“Bilinçli taksirle adalet sağlanmaz”
Şampiyon Melekler’den Serin’in annesi, İsias Otel enkazından yaralı kurtulan, hukukçu Doç. Dr. Pervin Aksoy İpekçioğlu, İsias davasında hükmün bilinçli taksirden verilmesi durumunda adaletin sağlanmış olmayacağını söyledi.
Ödül AŞIK ÜLKER
Şampiyon Melekler’den Serin’in annesi, İsias Otel enkazından yaralı kurtulan hukukçu Doç. Dr. Pervin Aksoy İpekçioğlu, İsias davasında hükmün bilinçli taksirden verilmesi durumunda adaletin sağlanmış olmayacağını, sorumluların olası kastla mahkum olması gerektiğini söyledi.
Doç. Dr. İpekçioğlu, “Eğer mahkeme hükmü, bilinçli taksirden bağlarsa ve sonrasında bir siyasi, Türkiye veya Kıbrıs’tan hiç fark etmez, çıkıp ‘İsias’ta adaleti sağladık’ derse, kesinlikle adaleti sağlamış olmayacaklar. Bunu bilsinler. Adalet, içi boş bir kavram değil, herkesin ağzına sakız olacak bir kavram hiç değildir” diye konuştu.
Adıyaman’da yarın yapılacak altıncı duruşma öncesinde Yenidüzen’e konuşan Doç. Dr. İpekçioğlu, mahkeme sürecinde iddiasını güçlendirmek için savcılığın çaba harcaması gerekirken, bunu kendilerinin yaptığını anlatarak, herhangi bir ceza vermenin adaleti sağlamak anlamına gelmediğini kaydetti.
“Türk Ceza Kanunu’nu uygulamak cesaret ve vicdan meselesi” diyen Doç. Dr. İpekçioğlu, “Ben mahkeme heyetinin gözlerinde vicdanı gördüm, ne kadarı karara yansır bilemem, ama cesaretleri var mı 25 Aralık’ta göreceğiz” dedi.
Doç. Dr. Pervin Aksoy İpekçioğlu, çıkacak kararın Kıbrıs’ta geçerli olmayacağının altını çizerek, Türkiye’deki çocuklar, insanlar depremlerde ölmesin diye mücadele ettiklerini söyledi.
Soru: Beşinci duruşma öncesinde, 9 Eylül Üniversitesi ve İTÜ’den uzmanların hazırladığı bilirkişi raporu gelmişti. Bu raporun, söylediklerinizi bilimsel olarak ortaya koyduğunun altını çizmiştiniz. Hukuki değerlendirmede de sanıkların kusurları olası kast düzeyinde tespit edilmişti. Ancak beşinci duruşmada savcılık, “bilinçli taksir” dedi. Beşinci duruşma nasıl geçti?
İpekçioğlu: Biz 2 Aralık’ta Adıyaman’a gittiğimizde avukatlarımızla bir değerlendirme yaptık. Ertesi gün duruşmada savcının mütalaasının gelmesini bekliyorduk. Son iki duruşma arasında çok önemli bir belge, 9 Eylül Üniversitesi ve İTÜ’den uzmanların hazırladığı bilirkişi raporu gelmişti, davayı sonlandıracak bir rapor. Mahkemenin, tarafların bilirkişi raporuna karşı ileri sürecekleri beyanları aldıktan sonra, savcılığın mütalaa sunması beklenirdi. Ama savcılık duruşma açılır açılmaz mütalaasını verdi. Bu, Kıta Avrupası Hukuk Sistemi’ndeki yargılamalarda çok ender görülen bir şeydir. Aslında savcılık, “Rapora karşı ne derseniz deyin, ben kararımı verdim, iddianamede dediğim gibi bilinçli taksir diyeceğim” mesajını verdi. Ben hem bir hukukçu, hem de evladını kaybeden bir anne olarak, savcılığa şunu söylemek isterim, “iki sene önce, 9 ayda topladığınız delillerle, asansör ve taşıyıcı sisteme yapılan müdahaleler konusu yokken, sadece Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden gelen rapordaki bilgiler varken, sadece beton, demir, yumuşak kat düzensizliği, kaçak kat konuşulurken, bilinçli taksir öngördünüz. Altı duruşmadır, savcılığın iddiasını güçlendirmek için çaba harcaması gerekirken, katılan taraf, bireysel iddia makamı olarak biz bunu yapmaya çalıştık. Gördük ki, sanıkların yaptıklarının hepsi olası kastı işaret ediyor. Ama savcılık olarak siz, ısrarla, büyük bir direnç göstererek, bilinçli taksirde kaldınız. Bana bunu hukuken açıklayın.”
