Bir Çevre Ekonomisi Olarak Güney Kıbrıs-I
KKTC ekonomisiyle karşılaştırınca Güney Kıbrıs ekonomisini hep gözümüzde büyütürüz.
Yonca Özdemir
[email protected]
KKTC ekonomisiyle karşılaştırınca Güney Kıbrıs ekonomisini hep gözümüzde büyütürüz. Ne de olsa büyüklüğü bizimkinin beş katı ve kişi başına düşen geliri de Avrupa Birliği (AB) ortalaması kadar olan, geniş uluslararası ekonomik ilişkilere sahip Güney Kıbrıs ile boy ölçüşemeyiz. Ancak bu yazıda anlatmaya çalışacağım üzere, Güney Kıbrıs da bağımlı bir “çevre ekonomisi” (perifer) olduğundan önemli bir takım yapısal sorunlarla karşı karşıyadır ve ekonomik büyümesi çok da sağlam temellere dayanmamaktadır. Nitekim GüneyKıbrıslılar da 2013’te yaşanan kriz ile AB’ye girildiğinden beri derinleşen çevre ekonomisi konumlarınınfarkına vardılar.
Aslında bugünlerde Güney Kıbrıs’ta ekonomi konusunda bir iyimserlik havası egemen. Belki de Türkiye’ye gitmekten kaçınan turistler sebebiyle, bu yıl 3.6 milyon turist ile turizm sektörü yeni bir rekora gidiyor. Temmuz’da Moody’s ve Eylül’de de Standard &Poors Kıbrıs’ın kredi notunu yükseltti. Emlak sektöründe de gözle görülürbir canlanma gözlemleniyor. 2017 yılı için büyüme oranı %2.5 ile %3.5 arasında bekleniyor. Ancak tüm bunlara rağmen yeni şirketler açılmıyor.Kamu ve özel sektör borçluluğu da halen çok yüksek seviyelerde.
Evet, Mart 2016’da Güney Kıbrıs’ın Troyka(Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF üçlüsü)ileyaptığı anlaşma bitti ve kriz resmen sona ermiş oldu. Ama bu sağlıklı bir ekonomiye mi işaret? Ekonomide gerçekten önemli bir değişiklik oldu mu? İşin kamu maliyesi kısmına bakarsanız belki bunu iddia edebilirsiniz, çünkü bütçe açığı kontrol altına alınmış durumda.İyice liberal bir perspektiften bakacak olursanızGüney Kıbrıs’takamu maliyesinin daha da düzelmesi gerektiğini ve artık özelleştirmelerin hızlanmasını önerebilirsiniz. Hatta telekomünikasyon ve elektrik şirketlerinin özelleştirmesinin geçen sene parlamento tarafından reddedilmesine kızabilirsiniz. Yozlaşmış ve verimsiz gördüğünüz kamu sektöründeki reformların hızlanmasını da tavsiye edebilirsiniz. Nitekim Kuzey’de bizler de bu tip tavsiyelere çok alışkınız.Ancak bu tavsiyelerin hiçbiri gerçek yapısal sorunlara eğilmiyor ve gerçek sorunları çözmüyor. Ekonomide istikrarlı ve eşitlikçi bir büyüme için hangi stratejiler izlenmelidir ve hangi alanlara yatırımlar yapılması gerekir? Ve daha önemlisi bugünkü küresel kapitalizm koşullarında ve AB içinde bir ülkenin gerçekten bir ekonomik kalkınma planı yapıp yürütmesi mümkün müdür? Güney Kıbrıs 2013’e dek bu sorulara cevap bulduğunu sandı. Finans sektörüne dayalı bir büyüme modeli izleyerek bir süre refahını artırmayı başardı. AB ile bütünleşerek de ekonomik istikrarı pekiştireceğini düşündü. AB ortalamasından hızlı bir büyüme ve AB ortalamasından düşük bir işsizlik oranı ile aslında Güney Kıbrıs 2004’te AB’ye girdiğinde oldukça parlak ve istikrarlı bir ekonomi görünümündeydi. Peki, bu istikrarlı ekonomi ne oldu da AB’ye girdikten dokuz, Eurozone’a girdikten beş yıl sonra aniden çöktü?
