BİR ÇEVRE EKONOMİSİ OLARAK GÜNEY KIBRIS-II
Stratejik konumu ve düşük vergi sistemi sayesinde Kıbrıs’ta kayıtlı şirket sayısı hızla arttı.
Yonca Özdemir;
[email protected]
Geçen haftaki yazımda Güney Kıbrıs’ın Avrupa’nın küçük bir çevre ekonomisi olarak yaşadığı sorunları anlatmaya çalıştım. Özetle, AB üyeliği sonrası Güney Kıbrıs ekonomisinin finansallaşmasının hızlandığını ve bunun sürdürülebilir olmayan bir ekonomik büyüme yarattığına değindim. Zaten bu ekonomik model küresel kriz ve onu takip eden Eurozone ve Yunanistan krizleri nedeniyle kolayca çöktü. Bu yazıda, bu sürece biraz daha detaylı eğilip krizin Güney’de yaklaşan seçimlere yansımasını ele alacağım.
* * *
Eskiden tarıma ve madenciliğe dayalı bir ekonomiye sahip olan Güney Kıbrıs savaştan sonra hizmet sektörüne kaymaya başlamıştı. Özellikle turizm, bankacılık, finansal hizmetler ve gemicilik sektörlerine dayalı büyüme benimseyen Güney Kıbrıs, 1990’lardan itibaren ekonomik büyümesini daha çok offshore yatırımlara borçlu. 2011 itibariyle hizmet sektörünün tüm ekonomiye katkısı %80,5 civarındaydı (1). Sömürge döneminden miras İngiliz hukuk ve muhasebe sistemlerine sahip ve pek çok ülkeyle çifte vergi anlaşmaları olan bu küçük ve serbest doğu Akdeniz ekonomisi pek çok yabancı yatırımcı için cazip bir yer haline geldi. Nitekim 1980-2010 yılları arasında Kıbrıs Avrupa geneline göre daha az işsizlik ile daha hızlı büyümeyi (yılda ortalama %4.5) başardı. 2004’te AB’ye ve 2008’de Eurozone’a girmesiyle Güney Kıbrıs hızla Malta ve Lüksemburg gibi bölgesel bir finans merkezi haline geldi. Stratejik konumu ve düşük vergi sistemi sayesinde Kıbrıs’ta kayıtlı şirket sayısı hızla arttı. Ayrıca Güney Kıbrıs, Rus oligarkların kara para aklamak için kullandığı bir mekân olarak da nam saldı.
Ortak AB pazarının ve ortak para biriminin sözde güvenliğine kapılan uluslararası sermayenin 2004’ten itibaren hızla Güney Kıbrıs’a akmasıyla bankacılık sektörü hızla gelişmeye başladı. 2008 ve 2011 yılları arasında Kıbrıs mevduatta en hızlı büyümeyi yaşarken bu aşırı likidite devasa bir bankacılık sistemi ve riskli bir kredi balonu yarattı. Ekonomi toplamda %10 büyürken, kredi arzı %25 oranında arttı (2). Güney Kıbrıs, gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYİH’nin) %300'üne yakın özel sektör borçluluk oranı ile 2013 itibariyle AB'de üçüncü en yüksek özel sektör borçluluk oranına ve aynı zamanda Eurozone’daki en yüksek hane halkı borçluluğu oranına sahip ülke oldu. Kredilerin hatırı sayılır bir kısmı üretken alanlara değil gayrimenkule gittiğinden emlak sektörü de şişmeye başladı. Nitekim 2000 yılından 2007'ye konut fiyatları %80 artmış, 2009'da ise %230 artış ile zirve yapmıştır (3).
Tabii kredilerin artması tüketimi de tetikleyici bir rol oynadı. Tüketim ortalama ücretlerden daha hızlı büyüdü (4). Bankacılık, inşaat ve gayrimenkul sektörlerinde aşırı faaliyet ve ekonomik rantlar ücretleri ve fiyatları artırdı. Reel efektif döviz kuru da 2001-2009 döneminde %15 oranında bozuldu (5). Tüm bunlar Güney Kıbrıs ekonomisinin rekabet edebilme kapasitesinin hızla düşmesine sebep oldu. Örneğin, turizm sektörünün ekonomiye katkısı 1990’da %22 iken 2012’de %10’a kadar geriledi (6). Dolayısıyla 1999’da sadece %1 olan Kıbrıs’ın cari açığı 2008 itibariyle olağanüstü yüksek bir oran olan %15’e dek ulaştı (7).
2010’da bankacılık sektörünün büyüklüğü tüm ülke ekonomisinin dokuz buçuk katına ulaşmıştı (8). Bu arada Kıbrıs bankacılık piyasasında müthiş bir yoğunlaşma olduğunu ve sektördeki üç bankanın (Bank of Cyprus, Laiki Bank ve Hellenic Bank) mevduatların %56’sını, kredilerin de %48’ini kontrol ettiğini belirtmek gerekir. Nitekim Laiki Bank 2013’te iflas etti ve yine iflasın eşiğinde olan Bank of Cyprus ile birleştirildi. Bank of Cyprus ise sigorta kapsamı dışında olan mevduatlara uygulanan kesintiler yoluyla ayakta tutuldu. Bu iki bankanın hızla çöküşünün en büyük nedeni Yunan devlet tahvillerine yapmış oldukları yatırımlardı. Yunanistan borç krizine girdiği zaman tüm yatırımcılar Yunan tahvillerinden kaçarken Güney Kıbrıs bankaları tam da anlaşılamayan sebeplerle yoğunluklu olarak bu tahvillerden satın aldı. 2011’de Yunanistan borcuna uygulanan %70’lik kesinti (haircut) sebebiyle Bank of Cyprus ve Laiki Bank’ın kaybettiği 4,5 milyar avro Güney Kıbrıs GSYİH’sinin dörtte birine tekabül ediyordu. Güney Kıbrıs bu kadar devasa bir bankacılık sektörüne sahipken sektörün en büyük iki bankasının çökmesi sonucu tüm ekonominin krize girmesi kaçınılmazdı.