“Aslında, savcılıkla biz, aynı taraftayız”
Aslında, savcılıkla biz, aynı taraftayız. Savcılık, toplum adına iddiayı ortaya koyar, toplumsal iddia makamıdır, biz de suçtan zarar gören kişiler olarak bireysel iddiamızı ortaya koyarız. Aynı taraftayız, fakat savcılığın yapması gerekenleri biz yaptık, çünkü canı yanan, gerçek anlamda adaletin sağlanmasını isteyen bizleriz. Sadece İsias’ta değil, canı yanan herkesin istediği gerçek adalettir, maddi gerçeğe ulaşılmasıdır. Ama Türkiye’deki yargılamalarda adalet göstermelik, bir ceza vermiş olmak, onlar için adaleti sağlamış olmakla eşit, adaleti sağlamak anlamına geliyor.
Eğer mahkeme, hükmü, bilinçli taksirden bağlarsa ve sonrasında bir siyasi, Türkiye veya Kıbrıs’tan hiç fark etmez, çıkıp “İsias’ta adaleti sağladık” derse, kesinlikle adaleti sağlamış olmayacaklar. Bunu bilsinler. Adalet, içi boş bir kavram değil, herkesin ağzına sakız olacak bir kavram hiç değildir. Toplumda düzeni sağlamak isterseniz, önce adil olmak zorundasınız. Verdiğiniz kararın, vicdanları rahatlatması gerekir, yoksa bozulan sosyal düzeni yeniden sağlayamazsınız.
Soru: Siz hem bir hukukçu, hem de bir anne olarak, savcılık mütalaası da bilinçli taksir gelince,ne düşündünüz?
İpekçioğlu: Bir noktada savcılığın direncinin kırılacağını düşünmüştüm. Savcılık mütalaasının belli bir noktasına kadar, son raporda sayılan fiilleri tek tek saydı. Ben de olası kasta gidiyor diye düşündüm. Ama araya “evlatları, torunları da otelde kalırdı” gibi, sanıkların ifadelerinden alıntılar koyunca, olası kasttan uzaklaştığını anladım. Onların çocuklarının otelde kaldıklarının ispatı da yok ayrıca, olsa dahi bu, bilinçli taksiri gösterecek bir husus değildir. Çünkü bilinçli taksir denilen kusur türünde, failin öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceğine inanacağı düşüncesiyle hareket etmesi gerekir. Ama bu inanç, boş bir inanç, boş bir güven, bir tesadüf değil. Bunun altını doldurmak lazım. Herkesin şunu anlamasını isterim, eğer ben bir şeyin gerçekleşmeyeceğine inanıyorsam, o zaman öncesinde tedbir aldım, elimden geleni yaptım, gerçekleşmeyeceğine dair gerekli önlemleri aldım ve buna güvenirim demektir. İsias’ta durum bu değil, neredeyse sonucun gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaptılar.
“Bilinçli taksirden gideceklerse, gözlerini dosyaya tamamen kapattılar demektir”
Öncelikle bu binanın ruhsatı sahte. Sahteliği görmemek için insanın gözünü kapatması lazım. Bilinçli taksirden gideceklerse, gözlerini dosyaya tamamen kapattılar demektir, ister yargı, isterse siyasiler olsun. Dosyayı anlamadılar, anlamak istemediler. Resmin bütününü görmediler, görmek istemediler.
Sahtecilik, Türk Ceza Kanunu’na göre, kasıtlı işlenen bir suçtur. Bilerek, isteyerek... Evrak belediyenin resmi evrakıdır, imzalar ilgili birimdendir ama içerik sahtedir. 1993 tarihli bir ruhsat var, süresi beş yıl. İsias şirket ortakları, bina sahibi olarak Ahmet Bozkurt sorumludur. Mimar Erdem Yıldız, Halil Bağcı ve belediyedeki kamu görevlileri bir araya gelerek, 1998’de hükmünü kaybeden bir ruhsata, 2001 tarihinde tadilat ruhsatı verdiler. 1996 yılında Türkiye deprem haritası çıktı ve Adıyaman dördüncü dereceden, ikinci derece tehlike bölgesine yükseldi. Buna binaen, 1998 yılında çıkan deprem yönetmeliği, binaların daha dirençli yapılmasına dair koşulları artırdı. Binanın güçlendirilmesi gerekirdi ama bunlar yapılmadan, statik hesaplamaları yapılmamış, geçersiz bir ruhsat yenilendi. Belediye çalışanları belgelerin şeklen tamamlanmasını kabul etti. Mimar ve mühendis, meslekleri gereği yaptıkları sahtekarlığın sonucunu öngöremediler ve deprem bölgesinde böyle bir bina mı inşa ettiler? Eğer öyleyse, diplomalarının hiç bir hükmü yoktur.
