Bilmek ve susmak yıkıcıdır
Yaşadıklarına, işittiklerine, maruz kaldıklarına, duyduklarına karşı bir tavrı olur insanın.
Ürperir ve çığlık atar!
Bilmek ve susmak yıkıcıdır.
Diyelim ki bir gazeteci ya da yazarsınız ve ülkenizde demokrasiye, iradeye, siyasete müdahale ediliyor.
Hayatlarımız değiştiriliyor, baskılanıyor, kirletiliyor.
Görüyor ve susuyorsanız ortaksınız!
Böylesi bir yükle nasıl yaşar insan?
Sözünü, düşüncesini, fikrini ortaya koymadan ve isyan etmeden; kendine çizilmiş sınırlar içerisinde yuvarlanarak, eveleyerek, geveleyerek insan nasıl rahat eder?
Aç ağzını, yum gözünü, ne olacaksa olsun…
***
Suskunluğun ve kayıtsızlığın sebebi çoğunlukla ya korkaklıktır ya da menfaat.
En fazla da ikincisi sanırım.
Yitirmemek sahip olduklarını…
Olabildiğince şirin görünmek…
Yüzüne gülümsemek kötülüğün ama ardından konuşmak…
Ne olursa olsun sebebi…
İnsanın ruhunda ağır bir taş gibi yer eder sessizlik yükü…
***
Diyelim ki bir makam sahibisiniz ve etrafınız ahlaksızlıkla, onursuzlukla, yozlukla, kirlilikle, yalanla kuşatıldı. O koltukta halen oturmaya nasıl tahammül edersiniz?
Diyelim ki siyasi bir partide delegesiniz…
İradeniz iğfal edilirken yalnızca seyirciyseniz o eyleme ortaksınız demektir.
“Kimseye biat etmedik, kimse önünde bugüne kadar önlük iliklemedik, müdahale kelimesi o kadar büyük ve altı boş ki” diyorsunuz örneğin…
Vekilsiniz ve partiniz itaatten kör olmuş.
İnsan kendi yalanı altında ezilmez mi?
***
Diyelim ki sanatçısınız, toplumsal duyarlığınız yoksa şiir, şarkı, resim, heykel neye yarar?
Neye yarar sorgulamayan, düşündürmeyen, eleştirmeyen ve adaletsizliklere başkaldırmayan sanat…
Yurdumuzu kemiren, hayatlarımızı kirleten, içimizi boşaltan güç odaklarına karşı sanatçılar sessizliği seçebilir mi?
Aman ha!
Sakın…
Ne olur…
Umut kalmaz o zaman…
***
“Bir insanın içindeki boşluk, konuşulmamış gerçeklerin ağırlığıdır” der Nietzsche…
İçinde derin bir boşlukla yaşıyor yüzlerce insan…
Köyüne gelen “Başbakan”ı kucaklıyor çiftçi, hayvancı, muhtar…
Elini sıkıyor, sırtını sıvazlıyor, gülümsüyor, nezaket gösteriyor ve kim bilir içinden neler geçiyor?
Söylemiyor ve susuyor.
Karnından konuşuyor onlarcası…
Taleplerine yoğunlaşıyor.
İçindeki boşluk büyüyor ama “ne kopartırsam” diyor.
Samimiyet gösterisi yapıyor.
“Kırmayalım da işimiz düşer…”
Hayatlarımız düşüyor birer birer…
***
Albert Einstein’ın “Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmadan duranlar yüzünden tehlikelidir” sözü ne güzel anlatır suskunluğun, tepkisizliğin, tavırsızlığın sonucunu…
Hayatlarımızı değiştirmek için bir yerden başlamamız gerekiyorsa eğer kötülüğe karşı tavır almalıyız çok daha fazla…
Hakikati haykırmalıyız.
Yuvarlamadan, evelemeden, gevelemeden, dosdoğru…
11 yangın söndürme helikopteri
Kıbrıs’ın güneyinde 11 adet yangın söndürme helikopteri ve uçağı varmış.
Fileleftheros’ın haberinden öğrendik.
Slovakya’dan “Black Hawk” tipi yeni kiralanan helikopterlerle birlikte bu önemli rakama ulaşıldı.
