşeceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yoktur. Günün sonunda yapılacak en doğru eylem en kötüsüne, yani yüksek şiddette bir depreme hazırlıklı yapılar inşa etmektir. Depreme dayanıklı yapılar inşa etmenin yanında, mevcut yapıların da depreme dayanıklı olup olmadığının tespit edilmesi ve ekonomik yönden sürdürülebilirlik esasına göre güçlendirilmesi; aksi halde ise yıkılması eylemleri ile sonuçlandırılması gerekir.

Yukarıda verilen son iki soruya geri dönecek olursak, bir yapının depreme dayanıklı olup olmadığını gösteren birden fazla parametre olduğunu belirtmek gerekir. Yani halk arasında sözü geçen “binalar için deprem testi” diye bir test yoktur. Bir yapının depreme dayanıklılığını belirleyen başlıca parametreleri sıralayacak olursak:

  1. Yapının yürürlükteki “deprem yönetmeliğine” uygun bir şekilde tasarlanması ve projelendirilmesi,
  2. Yapının deprem yönetmeliğinde belirtilen “Deprem Bölgesine” göre tasarlanması,
  3. Yapının projede belirtilen minimum malzeme standartlarında (ör. Beton sınıfı ve çelik sınıfı) yapı malzemeleri kullanılarak inşa edilmesi,
  4. Yapının proje ve deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde inşa edilmesi,
  5. Yapının temel bölümünün yapılacağı zemine göre (zemin etüdü yapılarak) tasarlanması ve tasarıma uygun bir şekilde temelin inşa edilmesi,
  6. Temel tasarımında hem uygulama hem de ekonomik yönden zorlukları olan zeminler için imar planında sınırlandırma getirilmesi ve bu sınırlandırmalara uygun tasarım ve inşaat uygulaması yapılması.

Yukarıda sıralanan parametrelerin detaylandırılması veya ek parametreler sunulması mümkündür. Bilginin sınırsızlığı ve doğanın bilinmezliği ortadayken, mühendislik üzerine kesin hüküm içeren söylem etik yönden sakıncalar içermektedir.

 

Felsefenin Etiği ve Mühendislik Etiği

Antik çağın Yunan filozofları etiği, mutluluğa ulaşmak için kullanılan araçlar bütünü olarak değerlendiriyordu. “Her şeyin ölçüsü insandır, doğadır” anlayışından yola çıkan antikçağ filozoflar, bir anlamda yarar etiği veya mutlulukçu etiğin savunucusuydular. Immanuel Kant ise mutluluğun kişiden kişiye değişen ve göreceli bir kavram olduğunu, etiğin ise kişiden kişiye değişmeyen evrensel yasaya ihtiyaç duyduğunu ortaya koymuştur. Kant etik disiplin kapsamında özgürlük problemine de kaderciliğe götüren determinist veya sınırsız özgürlüğe götüren indeterminist yaklaşımların dışında bir anlayış getirmiştir. Kant için özgürlük doğadan, dışarıdan gelmeyen kendi nedenselliği olan ve “pratik akıl” veya “vicdan”ın sağladığı bir determinasyondur. Dolayısıyla insanın bu özgürlük tanımından yola çıkarak özgür bir şekilde; dış etkenlere bağlı kalmadan kendi pratik aklı veya vicdanına göre iyiyi istemesi etik davranışın gereğidir. Kant’tan günümüze gelindiğinde etik sözcüğü, bir grup insanın belirli amaçlarla oluşturduğu, o amaç için türetilmiş normlar arasından seçilmiş, konsensüslerle kararlaştırılmış ve “evrensel” olarak geçerli kılınmak istenen norm bütünleri anlamında kullanılmaktadır. Bir tür “ahlaklılık bildirgeleri” şeklinde düzenlenen bu normların insanların başka insanlara nasıl muamele etmeleri ve nasıl muamele görmeleri gerektiğine ilişkin talepler getiren normlardır (1).

Tarihsel bağlamda bakıldığında antik çağdan beri etik, felsefenin kapsamında bir disiplin olarak değerlendiriliyordu. Günümüzde ise etik sadece felsefenin veya sosyal bilimlerin bir disiplini değil, pozitif bilimlerin yani mühendisliğin de bir disiplini haline gelmiştir. Herhangi bir mühendislik problemi aynı zamanda etik problemi de içerisinde barındırır. Tutarlılık, eylemin sonuçları ve önemseme/sorumluluk gibi etiğin temel ilkeleri mühendislik için de geçerli ilkelerdir. Kant’a göre tutarlılık kişi için zorunludur, çünkü tutarsız davranış veya söylem, fiziksel açıdan vicdanen rahatsız edici, bütünlükten yoksun ve ahlaki açıdan açıklanamazdır. Yine mühendis, bir problemi çözümlerken sonucun hangi kesimleri ne kadar ve nasıl etkilediğini etik kaygılarla hesaba katmak zorundadır. Dolayısıyla evrensel kapsamda insanlığı, yerel kapsamda ise toplumu önemsemek ve etiğin sorumluluk ilkesi hareket etmek veya söylem geliştirmek gerekir. Jürgen Habermas’a göre önemsemek, yaşam dünyasında düşünmek yerine farkında olmak anlamına gelir.

Bu eylemlilik veya söylem hali, hiyerarşik olarak etiğin evrensel değerlerinden yerel, mesleki ve iş ahlakı değerlerinin zemininde gerçekleşir. Mühendislik etiği gibi belirli bir eylem alanında faaliyet gösteren insan gruplarının davranış ilkeleri şeklinde düzenlendiğinde veya sadece o kavramın altında toplanan uğraşı alanlarını ilgilendirecek şekilde özelleştirildiğinde iş veya meslek etiği olarak anılır (2).  Mesleki davranış kuralları veya “mesleki etik kodlar”ın kaynağı evrensel etik değerlere dayalı olması nedeniyle, bu kodların en önemli özelliğinden biri, dünyanın neresinde olursa olsun, aynı meslekte çalışan bireylerin bu davranış kurallarına uygun davranmalarının gerekli olmasıdır (3).

Mühendislik etiği, alanındaki her konuda olduğu gibi hassas bir alan olan deprem alanında da dürüstlük, açıklık, toplumsal ve sosyal sorumluluk, karşılıklı saygı, verimlilik ve doğaya/çevreye karşı sorumluluk gibi mesleki etik kodlarla eylem ve söylem geliştirmeyi zorunlu kılar.  Yazının başında Kuçuradi’den alıntılandığı gibi, bilgisizlik ne kadar bağışlanamazsa, etik değerlerden uzak bilginin kullanımı da aynı şekilde bağışlanamaz.

 

Kaynakça:

  1. Kuçuradi, I. (2003), Etik ve “Etikler”, TMH – Türkiye Mühendislik Haberleri, Sayı: 423 – 2003/1
  2. Pieper, A. (1999), Etiğe Giriş, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, “Einführung in die Etik” kitabından çevirenler Veysel Atayman, Gönül Sezer, ISBN 975-539-194-0
  3. Aydın, İnayet. P. (2002), Yönetsel Mesleki ve Örgütsel Etik, Pegem A Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, ISBN 975-6802-42-01
Bu haber toplam 3459 defa okunmuştur
Gaile 500. Sayısı

Gaile 500. Sayısı