1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bir belgesel… “Ahde Vefa Umut Yolu Erenköy”
Bir belgesel… “Ahde Vefa Umut Yolu Erenköy”

Bir belgesel… “Ahde Vefa Umut Yolu Erenköy”

Bir belgesel… “Ahde Vefa Umut Yolu Erenköy”

A+A-


Simge Çerkezoğlu

Üniversitede okuyan bir grup genç zorla, ısrarla hatta şiddetle çatışma yaşanan ülkelerine geri dönmek istiyor. Tarihte bunun örneği görüldü mü bilinmez ama Kıbrıs’ta Erenköy Mücahitleri bunu yaptı. Tarihe adlarını böyle yazdırdı. Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından ekrana taşınan “Ahde Vefa Umut Yolu Erenköy” belgeseli ilk kez Erenköy’de yaşanan o yılların insani yönünü izleyicilerle buluşturdu. Böylece bir tarih tozlu raflardan çıkarak yeniden canlandırıldı. Perdeye ajitasyondan uzak ama dokunaklı bir belgesel çıktı.  Genel Yönetmen Fevzi Kasap ve Drama Yönetmeni Ömer Evre belgeselin kamera arkası ve yapım sürecini bizimle paylaştı.

 

Fevzi Kasap (Genel Yönetmen)

“ERENKÖY MÜCADELESİ’Nİ İNSANİ YÖNÜYLE ÖNE ÇIKARDIK.”

“Ahde Vefa Umut Yolu Erenköy” belgeseli fikri ilk kez Mücahitler Derneği’nin talebiyle düşünülüyor. Ancak tamamen Yakın Doğu Üniversitesi’nin çabalarıyla hayat buluyor. Erenköy mücahitleri yarım asrı geride bırakırken belki de ilk kez yüreklerini bu denli topluma açıyorlar. Törenlerin ve tarih kitaplarının dışına taşıyorlar. Belgeselin nasıl hayat bulduğunu Fevzi Kasap’tan dinleyelim. “Belgesel aslında Erenköy Mücahitleri’nin 50 yılı nedeniyle Mücahitler Derneği’nin daveti sonucu hayat buldu. Proje Erenköy belgeseli olarak tüm üniversitelerin işbirliği ile düşünülmüştü. Ancak diğer üniversiteler film yapma önerisine karşı mesafeli durdular. Arada geçen zamanda Yakın Doğu Üniversitesi Televizyonu’ndaki arkadaşlarımla yaptığımız görüşmeler sonucunda belgeseli tek başımıza YDÜ olarak üstlenebileceğimize karar verdik. Hatta kafamızda bir metin dahi oluşturduk. Bu iş askıda kalsın istemedik. Bunun sonucunda da diğer üniversiteler derneğin farklı etkinliklerine ev sahipliği yapma kararı aldı. Biz de belgesel için çalışmaya başladık.” 

Erenköy iki yıla yayılan bir mücadelenin hikâyesi. Ne anlatsanız eksik kalma ihtimali var. Ama bu denli geniş bir hikayenin de haliyle sınırlanması gerekiyordu. Bu açıdan bakınca hikâyenin hangi yönünün anlatılacağı belgeselin yapım sürecinden çok daha zor olmalı diye düşünmeden edemiyorum. Fevzi Kasap da karar verme sürecini ve yaşanan sıkıntıları paylaştı.

“Öncelikle toplantılar yaptık, Erenköy’de yaşananların hangi yönünü alabileceğimizi konuştuk. Erenköy çok uzun soluklu süreç, bunu bir film hele de belgesel sınırları içine sığdırmak çok güç olacaktı. Bu hikâyeden birden fazla film çıkabilirdi. O yüzden de olayın bir yönünü belgeselde işlemeye karar verdik. Biliyorsunuz Erenköy’le ilgili daha önce de çok belgesel yapıldı. Bir farkımız olmalı dedik. Yaptığımız filmle daha çok gençlere hitap etmek ve onların ilgisini çekmek istedik. Onlara bilindik resmi tarih yerine farklı bilgiler anlatmak istedik. Olayın en önemli yanını Erenköy mücahitlerini ki hepsi üniversiteli gençlerdi ve gönüllüydü, bunu ön plana çıkarmak istedik. Böyle bir olayın dünyada örneği yoktu.  Tüm bu süreçte olayların farklı boyutlarını gün ışığına çıkarmak istedik. Mesela Süleyman Uluçamgil hedefimiz için çok iyi örneklerden biridir. Kendisi çok iyi bir şairdi. Bu güne kadar belki de sadece bir Erenköy şehidi olarak bilindi. Oysa biz ekrana onun şair yönünü, hayatını nasıl kaybettiğini orada bulunan arkadaşlarının gözünden anlattık. Bu arada Sonay Beyzade ismi öne çıktı. 19-25 yaş aralığındaki bu gençler kısacık ömürlerine çok fazla deneyim sığdırdılar. Hepsinin ayrı hikayeleri vardı. Böylece yaşananları insani bir yönle öne çıkardık. Yaşanmışlıkları içeren bir belgesel yaptık. Belgeseli bu denli etkileyici yapan da bu oldu. İzleyenler arasında hep bu yönde geri dönüşler aldık.”