***
Güney Kıbrıs’taki 2013 krizi bazı liberal çevrelerin iddia ettiği gibi kamu maliyesinin bozulması sonucu ortaya çıkmadı. Nitekim Güney Kıbrıs’ın kamu maliyesi krizden önce kötülemiş olsa dahi,hala pek çok diğer AB ülkesinden iyi durumdaydı. Esas sorun Güney Kıbrıs’ın küçük ve bağımlı bir çevre ekonomisi olması ve bu konumunun AB ile bütünleştikçederinleşmesidir. Ayrıca, sorun Güney Kıbrıs ekonomisinin 1990’lardan itibaren hızla finansallaşması ve AB ve Eurozone’a girmesiylefinansallaşmanın aşırı boyutlara ulaşmasıdır. Bu koşullarda 2007’de ABD’de başlayan küresel kriz Avrupa’ya yayıldıkça, aynı diğer güney Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Güney Kıbrıs’ta da kaçınılmaz bir ekonomik çöküş başladı.
Finansallaşma günümüz küreselleşen dünya kapitalizminin en öne çıkan özelliklerinden biridir. Finansallaşmanın değişik tanımları olmasına rağmen finansallaşmayı kısaca ekonomide finans sektörünün ağırlığının artması ve ekonomik kârların daha çok finans sektöründe yaratılması şeklinde tanımlayabiliriz. Güney Kıbrıs gibi bir çevre ekonomide finansallaşma finans sektörünün ekonomideki ağırlığı, finans sektörünün varlıklarının ekonominin tümünden daha hızlı büyüyor oluşu ve ekonomideki borçluluk seviyesi ile ölçülebilir.
Avrupa’nın ekonomik bütünleşmesi, özellikle de avroya geçiş, Eurozone ülke ekonomilerinin hızla finansallaşmasında ana faktör oldu.Özellikle Avrupa’nın çevre ekonomilerindeki devletler, şirketler ve hanehalkları avro para birimine geçinceekonomilerinde hiçbir iyileşme olmadığı halde birdenbire kendilerini daha düşük faizle borç bulabilir durumda buldular. Bu ülkelere müthiş bir sermaye akışı başladı velikidite arttı. Krediler ucuzlayınca ülke içinde krediye olan talep arttı ve dolayısıyla borçluluk oranları da arttı. İç piyasadaki borçlar daha çok tüketim amaçlıydı. Bu koşullarda bankalar hızla büyümeye ve daha riskli yatırımlar yapmaya başladılar. Bu riskli yatırımlar sonucu hemen hemen her Eurozone ülkesinde emlak sektöründe bir balon oluştu.Hızlı sermaye akışları sonucu çevre ülkelerde fiyatlar ve ücretler yükseldi ve bu ülkelerin rekabet edebilirlik kapasiteleri hızla düştü. Sonuç olarak cari açıklar yükseldi ve dış dengeler bozuldu. 2002-2007 arasında bu şekilde dış sermaye akışlarına ve tüketime dayalı hızlı bir büyüme kaydeden çevre ekonomiler, küresel krizin başlamasıyla birlikte kaçınılmaz olarak teklemeye başladılar. Aşırı finansallaşmış küçük bir ekonomi olarak Güney Kıbrıs da işte tam bu cendereye düştü.
AB’nin merkez (başta Almanya olmak üzere kuzey Avrupa ülkeleri) ve çevre(güney Avrupa ülkeleri, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ve İrlanda)ekonomileri arasındaki yapısal farklılıklar AB ekonomik bütünleşmesi süreci içinde azalacağı yerde daha da derinleşmiş bulunuyor. AB içindeki eşitsiz ekonomik ilişkiler Avrupa’nın merkeziyle çevresi arasında yeni bir ekonomik emperyalizmin gelişmesine sebep oldu. Merkez ülkeler çevre ülkelere kredi ve yüksek teknoloji ürünleri satarken, çevre ülkeler karşılığında onlara sadece hammaddeler, tarım ürünleri ve düşük teknoloji içeren ürünler satabilmekte. Özellikle de en çokAlmanya’nın kendine yarar sağlayan muhafazakâr Avrupa Merkez Bankası para politikaları sonucu merkez ülkeler ekonomilerini çevre ülkeler aleyhine güçlendirdi. Gittikçe zayıflayan çevre ekonomiler daha kırılgan oldukları için küresel krizden de çok daha derin etkilendiler ve aradaki uçurum gittikçe arttı. Yunanistan’ın yanı sıra İrlanda, Portekiz ve Kıbrıs birer birer krize girip Troyka’ya başvurdular.
Özetle, Güney Kıbrıs AB ve Eurozone’a bir çevre ülke olarak girdi ve bu bütünleşme oldukça kırılgan temelli finansallaşmış bir ekonomi yarattı. Bu sürdürülemez ekonomik model 2013’te çökmüş olsa dahi Güney Kıbrıs henüz yeni bir kalkınma modeli bulabilmiş değil. 2018 seçimlerine de bu ekonomik çıkmaz damgasını vuruyor. Konunun bu boyutlarını haftaya bu yazının devamında ele alacağım.