“Davaları birleştirmemekte, resmin bütününü görmemekte ısrar ediyorlar”
Soru: Kamu görevlileriyle ilgili dava daha başlamadı. Mahkemede, kamu görevlilerinin akıbetinin başsavcılığa sorulmasına dair bir yazı yazılmıştı. Davaların birleşmesi hala söz konusu mu?
İpekçioğlu: Birleşme için şu anda, ilk derecede artık hukuki zemin oldukça zayıfladı. Türkiye’de, kamu görevlileri hakkında soruşturma başlayabilmesi ve devam edebilmesi için izin şartı var. Kamu görevlileri hakkında soruşturma açılacak, bunun için izin çıktı. Eylül sonunda, Bölge İdare Mahkemesi bunun uygunluğuna karar verdi. Eylül’den itibaren bu belge savcılığın elinde bekliyor. Bir önceki duruşmadan bir hafta önce, avukatlarımız aracılığıyla, kamu görevlilerinin mevcutlu ifadeye çağrılmasını talep ettik. Savcılık da ilgili birime bu emri verdi. Bu, kolluk görevlilerine “alın getirin” emrini içermektedir. Ekim’den beri bu işlem yapılmadı. Türkiye’de polis, emniyet çok güçlüdür, aradığını yerin altından çıkarır, alır ve getirir. “Bulamadık, yapamadık”, hepsinin bir bahane olduğunu düşünüyorum. Davaları birleştirmemekte, resmin bütününü görmemekte ısrar ediyorlar. Çünkü bu işin sonu kamu görevlilerine uzanıyor ve iş farklı bir boyuta geçecek. Savcılığında bunu elinde özellikle tuttuğunu düşünüyorum. Şu anda, hukuken, usul ekonomisi açısından davaları birleştirme fırsatını kaçırdık. Yoksa yarar bakımından, hala birleştirmenin mutlaka yapılmasının yararlı olduğu düşüncesindeyim.
“Savcılığın cesaretsizliği”
Soru: Savcılığın, savunma gibi davranmasını nasıl yorumluyorsunuz?
İpekçioğlu: Devlet, suçtan dolaylı zarar görendir. Doğrudan zarar gören bizler, dolaylı zarar gören de devlettir. Devlet adına iddiayı savcılık yerine getirir. Fakat Türkiye’de, İsias davasının ön plana çıkmasından dolayı, savcılığın çok fazla sivrilmek istemediğini düşünüyorum. Sebebini bilemem, beklentilerini, öngörülerini bilemem. Bireysel mi, toplumsal mı beklentileri veya öngörüleri var? Fakat ben, bu durumu savcılığın cesaretsizliği olarak yorumlarım. Yaptıkları hukuk bilgisizliği değildir. Olası kastla, bilinçli taksiri ayırma meselesi bir bilgisizlik değildir. Onu bilmeyen bir hukukçu mezun olamaz. Yaptıkları, tamamen cesaretsizliğin göstergesidir. Başsavcılık bir an önce bu davayı bitirmek istiyor. Çeşitli sebepleri olabilir. Herkes için, kaybettiklerinin adaletini sağlamak, o ortamda birinci öncelik olamadı. Hiç bir ferdi hayatta kalmamış aileler var. Savcılık da, bu konuda yetersiz kaldı. Bütün deprem davaları belki de dosyalanmadı. Dolayısıyla, herkes için adaleti sağlamakta da yetersiz kalmış olabilirler. Baskıya da maruz kalmış olabilirler. Bu nedenlerle, savcılık kendince her dosyayı kendi özelinde değerlendirmekten uzaklaşmış ve tüm deprem davalarını bir değerlendiriyor olabilir ve bir an önce bir karara varmak isteyebilir. Ama bir “karara varmak”, o kararın adil olduğu anlamına gelmez.
