Bir annenin, bir ailenin dramı
“Bir soğuk yel eser” der Ülkü Tamer, “Üşür ölüm bile” şiirinde...
İnsanı ‘üşütüyor’, olabildiğince sıcağında ağustosun, bir ‘ailenin’ ortasına düşen alev...
***
Tam 9 çocuk büyütmüş bir anne…
9 çocuğuna bakmış...
Şimdi ‘torunlarını’ seviyordu artık …
Ve yine, evladı için ‘can’ını attı ortaya.
Öldü.
Analığın bundan daha içli bir anlatısı olamazdı herhalde...
***
Tam bir aile faciası…
Yıllardır birlikte çalıştığımız, sayfa tasarımcımız sevgili Osman’ın annesiydi.
Yani ailemize düşen bir ateşti dün Değirmenlik köyünde yaşanan...
Osman, idealist, ‘haksızlığa’ zerre gelemeyen, toplumsal duyarlılığı hep yüreğinde taşıyan tam bir emekçi...
Haksızlık bu, hem de nasıl haksızlık...
***
Yine ‘av’ tüfeği...
Yine bir ‘cinnet’ anı…
Yine ölüm…
***
Son aylarda bu kaçıncı acı.
“Bu küçücük ülkeye bu kadar tüfek fazla” dediğimiz zaman kimi kesimler ayağa kalkıyor hemen…
Eğer ‘av’ı sahiplendiğimiz kadar demokrasiyi, insan haklarını, adil ve eşitlikçi bir düzeni savunabilseydik, çok başka olurdu hayatımız…
***
Hastaneye giderken, gazeteci dostum sevgili Mehmet (Kasımoğlu) sesli düşünüyor ve soruyor, “Herkes, bölgedeki karakoluna götürse av tüfeğini, sadece av haftasında alsa, sonra geri teslim etse, av tüfekleri polis gözetiminde kalsa olmaz mı?”
***
“Polis gözetimi”nin dahi tartışıldığı bir dönemdeyiz artık…
Ölüm çok daha ‘tanıdık’ geçmişe göre, çok daha aşina …
En ‘yakınlar’ vuruyor birbirini…
‘Dün’e dair onca ‘sıcaklık’, bir soğuk yel estiriyor, üşütüyor yorgun bedenleri...
Çocuklar kalıyor geride…
“Hiç hak etmemişti” deniyor gidenlerin ardından…
Ve asla ‘eskisi gibi olamayacak’ günler başlıyor, acının kıyısından...