BİLİŞSEL UYUŞUKLUK TEORİSİ
Leon Festinger Amerikalı bir Psikologdur.
Festinger "Cognitive Dissonance (Bilişsel uyuşukluk/çelişki)" teorisinin “ispatı” için bir kültün içine sızar ve "bir uçan daire 21 Aralık'ta gelecek ve inananları dünyanın sonundan kurtaracak" diye açıklama yapar...
Üstelik bu gelişin saatini de verir:
“Uçan daire 20 Aralık gününün gece yarısı gelecek!” der.
Kült üyeleri işlerini bırakır, birikimlerini başkalarına hibe ederler ve 20 Aralık gece yarısı gelecek olan kurtuluşu beklemeye başlarlar...
Gece yarısı gelir, ancak herhangi bir uçan daire belirmez...
Kült endişeye kapılır...
Kültün liderleri sabaha karşı 04.45'te Festinger’in yaptığı açıklama ile nihayet ne olduğunu fark eder.
Festinger: "İnananların sarsılmaz inancı sayesinde dünya bağışlanmıştır, tarihte hiçbir zaman şu anda bu salonda çağlayan iyilik ve ışık gücü görülmemiştir!" der...
Kült üyeleri bu açıklamanın ardından hep birlikte dua edip şükrederler ve birlikte "Amen"! çektikten sonra, gerçekleşen bu mucizeyi topluma haber vermek üzere basını çağırırlar.
Ardından da, inançsız olan dünyayı dine döndürmek üzere sokaklara dökülürler...
KARTEZYEN FORMÜLÜ
Halihazırda hafızalarımızda yer eden ve günlük temelde yaşamakta olduğumuz bazı duygularımızı gözlemleyin;
Göreceğiniz gibi, genellikle aynı düşüncelerden, aynı eski duygular doğrultusunda, yeni bir gerçeklik yaratmaya çalışıyoruz!
Kişilikler; düşünceler, eylemler ve duygulardan oluşan bir varlık halidir...
Aynı düşünceler, eylemler ve duygular sizi hep aynı geçmiş gerçekliğinize “mahkum” eder...
Neden bu toplum “bizden değildir” zihniyetinin komplekslerine yenik düşüyor ki?
Çünkü yeni düşünceler üret(e)miyor!
Yeni düşünceler neden bu kadar önemli peki?
Çünkü üreten değişir ve değişebilen yıkılmaz ...
Üretmeyen ise sadece uyum sağlar!
Descartes ne demişti?
"Doğayı anlamak suretiyle insanı tanımlamak mümkün ise, o zaman bunun aracı "düşüncedir" demiştir...
Bu yaklaşımdan Kartezyen formülünü ortaya attı...
Ne idi Kartezyen formülü?
"Düşünüyorum öyleyse varım"dır...
Çünkü yeni düşünceler yeni seçimlere ve yeni davranışlara,
yeni davranışlar da yeni deneyimlere yol açar!
Yeni deneyimler ise yeni duygular üretir...
İşte! Bu yeni üretilen duygular da insanlara ilham kaynağı olur...
Buna evrilmek ya da "evrim" denir...
Aksi durumdakiler ise fikir birliğine dayalı bir dostluktan, bulunduğu ortamdan azami fayda elde etmek isteyen bir benliğe doğru bir "sapma" gerçekleştirirler...
KÜLTÜREL RELATİVİZM
Demek istediğim şu ki, "benim dediğimi yapalım" mücadelesi yanlıştır!
Kendi düşüncesi dışında kalanlara düşman gözü ile bakmanın ilânı gibi bir şeydir bu...
Kıbrıslı Türklerin bu konuda artık yapması gereken kanımca şudur:
Değişimi "aktörler"e karşı bir düşmanlık üzerine oturtup, onların bütün hatıralarını silmek ve kendine yeni bir düzen kurmak için aktörleri kötüleme ve karalama davranışları içerisine girmemek...
"Aktör kompleksi" ile hareket etmemek...
“KKTC sonsuza kadar yaşayacak” diyerek de, “Biz Anavatansız bir hiçiz, yok olup gideriz” ya da “Ayşe evine dönsün” diyerek de "iç huzur" ya da değişim yakalanamaz!
Kimse şapkasını alıp gitmez!
Aksine yeni ayrışmalar yaşanır...
Peki nasıl olmalı?
Aktörlere saygı gösterip, onları onurlandırıp, hem olumlu hem olumsuz yönlerini görerek-göstererek, onların mirasını "minimalize" ederek ama reddetmeyerek olur ve yaşatılır...
Bu seçenekte değişim travması çözülür, düşmanlık ve suçluluk duyguları oluşmadan “cenazeler” defnedilir...
Kimlikle girişler sorunu da diğer sorunlar da ancak böyle çözülür...
Bazı geçici kırgınlıklar yaşanabilir ama iç barış oluşur, vicdanlar rahatlar...
Aktörler de bilmelidir ki,
Bir kültürü, o kültürün kendi değerleri ile anlamaya çalışmak -kültürel relativizm- kültürel iletişimin ve kültürel empatinin kapısını açar...
Kıbrıslı Türklerin yapılan yardımların “arka planında” egoist bir güdü mü yoksa diğergam bir güdü mü olduğu konusunda şüpheleri var!
Bir kültürü anlayabilmek için, o kültürün referanslarını kullanmak gerekir.
Kültürel farklılıklara dikkat edilmeli...
Kültürel farklılıklar ihmal edildiğinde,
her kesim kendi yolunun daima doğru yol olduğunu savunacak ve diğerlerinin fikirlerini önemsemeyecektir.
Kısacası, annesine kızıp ders çalışmayarak öcünü aldığını sanan öğrenci gibi, demokrasiye ters roller biçmeyelim...
Demokrasi kültürü, empati kültürüdür...