1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Bir canımız, bir de vatanımız!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Bir canımız, bir de vatanımız!

A+A-

Yarım aklımla geldiğim son nokta şudur:
“Yaşam kalitemizi tamamen sıfırlayıp, çok basit ihtiyaçlarla yaşamaya çalışacağız” ya da “o günün geleceği ana kadar sokağa dökülüp, hiç eve dönmeyeceğiz”…

-*-*-

Türkiye ve hükümet edenlerimizin tercihi tabii ki “birincisidir”…

-*-*-

Herkes evinde veya balkonunda beş – altı tavuk besleyecek…
Eskisi gibi güvercin toplayıp, palaz yemeye başlayacağız… 
Evinizin bahçesi ya da bahçeniz varsa, domates, hıyar, marul, turp, golyandro ve maydanozu ekeceksiniz.
Bahçe yoksa, balkona büyük saksı koyup, en azından maydanoz olsun yetiştirmeye başlayacaksınız.

-*-*-

Ersin Tatar mı?
O Bursa’ya gidip ok atmaya ve İskender yemeye devam edecek!
Şaka yaptım!
Ne hali varsa görsün!
Bundan sonra Tatar’ı ciddiye alıp da konuşan olur mu hiç sanmıyorum…

-*-*-

Değerli kardeşlerim, bu iş böyle gitmez ve gitmeyecek…
Yalanlarla, hamasi saçmalıklarla, faşist baskı ve milliyetçi dangalaklıklarla geleceğimiz son noktaya geldik.
Elektrik, çok ama çok fena çarptı.

-*-*-

Kimse ödeyemez bu rakamları!
“Ödemez” demiyorum, “ödeyemez!”…
Kimde var ki öyle para?
Şikayetçilerden gelen “En ucuz elektrik fiyatı” bin 200 TL!

-*-*-

10 arkadaşın ortalamasını aldım, 5 bin TL’nin üzerinde…

-*-*-

Hane başına ayda 4 bin, 5 bin TL mi ödenecek?
2 bin de olsa ödenemez!

-*-*-

Çözüm mü?
Çözüm, bu ülkeyi kandırarak, aldatarak, hamasi nutuk atarak olmayacak!
Çözüm, federal Kıbrıs’ın Avrupa Birliği (AB) üyeliğiyle sağlanır…

-*-*-

Mevlut Çavuşoğlu demiş ki, “Federal çözümü biz değil, Rum tarafı reddetti…”
Kendi kendine söyle Sayın Bakan!
Bizi karıştırma!
Ak koyun, kara koyun bizim bilgimiz vardır!
Ayrıca, bu günlere nasıl geldiğimiz de gayet açık ortadadır!

-*-*-

Diyeceğim odur ki; çok istiyorsanız Ersin Tatar’ı ve Tahsin Ertuğruloğlu’nu da alın ve lütfen çözümü rahat bırakın!
Haaa siz giderseniz, Rum bizi kesecek mi?
Kessin!

-*-*-

Vatan toprağı dışında kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı efendim; arz ederim!
Canımız mı?
Dilerseniz, buyurun, siz alın!


 

Sosyopat!

Psikiyatrist veya psikolog değilim…
Her hangi bir “hastaya” teşhis koymak üstelik hukuka aykırı davranmak gibi bir niyetim de yok!

-*-*-

Sadece, bazı yazılı kaynaklardan ve ismini açıklamak istemeyen bir doktor arkadaştan “sosyopat” olmak hakkında bazı bilgiler aldım…
Gerçekten bu kelimenin anlamını son yıllarda artan bir biçimde çok merak ediyordum… 

-*-*-

Sosyopat ile ilgili tek bir “tanım” yapmak çok zor… 

-*-*-

Bu arada her hangi bir kişiyi hedef aldığımı söyleyen kesinlikle vatan hainidir!
Bunu kesinlikle vurgulayarak anlatmaya başlamak istiyorum:

-*-*-

Sosyopatların, çevrelerinde çoğunlukla bir hayran kitlesi bulunur… 
Cinsel açıdan da çekici oldukları söylenebilir.
Sıradan insanlardan farklı olarak tuhaf karşılanabilecek davranışlarda bulunurlar. Normal sosyal ilişkileri kopuktur. Tehlikeli ve mantıksız eylemlerde bulunmaktan çekinmezler.

-*-*-

Utanma, suçluluk veya pişmanlık duymazlar. Aslında beyinlerinde bu duyguları işleyebilecek bir merkez yoktur; varsa bile bozuktur. Dolayısıyla en ufak bir vicdan azabı duymadan insanları kolayca kandırabilir, tehdit edebilir veya zarar verebilirler. Kendi çıkarları için başkalarına zarar vermekten çekinmezler. “Başarılı” bir sosyopatın bir ülkede üst düzey mevkilere rahatça yükselmesi bu yüzdendir…

-*-*-

Olayları o kadar abartırlar ki bir noktadan sonra saçmalamaları kaçınılmaz hale gelir… İnsanlara hükmetmeye bayılırlar. 

-*-*-

Çoğu zekidir, ancak zekâlarını diğer insanları kandırmak için kullanırlar… Sevme ve âşık olma yeteneğinden yoksundurlar. İstediklerini elde etmek için severmiş, empati duyarmış gibi yaparlar. Gerçek yaşamlarında kimseyi sevmezler.

-*-*-

Hiçbir zaman özür dilemezler. Yanlışlık yapmış olduklarına inanmazlar; suçluluk hissi duymazlar. Hatalı oldukları kanıtlanmış olsa bile özür dilemezler ve saldırılarına devam ederler.

-*-*-

Derin bir hayal âleminde yaşarlar. Bütün bu özellikleri nedeniyle bir sosyopatla mantık çerçevesinde tartışılmaz. Tartışmaya girmek yalnızca zaman kaybına neden olur…

-*-*-

Kaygı yaşarlar ve öfkeyi kontrol etmeyi zor bulurlar…
Düşünmeden hareket edebilirler…

-*-*-

Bir ruh hastalığı mıdır?
Kesinlikle!

-*-*-

Mesela bir sosyopata elektrik faturanızın çok yüksek olduğunu anlatmaya çalışın; anında vereceği tepki, “Rumlar Enosis istiyor” şeklinde olabilirdir!
“Ne alakası var?” diye tartışmaya sakın girmeyin… 
Doktor arkadaşıma göre, “Bedeli ne olursa olsun her tartışmada ve kavgada kazanan taraf olmak isterler ve bunun için her şeyi yapabilirler!”
 


ooo-010.jpg

Sene 1997… Londra’dan Larnaka’ya gelmiştim… Heathrow – Larnaka! Hayatımda bir ilkti… Ve hiç Kıbrıslı Türk ya da Türkçe konuşan kimse yoktu… Dün kızımın arkadaşını almak için gittik… Arabamızı kısa süreli oto parka bıraktık… Terminale girene kadar en az 10 tanıdık gördüm… Ya tanımadıklarım? Aşağıya indik… Gelen yolcu kısmına… Beş taksici tanıdık vardı… Yolcular gelmeye başladı; Türkçe karşılama muhabbetleri de aynı anda kulağıma gelmeye başladı… Ercan Havaalanı mı? O iç hat canım, iç hat! Bu anlattığımın adına bir film yap deseler; “Film bitti” derim…

Bu yazı toplam 2639 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar