1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Bir 20 Temmuz mecburiyeti
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Bir 20 Temmuz mecburiyeti

A+A-

Seçim sath-ı mailindeki ülkemizde kaçınılmaz olarak her yer seçim. Haliyle biz gazetecilerin gündemi de öyle.
Ancak madem ki bugün günlerden 20 Temmuz, seçime bir es verip, hem biraz gündemden bağımsızlaşmak hem de ülkemizin bir başka ve hatta belki de ‘ana’ gerçeğini hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.

***

Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran antlaşmalar, 19 Şubat 1959’da Londra’da imzalandı.
Londra Antlaşmaları adını taşıyan ve sekiz ayrı metinden oluşan bu belgelerden biri de İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında imzalanan ‘Garanti Antlaşması’ydı.
“Anayasanın esas maddeleri ile kurulan ve düzenlenen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve güvenliğinin tanınması ve devamının kendi ortak yararları gereği olduğunu dikkate alarak, sözü edilen anayasa ve oluşturulan duruma saygı gösterilmesini güvence altına alacak işbirliğini arzulayarak, taraflar aşağıdaki hususlar üzerinde anlaşmaya varmışlardır” ön metniyle imzalanan Garanti Antlaşması şöyle:
Madde 1:
Kıbrıs Cumhuriyeti kendi bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini devam ettirmeyi ve anayasaya saygıyı güven altına almayı taahhüt eder.
Kıbrıs Cumhuriyeti ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder.
Kıbrıs Cumhuriyeti, bu maksatla adanın gerek birleşmesini, gerekse taksimini doğuracak doğrudan doğruya veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardımcı ve teşvik edici tüm hareketleri yasaklar.
Madde 2:
Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1’inci maddede belirtilen taahhütlerini kaydederek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu (state of affairs) tanır ve garanti eder.
Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin diğer herhangi bir devlet ile gerek birleşmesini, gerekse adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardım ve teşvik edici bir amacı olan tüm hareketleri kendi yetki ve ilgileri oranında önlemeyi üstlenir. 
Madde 3:
Bu Antlaşma hükümlerinin herhangi birinin ihlali halinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere bu hükümlere saygıyı sağlamak için gerekli girişimlerin yapılması ve önlemlerin alınması maksadıyla aralarında danışmalarda bulunmayı üstlenir.
Üç garantör devletten biri, birlikte veya işbirliği halinde hareket etme olanağı bulunmadığı takdirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korur.
Madde 4:
Bu Antlaşma imza edildiği gün yürürlüğe girer.
Taraflar, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 102’nci maddesi hükümlerine uygun olarak bu Antlaşmayı Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne en kısa sürede kaydettirmeyi üstlenir.

***
1974 yılının 15 Temmuz’unda, Yunanistan’da yönetimi elinde bulunduran Albaylar Cuntası, Enosis hedefiyle, yani adanın Yunanistan’a bağlanması idealini hayata geçirmek amacıyla Kıbrıs’ta darbeye girişti.

Yunan Cunta hükümetinin niyeti, adadaki işbirlikçisi Nikos Sampson önderliğinde, adanın Yunanistan’a ilhakının önünde bir engel olarak gördüğü Makarios’u devirmekti.

Bu, Garanti Antlaşması’nın ikinci maddesinin açık ihlaliydi. Ve antlaşmanın herhangi bir maddesinin ihlali durumunda, garantör devletlerin bu ihlali ortadan kaldırmak ve düzeni yeniden tesis etmek hakkı vardı. Bu hak onlara, aynı antlaşmanın 3’üncü maddesinde verilmişti.

39’uncu yılını dolduran 20 Temmuz 1974 Harekatı’nın yasal dayanağı da işte bu maddeydi.

Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin garantörlerinden biri olarak, Garanti Antlaşması’nın 3’üncü maddesi gereği adaya müdahale etti.
Ancak ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran antlaşmaların oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi’ ile bu harekatı gerçekleştiren Türkiye’nin müdahalesi, amacına uygun sonuçlanmadı.
İşte Türkiye’nin uluslar arası hukuk dışına çıktığı nokta tam da burası oldu.
20 Temmuz uzun vadede, düzeni yeniden tesis etmeye değil, bozulan düzenin kalıcılaşmasına hizmet etti.
Ve bir diğer çok önemli nokta ise, Türkiye’nin adada aslında neyi garanti ettiğiydi...
1959 yılında imzalanan antlaşmalarla Türkiye, Kıbrıs Türkü’nün değil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü oldu.
Bugün adadaki varlığına dayanak olarak gösterdiği Garanti Antlaşması aslında Türkiye’ye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini devam ettirmeyi ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na saygıyı güven altına almayı emretti.
Tıpkı o dönem adayı ilhak etmeye niyet eden Yunanistan’a da aynını emrettiği gibi.
Ama ne Türkiye, ne Yunanistan ne de adadaki işbirlikçileri hukuk tanıdı.

Ve biz Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar bugün bu adada her ne yaşıyorsak, hepsi işte bu hukuk tanımayan zihniyetleri başımıza taç edişimizden geldi.

Bu yazı toplam 2342 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar