1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Üretimde 102 yıl
Üretimde 102 yıl

Üretimde 102 yıl

1919’da dede ile başlayan baba ile devam eden ve babadan oğullara geçen üretim Mamülcüoğluları Pastanesi…

A+A-

 “Dedem demirciydi. Araplarla çalışırdı. Onlarla haşır neşirdi. Tatlıcılığın için temiz meslek olduğunu gördü, beğendi öğrenmek istedi. Çok pratik zekaya da sahip olduğu için tatlıların nasıl yapıldığını hemen öğrendi.  Hatta ben ona nasıl öğrendin bu mesleği dediğimde bana ‘gözümle çaldım’ demişti.”

 “102 yıl önce dedemizin yazdığı el yazısı reçeteler halen bize rehberlik ediyor.”

 “Kamunun daha çok cazip olmasıyla birlikte insanlar üretkenlikten koptu. Üretkenlikten koptuğu noktada da memurluk daha avantajlı ve cazip olduğu için memurluğa yöneldi. Böylece toplumdaki üretkenlik de kırıldı. Biz dededen-babaya ve babadan-oğula gelen 3’ncü jenerasyon olarak her türlü zorluğa rağmen mesleği sürdürmekteyiz.”

Fayka Arseven KİŞİ

Zaman içerisinde isimler değişse de üretimde olan ‘içi dolu’ denilince ilk akla gelen isimdir Mamülcüoğlu…

Dede Enver Mamülcü, 1919 yılında Araplardan öğrenerek geliştirdiği ‘şeker lokumu’ bugünün içi dolusu tam 102 yıldır nesilden nesile üretiliyor.

Tüm Lefkoşa’nın sokaklarında seyyar arabası ile gezip sattığı ürünler, şimdi ülkemizin çeşitli yerlerinde...

Dededen babaya, babadan oğullara geçen üretim sevdasını Enver Mamülcü’den dinledik.

Enver Mamülcü, nesilden nesile devraldıkları üretimi tüm zor şartlara rağmen sürdürüyor.

 

“Kamu cazip oldu, insanlar üretimden koparıldı”

  • YENİDÜZEN: Geçtiğimiz hafta Gençlik Merkezi’nin düzenlediği organizasyonda ‘asırlık üretimlere’ dikkat çekildi.
  • Enver Mamülcü: Anlamlı bir organizasyondu. Kıbrıslı Türklerin ne kadar üretken olduğu gösterildi.  Kıbrıslı Türkler, mücadele ruhunu, üretkenliğini her daim sergiliyor. Ama bu zamanla sekteye uğradı. Nasıl uğradı? Kamunun daha çok cazip olmasıyla birlikte insanlar üretkenlikten koptu. Üretkenlikten koptuğu noktada da memurluk daha avantajlı ve cazip olduğu için memurluğa yöneldi.
    Böylece toplumdaki üretkenlik de kırıldı. Biz dededen-babaya ve babadan-oğula gelen 3’ncü jenerasyon olarak her türlü zorluğa rağmen mesleği sürdürmekteyiz.

jj-049.jpg

“İçi dolu patentli bir ürün”

  • YENİDÜZEN: Kaç yılında aile bu işle uğraşmaya başladı?
  • Enver Mamülcü: 1919 yılında kuruldu, 102 yıllık bir serüvenimiz var. Dedem bu mesleğe seyyar satıcılık ile başladı. O dönemin şartlarına göre Lefkoşa’da satış yapardı. Çok iyi Rumca ve Arapça konuşuyordu. Aynı zamanda bu mesleği de Araplardan öğrendi.
    Dedem demirciydi. Araplarla çalışırdı. Onlarla haşır neşirdi. Tatlıcılığın için temiz meslek olduğunu gördü, beğendi öğrenmek istedi. Çok pratik zekaya da sahip olduğu için tatlıların nasıl yapıldığını hemen öğrendi.
    Hatta ben ona nasıl öğrendin bu mesleği dediğimde bana ‘gözümle çaldım’ demişti. Gidip, izleyip evde uygulardı. Özellikle içi dolunun (esas ismi mamül Arapça) versiyonunu değiştirdi. Orijinalinde hurma kullanılıyordu, o zaman dedem hurma zor bulurdu. Dedem kendi yeni bir iç dolgu malzemesi keşfetti ve o malzemeyle içine badem ve çeşitli baharatlar da koyarak harmanladı. İsmine de şeker lokum dedi. Ondan sonra piyasada imitasyonları çıktı. Ama onlar içini bademle dolduramazdı. O zaman da bademli olana içi dolu denmeye başlandı. Yani içi dolunun keşfi bize aittir. Bu ürün de patentlidir. Tabi coğrafi tescil alamıyoruz ama patentini aldık.
    Dolayısıyla bu serüvenimiz içi dolu ile başladı. Dedemiz yine sütlü börek, kayık pasta, pilavuna, şammali ile ürünleri çeşitlendirdi. Tabi bunları geliştirirken öyle bir akla sahipti ki bunların hep reçetesini ortaya çıkardı. O reçete ile birlikte bugüne kadar aynı lezzet, aynı üretim geldi. Dedemizin yazdığı el yazısı reçeteler halen bize rehberlik ediyor.
     