“Mahkeme, savcılığın talebiyle bağlı değildir”
Soru: 24 Aralık’taki davada ne olmasını bekliyorsunuz?
İpekçioğlu: Karar çıkacak gibi duruyor, çünkü mahkeme karşı tarafın başka bir bilirkişiye gitme talebini ara kararlarda reddetti. Savcılık bilinçli taksirle 22.5 yıla kadar mütalaa verdi. Mahkeme, taraflara bu iddiaya göre beyanlarınızı hazırlayıp gelin dedi. İki taraf beyan verdikten sonra, mahkeme hemen hükme gidebilir. Biz beyanlarımızı sunmaya hazırız. Bizim iddiamız olası kast, onlar taksir, ona göre savunma yapacaklar. Mahkeme, savcılığın talebiyle bağlı değildir, savcılık istedi diye bilinçli taksirle hüküm kurmak zorunda değildir. Cezanın ağırlaşması gündeme gelirse, ki bu da mahkemenin olası kast üzerinden hüküm kurması anlamındadır, o durumda savunma tarafının talebi halinde mahkemenin mutlaka ek savunma hakkı vermesi gerekir. Bu da, kararın belli bir süre gecikeceği anlamına gelir.
“Olası kast ile her bir can için ayrı ceza”
Yargılama taksir olduğu zaman, kaç kişi ölürse ölsün, 2 ile 15 yıl arasında ceza verilebilir. Bilinçli taksir olunca ceza yarı oranında artırılır, en fazla 22.5 yıl olabilir. Olası kast ile yargılama olduğunda ise, her bir can için en alt sınırdan 15 sene bile verilse, 72 kişi için toplamda bin sene olur. Mimar, fenni mesul, yapı sahibi, kamu görevlileri, hepsi bu işi bilerek ve isteyerek sahte ruhsat verdiler, sonrasında denetlemediler. Bunun sonucunda kamuya açık bir binada, 2. derece deprem tehlike bölgesinde dirençli bir yapı olup olmadığını umursamadan çocuklarımıza mezar hazırladılar. Ölüm sonuçlarını, olursa olsun diyerek umursamadılar. Olası kastla mahkum olmalıdırlar.
Türk Ceza Kanunu’nu uygulamak cesaret ve vicdan meselesi. Ben mahkeme heyetinin gözlerinde vicdanı gördüm, ne kadarı karara yansır bilemem, ama cesaretleri var mı 25 Aralık’ta göreceğiz.
Soru: Mahkemenin bilinçli taksir üzerinden karar vermesi durumunda bir sonraki adım ne olur?
İpekçioğlu: İstinafa gideceğiz, hükümden sonra 15 günlük süremiz var. İstinaf Mahkemesi’nin verebileceği kararlar vardır. Davayı esastan reddedebilir, ilk derece mahkemesinin kararını onar anlamına gelir. Ya da mutlak bozma nedenleri varsa, davayı yeniden 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri gönderir. Veya, davada hukuka aykırılık varsa, davanın yeniden görülmesine karar verir. İstinaf Mahkemesi, mahkemenin kararı doğrudur derse, biz de temyize gideceğiz. Beklentimiz, eğer istediğimiz sonucu alamazsak, İstinaf Mahkemesi’nde davanın yeniden görüşülmesidir.
Vicdan ve cesaret...
3. Ağır Ceza Mahkemesi eğer bilinçli taksirle hüküm kurarsa, bunu gerekçeleriyle açıklamasını beklerim. Ama gerekçe “biz de ailemle orda kalırdık” cümlesi olamaz. Çünkü hepimiz, aynı eğitimi aldık, hemen hemen aynı kitapları okuduk, aynı hocalardan ders aldık. Dolayısıyla ben, bilinçli taksirle, olası kastı onlardan farklı öğrenmiş olamam. Ama şöyle bir fark olabilir, vicdan ve cesaret. Mahkeme, vicdani kanaatini kararda bana göstermek zorundadır. Vicdan, insan olmanın gereğidir. Bu, İsias’ta hayatını kaybeden 72 can için verilecek bir karar değildir. Bu, Türkiye için kırılma noktasıdır. Mücadelemiz gerçekten çok ağırdır, çocuklarımız gitti, Serinime, Şampiyon Meleklere adaleti sağlamak için sözümüz var. Çıkacak karar, Kıbrıs’ta geçerli olmayacak, biz Türkiye’deki çocuklar, insanlar artık depremlerde ölmesin diye mücadele ediyoruz.