Bir Avrupa seçimi ve Fidias sürprizi!
Kıbrıs’ın kuzeyinde son seçimlere katılım oranı yüzde 29.92 ile tarihin en düşük oranıydı.
Her 10 seçmenden 2 ya da 3’ü gitmişti, kendi mahallesindeki sandığa…
Avrupa Parlementosu seçimleri için de katılım beklenenin altında kaldı.
Özellikle de Kıbrıslı Türkler açısından…
103 bin seçmen vardı.
5 yıl önce 5 bin 604 seçmen oy kullanmıştı.
Bu kez katılım 5 bin 676 oldu.
Nihayetinde, kendi köyünde, mahallesinde, kentinde bile sandığa gitmeyen kitle, yollara düşerek ve en yakın barikatı geçerek oy kullanmakta da son derece üşengeç davrandı.
Yeni dönemde Avrupa Parlamentosu’nda bir Kıbrıslı Türk parlamenterin olmayacağı görülüyor.
***
Seçimlerin galibi 24 yaşında Fidias isimli bir genç oldu.
“Hangi siyasi gruba katılacaksınız” sorusuna “bilmiyorum, kendi grubumu kurabilirim” diyen bir sosyal medya fenomeninden söz ediyoruz.
Partisiz hatta siyasetsiz bir isim!
Siyasi partilere ve düzene güvenmeyen bir dolu insan hiçbir siyasi derinliği, içeriği, fikri olmayan bir gence yüzde 15 oy verdi.
AKEL ve DİSİ’nin ardından geldi bu delikanlı!
Unutmadan, faşist ELAM da seçimin galiplerinden biri oldu.
***
Sandıklarda hiç görmediğimiz kadar Kıbrıslı Türk tanıdık gördük.
Hani, düğünler ve cenazeler gibi!
Gördüğümüz, konuştuğumuz, dertleştiğimiz herkes Avrupa Birliği’nin “tutunacak dal” olduğunu anlattı.
Kuzeydeki düzene güvensizliğini seslendirdi.
Yine de güçlü bir irade göstergesi yoktu ortada…
Son dönem sıklıkla gözlemlediğimiz, “Birileri mücadele etsin, başkaldırsın, hepimiz kazanalım” duygusu yine öne çıktı.
***
5 yıl önce bir Kıbrıslı Türk ilk kez Avrupa Parlamentosu’na seçilmişti.
AKEL, Niyazi Kızılyürek’i Avrupa Parlamentosu’na göndermişti.
Kıbrıslı Rumların oyları belirleyici olmuştu o dönem...
Bu satırları yazdığım sırada Niyazi Kızılyürek’in seçilme şansı son derece azdı.
Kıbrıslı Rum seçmenin eğilimi farklılaştı.
Kıbrıslı Türk seçmen – ve siyaseti - “organize” bir tavır göstermedi.
Olmadı.
Umarım, siyasi partiler “ortaklaşa” hareket etmeyi başarır ve Kıbrıslı Türkler yeniden görünür olurlar, Avrupa sahnesinde…
***
Sonuç!
Güneyde popülizm, aşırı milliyetçilik ve a-politikleşme öne çıktı.
Kuzeyde ise yine kaldık baş başa…
Yalnızlaştırıcı, bölücü, küresel değerlerden yoksun zihniyetle yabancılaşmaya, yoklaşmaya devam edeceğiz.
Kaybolacağız!
Çok daha kapsayıcı, cesur, yaratıcı ve kararlı bir tavır ortaya koymazsak…
En son konuşması gerekenler masadan kaçanlardır!
İskele’de (Trikomo) yüzlerce dönüm arazi üzerine on binden fazla daire yaparak satan Simon (Shimon) Aykut’la geçtiğimiz yılın sonunda buluşmuştuk.
Teklif kendisinden gelmişti.
Bir gazeteci olarak benim için özel bir röportajdı ve o sohbetin sonunda, biraz gerilmiştim.