  • YENİDÜZEN: Üretimde olmak sizin için neden önemli?
  • Enver Mamülcü: Önemli olan üretimde her zaman istikrar ve bu istikrarı sürdürülebilir bir noktaya getirmektir. Ben İşletme Fakültesi mezunuyum. Ben de bir memur olabilirdim, ben de bu üretimden kopabilirdim. Biz şu an 3 kardeş olarak üretimde yer alıyoruz.
    Yıllarca dedemizin öngördüğü kalite, iyi malzeme, temizlik ve ona göre sürdürülebilir bir gelişme ilkesindeyiz.
    Her geçen gün üretimimize katkı koyuyoruz.  Dünyadaki üretimdeki gelişmeleri de takip ediyoruz.
    Malzemeler çok pahalı. Ama biz ürünün kalitesinden vazgeçmiyoruz. Ürünün kaliteli çıkması için ana malzeme bademi, Sakız Adası’ndan getirdiğimiz mezdekeyi, Norveç’ten getirdiğimiz özel baharatları yıllardır değişmiyoruz. Bunlar çok büyük maliyetlerle getirdiğimiz ana malzemelerimizdir. Bu kaliteden ödün vermediğimiz için ayakta kalıyoruz ve dördüncü jenerasyonu da bu işe hazırlıyoruz.
     
  • YENİDÜZEN: Sizin bu mesleğe adım atışınız nasıl oldu?
  • Enver Mamülcü: Üniversiteden mezun olduktan sonra 3,5 yıl Turkcell’de koordinatörlük yaptım. Lise ve üniversitede yıllarında da sigortacılık, danışmanlık, business clubun başkanlığını yaptım. Burada yaptığım faaliyetler de vizyonumun gelişmesine katkı sağladı.
    Ondan sonra mesleğimize sahip çıkmamız gerekliliği, içimizde olan üretme şevki, kendi markamızı daha da ileriye götürme yönünde karar kıldım ve kardeşlerimle birlikte aile mesleğini devam ettirmek için üretimi seçtim.
     
  • YENİDÜZEN: Hem tatlı ve üretimle geçen bir çocukluk… Nasıldı o günlerde üretim?
  • Enver MAMÜLCÜ: Birçok şey yaşandı. Hep fırınlara gitme gelme aklımda ama… Eskiden dedemle birlikte evde fırın olmadığı için yaptığı ürünleri ekmek fırınına götürürdük. Orada pişirirdik. Nenem ile annem üretimdeydi. Onların o çabası o zamanın olanaklarıyla birlikte olağanüstüydü. Ne kadar zorluk olsa dahi azimle çalışıldığını gördüm. Düşünün siz; yarım kilometre uzaktaki fırına gidip pişirme ve ondan sonra tekrardan getirip seyyar arabacılıkla onların satışını yapma, çok büyük bir emek isterdi.
     
  • YENİDÜZEN: Emeklerinize yeterince önem verildiğini düşünüyor musunuz?
  • Enver MAMÜLCÜ: Pastacılığın değeri tüm dünya literatüründe en yüksek seviyededir. Çünkü pastacılık, gıda sanatı çok meşakkat ve bilgi ister.
    Bu bilgi ve meşakkat içerisinde biz ürünlerimizi çok düşük karlarla satma durumunda kalıyoruz. Başka ülkelere baktığımızda pastacılık çok yüksek karlılıkla çalışılıyor. Bizler ise gerçek anlamda bilgi ve tecrübe ile değerlendirilmiyoruz.
    Halbuki verilen hizmet, lezzet yüzyılın birikimidir. Bunun farklı anlamda değerlendirilmesi bizi üzüyor. O yüzden insanlar değer yargısı yaparken, gıdaya vereceği paranın kaliteye, temizliğe ve bilgiye verilmesi gerektiğini bilmelidir.


mm-146.jpg

  • YENİDÜZEN: 1919 yılında başlayan üretim, 3 nesildir devam ediyor. Bu süreç içerisinde de farklı devlet yönetimleri, politikalar görüldü, yaşandı. Üretimde yönetimler ne kadar etkili? Sizin yaşadığınız zorluklar neler oldu?
  • Enver MAMÜLCÜ: Her zaman tüm dünyada olduğu gibi üretimde sürdürülebilir bir başarı olması için devlet teşvikleri çok önemlidir. Sübvanseye, yerli üretimi destekleme de önemlidir. Biz yıllardır destek almadan sürdürülebilir yapının temel taşını kendi tırnaklarımızla oluşturduk. Hiçbir noktada devlet argümanı bizimle çok alakadar olmadı. Biz çünkü sadece işimize odaklandık. Bizim dünyamız tamamen üretmedir, üretimdir ve bu mesleğe olan sevdamızdır. Nerde olursak olalım devlet ne isimde olursa olsun bizim için önemli olan üretme ve üretkenliktir.
    Yeter ki bizim önümüze engel olmasınlar. Halkın alım gücüne sıkıntı yaratacak unsurlar yaratmasınlar, yeterlidir.
     
  • YENİDÜZEN: Kıbrıslı Türkler ‘üretemiyor’ eleştirileri de yapılıyor. Öyle bir toplum algısı mı yaratıldı?
  • Enver MAMÜLCÜ: Kıbrıs Türk insanı çok üretken, yoku var eden savaş zamanlarında bile silahsız mücadelede kendi silahlarını üreten bir toplumdur. 1980’lerde yer alan üretimi bilen biri olarak üretimde ne kadar etkin olduğunu gördüm.
    Ancak değişen politikalar ile hükümetler, coğrafi kaderle birlikte kamu sektörünün gelişmesi ve kamunun cazipliğini artırarak, üretkenliği kırma yöntemine girmiştir.
    Kıbrıs Türk insanın üretkenliğinin kırılması özel bir politika ile yapılmıştır. Burada yer alan sıkıntı memuriyete verilen değerin özel sektöre verilen değerle çok farklı olmasıdır. Özel sektörü ikinci sınıf vatandaş olarak nitelendirmeleri bizi gerçekten çok üzüyor ve sıkıntı yaratıyor. Oysa pandemi döneminde de üretmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Üretmeyen toplum yok olmaya mahkum toplumdur.

 

 

yd-destek-gorseli-2-245.jpg

 

 

Bu haber toplam 5042 defa okunmuştur