Adanın kuzeyinde tek bir yangın söndürme helikopteri bulunmuyor.
Bütçe maaşlara, ödeneklere, yandaşlara gittiği için de böylesi “gereksiz” işlere pay ayrılmıyor.
Kimi dönemlerde bir helikopter geldi, gitti.
Pilotun maaşı, helikopterin bakımı dert oldu.
Ne gereği varsa bir dolu tank var, top var, uçaksavar var ancak yangın helikopteri yok!
***
Olmayabilir!
O zaman insanlık ve memleket yararına “işbirliği” yaparsınız.
Kibir göstermeden, egemenlik yarışlarına girmeden, devletçilik oynamadan talepte bulunursunuz.
Elektrikte olduğu gibi yangın tehdidine karşı da işbirliği başarılabilir.
Böylesi güçlü bir filodan neden yararlanmayalım?
“Ortak yurt” kavramı o nedenle önemli…
Çünkü birbirimizin imkânlarına, insan kaynağına, alt yapısına muhtacız…
Milliyetçilikten uzaklaşarak ve insanlığın evrensel değerlerine yanaşarak başarabiliriz.
Evkaf arazileri
Evkaf arazilerinin devri çoğu zaman Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği üzerinden yönetiliyor.
Şimdi DAÜ Beach gündemde ya…
“Eğitim yatırımı” deniyor.
“Araziler üzerine inşa edilecek yapılar eğitime hizmet edecek” gibi genel bir ifade var ancak detay bilmiyoruz.
Ne zamandan beri eğitim yatırım ya da planları Evkaf’ın kapsamında ele alınıyor bunu da anlamıyoruz.
Muhtemelen yine bir “İlahiyat” projesi karşımıza çıkacaktır.
Böylesi arazi devirleri “eğitim” örtüsüyle çoğu zaman AKP’ye yakın vakıf ya da kişilere yapılıyor.
Şeffaflıkla ilerlemiyor süreçler…
***
Birkaç yıl önce yakından bilgi sahibi olduğum bir süreç yaşadım.
Minareliköy’de köylüye “Kent Park” yapılması için konuşulan bir evkaf arazisi vardı.
“Kiralandı” dediler.
Kimseler duymadı.
Biraz sorgulanınca arazinin AKP Kıbrıs Temsilcisi’ne kiralandığı anlaşıldı.
Pek tabii bir “dernek” ya da “vakıf” üzerinden yapılmıştı işlem, şimdi tam anımsamıyorum ama ata sporları, okçuluk falan gibi bir şeydi…
“Sayın Büyükelçi’nin direktifi ile devrettik” denmişti.
***
Emekli diplomat Engin Solakoğlu’nun anısı geldi aklıma…
“AKP kurucusu, eski Bakan bir siyasetçi, Kıbrıs’tan sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirildiğinde brifing istemiş ve ‘Her şeyi anlattınız, esas sorunu bilerek veya bilmeyerek es geçtiniz. Kıbrıs’ta dini itikat zayıf. Önce onu çözeceğiz’ demişti.”
İtikat, inanç demek…
Evkaf son dönemlerde bu “çözüm”e yoğunlaştı!
***
Evkaf arazilerinin tümünün envanterinin çıkartılması gerekiyor; kimlerin elinde olduğu, hangi yöntemlerle, ne kadar kirayla…
Kim, nasıl almış buraları?
Toplumsal hedef ne?
Hangi amaçla kullanılıyor?
Evkaf “gizli kutu”ya dönüştü ne yazık…
Hesap sorulmuyor…
***
Bir değişim, dönüşüm, reform sürecinde hep söylenir ya “geleceğe bakalım” diye…
Yetmez!
Geçmişe de bakmak gerekiyor.
Hem de dört gözle bakmak, araştırmak, soruşturmak, incelemek gerekiyor geçmişi…
Didik didik etmek gerekiyor.
Yurttaşlıklardan arazi devirlerine, kredilerden ihalelere kadar ayıplı geçmişi temizlemek için saygın, bilgili, temiz, dürüst, hakkaniyetli insanlardan güçlü bir grup oluşturulması son derece önemlidir.
Geleceği yeniden inşa edelim ama geçmişini kirini, tozunu, pasını da örtmeden!