“YAŞANANLARI İÇSELLEŞTİREN GENÇLERİMİZLE ÇOK İYİ SONUÇLAR ELDE ETTİK”

Fevzi Kasap belgesele dair en önemli sıkıntının Erenköy’de çekim yapamayışları olduğunu açıkladı. Bu noktada hiçbir kesime sitem etmezken sinemacılar için imkansız diye bir şey olmadığını ve her şeye çözüm bulunabileceğini gülümseyerek hatırlattı.

“Üç haftalık bir çekim sürecimiz oldu. Bunun yaklaşık on günü stüdyo çekimiydi. Yaklaşık on üç tane Erenköy mücahidi ile görüştük. Hepsinin de farklı bölümlerini kullanarak bir bütün yarattık. Yaklaşık iki hafta da dış ve canlandırma çekimlerimiz oldu. Bu süreçte tek yönetmenimiz olsun istemedim. Bu bölümleri drama yönetmenimiz üstlendi. İki set ve iki ekiple çalıştık. Böylece hem gençlere yol açmış, hem de onların mesleğe olan motivasyonunu artırmış olduk. Ancak tüm ısrarlarımıza rağmen maalesef Erenköy’de çekim yapamadık. Bu projedeki en büyük sıkıntımız bu oldu. Dış çekimlerimizi Kalavaç köyünde yaptık. Kıbrıs’ın pek çok noktası dağ, tepe dedik. Projeden vazgeçmedik. Köyde herkes bize çok destek oldu. Canlandırmalarda yer alan arkadaşlarımızın bazıları oyunculuk konusunda tecrübeli isimlerdi ancak köydeki gençler de filmimizde rol aldı. Belki daha profesyonel oyuncularla daha iyi işler ortaya çıkabilirdi. Yine de yaşananları içselleştiren bu gençlerimizle de çok iyi sonuçlar elde ettiğimiz kanısındayım.”

KANALLAR SIRAYA GİRDİ

Filmin fragmanını Fevzi Kasap film tamamlanmadan önce paylaşmaya başlamıştı. Ben heyecanla bunları takip ederken meğer kanallar da belgeseli yayınlamak için sıraya girmişler. Bu durum elbette tüm ekibi çok mutlu ederken, belgesel heyecanı da dalga dalga yayılmaya başladı. Festivallere katılım ile de  bu heyecan taçlandı. Tüm bu süreçler belgeseli bu denli konuşulur duruma getirdi.

“Kanallarımız ilk andan belgeseli yayınlamak istedi kanal Sim burada çok destek verdi. Film Ağustos ayında tamamlanmasına rağmen gösterim için okulun açılmasını bekledik. Böylece gençlerimize ulaştık. İlk olarak Datça’da sekizincisi yapılan Altın Badem Film Festivali’ne gönderdik. Özel gösterime kabul edildi. Böylece Datça’da geçtiğimiz günlerde izlenen üç belgesel filmden biri oldu. Bir diğer festival de ülkemizde ise Uluslararası Altın Ada Film Festivali. Burada da yarışma ve belgesel kategorisinde yer alıyor.”


“Sinemamızın desteğe ihtiyacı var”

Fevzi Kasap eskiden film yapmak çok zordu derken geçmişten bugüne değişmeyen tek kural derdinizin olması diyor. “Hocam Oğuz Adanır hep şöyle derdi; Bu dünyada söyleyecek iki çift sözün yoksa yaşamanın da anlamı yoktur. Buradan yola çıkarak söyleyecek sözünüz yoksa sinema yapmanın da bir anlamı yok. Derdiniz yoksa çok paranız olsa da sinema yapmaya gerek yok. Eskiden film yapmak çok zordu ama bugün herkes bir kameraya sahip olabilir. Cep telefonuyla bile kayıt yapabilir. Bir film çekebilir, basit bir montaj programı ile montaj yapabilir. Esas kaygı söyleyecek bir şeyinizin olması. Söyleyecek sözünüz, belki hayata dair endişeniz olmalı. Toplumda böyle telaşları olan ya da kimsenin fark etmediği güzellikleri fark edenler sinema yapabilir. Burada önemli olan estetik noktada da izleyenleri üst seviyeye taşımaktır. İnsanlar endüstrileşmiş ve makineleşmiş hayatlara hapsolmuş yaşıyorlar. Onlara hayata dair güzellikleri hatırlatmak gerek. Bunun gibi tespitleriniz varsa az ya da çok parayla film yapabilirsiniz.”