“Banka hesap numaranızı arkadaşlara iletebilirsiniz, ne talep ediyorsanız, ödemeniz yapılacaktır” demişti.
Bir an donakalmıştım!
“O ne demek” demiştim, “Röportajlarımı para karşılığı yapmıyorum.”
Simon bey özür dilemiş, “Böyle bir uygulama olduğunu biliyorduk” demişti.
***
Önceki gün güneyde tutuklandı!
Afik Grup'un kurucusu Simon Aykut’un tutuklanması “statüko”nun sürdürülemez olduğunu bir kez daha teyit etti.
En önemli “garantör”ün çözümün kendisi olduğunu da görmüş olduk.
“Dünyanın gözü kuzey Kıbrıs’a çevrildi, buralar dünya çapında yatırım alanı oldu, bunun keyfine varalım, korkacak bir durum yok” demişti Simon Aykut.
“Mülkiyet” ve “Toprak” üzerinde bir uzlaşı sağlamadan, uluslararası toplumla anlaşmadan öyle “bizim ayrı devletimiz var” demekle olmuyor.
Hapis ya da tutuklanma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor herkes…
***
Şimdi diyelim ki, Ersin Bey’in Bellapais ya da Girne’deki arsalarından birini bir yabancıya sattım.
Ersin beyin de bilgisi, onayı, haberi yok!
Beni tutuklamazlar mı?
İstediğiniz kadar tarih ya da siyaset anlatınız…
Hukuk dilinde hakikat ortada!
***
Tamam da geleni, geçeni tutuklamak çözüm mü?
Değil!
Gece gündüz toprak talanı da değil.
Müzakereyle olur çözüm…
Masada aranır!
En son konuşması gerekenler masadan kaçanlardır.
İki büyük hayal kırıklığı
En önemli varlık sebebi, Kıbrıs’ta iki toplumu bir araya getirmek ve yakınlaştırmak olan kurumlar var.
Goethe Enstitüsü ve Dayanışma Evi gibi…
İki kurum da Avrupa Parlamentosu seçimlerin yer aldığı pazar gününün hayal kırıklığı yarattı.
İkisi de bu özel günde kapılarını kapattı.
Son derece sıradan “ticari” birer işletme gibi davrandı.
Diyalog ve etkileşimi destekleyen, barış değerlerini önemseyen, çeşitlilik için çalışan bu merkezlerin, beş senede bir yer alan böylesi özel bir günde "kapalı" olmasının anlaşılır tarafı yoktur.
Birisi, Kıbrıslı Türkler için özel sandık kurmayı reddetti.
Diğeri, insanlara nefes olmayı…
Bencillik, düşüncesizlik, sorumsuzluk bu…
Amacı ortadan kaldırırsanız geriye sadece “proje” kalıyor ve “fon.”
Dedim ya, hayal kırıklığı…
“Misafirimizsiniz…”
Eski Ercan Havaalanı’nda “Emlak Fuarı” vardı.
Ercan’ı verdiler ya ne yenisi, ne eskisi kaldı.
“Ganimet” pazarlanıyor orada!
Tam da bu işlerin “kralı” Simon Mistriel Aykut tutuklandığı gün!
CTP Kadın Örgütü “baskın” eylem yaptı, orada…
Olması gereken yerde ses verdi: “Kıbrıs Satılık Değildir! Yaşayacak Yurt Bırakmadınız.!”
Eylem sırasında salondaki bir görevli, eylemcilere, “misafirimizsiniz” demiş bir ara…
“Misafir sizsiniz” demiş eylemciler tepkiyle.
***
Misafire “ev sahibi” ve ev sahibine “misafir” muamelesi yapılması değil mi en önemli sorunlarımızdan biri…
Bu çarpıklığa karşı ses vermek gerekiyor.
En azından destek olmak gerekiyor, isyan edenlere…
Böylesi bir “başkaldırı” saygıyı hak ediyor.