Ülkede sinema sektörünün değişmeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Fevzi Kasap devlete ve özel sektöre çağrıda bulunuyor. Sinema yapacaklara da profesyonellere danışma noktasında telkinde bulunuyor.
 

“Ülke sinemasının teşvike ihtiyacı var. Sinemaya ilgi duyan bu insanlar devletin kurumları ve özel teşebbüsler tarafından teşvik edilmeli profesyonel adreslere başvurmalı. Doğru ortamlar içinde sinema üretimi yapılması sağlanmalı. Profesyonel ortamla kastım verilecek sinema eğitimidir. Alaylı sanatçı olarak çalışan insanlar ki ben onlara zanaatçı diyorum, fakültelere ve akademisyenlere de değer versinler. Onlardan da fikir alsınlar. Böylece eksiklerini daha kolay ortaya çıkarıp ve giderebileceklerdir. Pek çok üniversitede İletişim Fakültesi olduğuna göre bu fakültelerin de başka fakülteler gibi bir uzmanlığı var.”

*************

Ömer Evre (Drama Yönetmeni)

“BU ACILAR TEKRARI YAŞANMASIN DİYE ANLATTIK”

Ömer Evre Kıbrıslı genç bir sinemacı. Amerika’daki eğitimini tamamlamasının ardından kendini hem yeniden ülkesinde hem de bu projenin içinde bulmuş. Böylece yıllardır çektiği memleket hasretinin ardından proje ona belki de herkesten çok heyecan vermiş.

“Fevzi hocam bana projeyi ilk söylediğinde çok heyecanlandım. Özellikle mücahitlerle tek tek yaptığımız röportajlara başlayınca heyecanım daha da arttı. Bir anda kendimi o yılların, yaşananların içinde buldum. Ben de onlarla aynı duyguları yaşadım. Benim için de onlar için de zor bir süreç oldu. Hem çok derin bir konu, hem de yaşanmış gerçek bir hikaye. Tüm bu süreçleri ekrana taşırken en doğru bilgiyi izleyicilere aktarmak için çalıştım.
Bilgi teyidi noktasında görüşülen on iki mücahidin birbirini doğruladığını söyleyen Ömer Evre “Herkes aslında anlattıklarıyla birbirini doğruladı. Onların yaşanmış hikayeleri, sözlü anlatımları üzerinden bilgileri teyit ettik. Bunun için kitap karıştırma ihtiyacı hissetmedik. Kişilerin birebir kendi ağızlarından hikayeyi oluşturduk. Bunlarla birlikte onların anlatımları üzerine canlandırmalar da çektik. O canlandırmaların başarısı onların bize aktardığı gerçekçi duygularla oldu. Biz o anları adeta yaşadık. İzleyiciye de yaşatmaya çalıştık. Bu da ekrana yansıdı sanıyorum.” 

Filmde az da olsa milli duygular hissedilmekle birlikte hiçbir kesimi rahatsız etmeyecek bir dil kullanıldı. Ömer Evre bu dengeyi nasıl sağladıklarını samimiyetle anlattı. Her eleştiriye açık olduğunun mesajını da verdi.

“ Biz milliyetçilik duygularını dengede tutmaya çalıştık. Elbette çok zor oldu. İki düşünce arasında ve ortada kaldığınızı hissettiğimiz anlar oldu. Olayları doğru biçimde, hiç kimseye zarar vermeden ve milliyetçi duygular empoze etmeden anlatmak için yola çıkmıştık. Ama anlatılan olaylarda kötü taraf hep karşı taraftı. Doğal olarak mücadele anlatılırken milliyetçi duygular öne çıktı, aksi imkansızdı. Yine de biz bunu en aza indirmeye çalıştık. Biz bu duygular insanlara zarar versin diye tekrar tekrar anlattırmak yerine bu olaylar yaşandı ama tekrarı yaşanmasın diye anlattık. Zihnimizdeki en büyük tereddüt de zaten buydu. Sonuçta karşı taraf da üzüntü çekmişti. O yüzden de hiç mezar, ağlayan insan görüntüsü koymadık. Konuşan kimseyi ağlatmadık. Oysa gözyaşı prim yapar. Ama böyle ucuz primlere de başvurmadık. Konuşurken ağlayanlar da oldu. Bunları yayınlamadık. Biz acılarımızı da yarıştırmak istemedik.”

Bu haber toplam 3008 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 184. Sayısı

Adres Kıbrıs 184. Sayısı