2011-2014 kriz yılları sırasında Güney Kıbrıs ekonomisi %11 oranında daraldı ve işsizlik oranı %17’ye dek fırladı. Krizi aşmak için Güney Kıbrıs hükümeti bir yandan Troyka programını sadık şekilde uygulamaya çalışırken öte yandan ekonomiyi canlandırmak için bir takım önlemler de uyguladı. Örneğin, 2013 yılının sonlarında inşaat sektörünü teşvik etmek için yeni bir mevzuat geçirerek kriz döneminde mülk satın alanları yaşam boyu sermaye kazançları vergisinden muaf tuttular. Bu özellikle otelcilik sektörüne yaradı. Ayrıca, Güney Kıbrıs’a 2,5 milyon avro yatırım yapanlara Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alma hakkı ve 500,000 avro yatırım yapanlara da oturma izni verildi. "Altın vize" adlı bu plan çerçevesinde 400’den fazla kişi, özellikle de Rus oligarklar ve yolsuzlukla suçlanan Ukraynalı süper zenginler, AB pasaportu alma şansına sahip oldu (9). Bu ve diğer tedbirler Kıbrıs'ın bankalarında yaklaşık 4 milyar avro (GSYİH’nin %20'si) toplanmasına yardımcı oldu (10). Böylece kriz sebebiyle Güney Kıbrıs’tan sermaye kaçışı tahmin edilenden daha az oldu.
* * *
Gelelim krizin siyasete yansımalarına… Kriz başladığında başkan koltuğunda olan Hristofyas hiçbir zaman bankacılık sektörü ile çok dostane ilişkiler içinde olmamıştı. Hatta bu sektörün uzun dönemde Güney Kıbrıs için yaratacağı sorunların da farkındaydı. Kıbrıs’ın Troyka’ya başvurmasına uzun süre direndikten sonra 2012’de Hristofyas “Kıbrıs, bankacılık sistemindeki krizin kurbanıdır.” itirafı eşliğinde Troyka’ya müracaat etmek zorunda kaldı. Anlaşma için Troyka’yı dokuz ay daha oyaladıysa da, Şubat seçimlerini kazanan yeni başkan Anastasiades Mart 2013’te Troyka ile anlaştı ve Güney Kıbrıs “Avrupa İstikrar Mekanizması” anlaşması yapan dördüncü AB ülkesi oldu. Bu anlaşma ile de ekonomi için yeniden yapılandırma ve neoliberal reformlar süreci başlamış oldu.
Şimdi yine başkanlık seçimleri kapıda. Ocak 2018 seçimleri için şimdiden pek çok aday var: Şimdiki başkan sağ liberal DISY adayı Nicos Anastasiades; EDEK ve DIKO tarafından desteklenen (ve muhtemelen Yeşiller’in de destekleyeceği) DIKO genel başkanı Nicolas Papadopoulos; AKEL’in desteklediği Stavros Malas ve Vatandaşlar İttifakı başkanı Giorgos Lillikas. Tahvil Sahipleri Derneği başkanı Fivos Mavrovouniotis de Mart’ta adaylığını açıklamıştı. Bu dernek kriz esnasında Bank of Cyprus ve Laiki Bank tahvilleri silindiğinde 700 milyon avrodan fazla zarar eden binlerce yatırımcıyı temsil ediyor. Ayrıca aşırı sağ ELAM'ın bağımsız bir aday göstermesi beklendiği gibi, partizan olmayan ve genelde oy vermeyen seçmenlerin oylarına talip olarak Kıbrıs Üniversitesi rektörü Constantinos Christofides’in de aday olması muhtemel.
Anastasiades’in bu seçimlerde en büyük avantajı hükümeti 2013’ün başında tam kriz esnasında devralıp Troyka ile anlaşmaya oturmuş ve bu anlaşmayı uygulayarak ekonomiyi krizden çıkarmış lider olarak görülmesi. Liberal DISY hükümeti Troyka ile yapılan programa üç sene boyunca mümkün olduğunca sadık kaldı ve Mart 2016 itibariyle de program resmen sona erdi. Bu sürede ekonomi tekrar büyümeye başladı, işsizlik azaldı ve yabancı yatırımcılar da yavaş yavaş geri dönmeye başladı. Yani 2018 başkanlık seçiminde Anastasiades’in en büyük kozu ekonominin krizden çıkmış olması. Ancak Kıbrıs ekonomisi 2013'e kıyasla daha istikrarlı görünse de işsizlik halen yüksek, birçok insan sosyal yardıma muhtaç ve iş piyasalarındaki koşullar işçi sınıfı aleyhine kötüleşmiş durumda. Bu sebeple hükümet ve muhalefet arasında karşıt iki söylem gelişmiş durumda. Hükümet ve DISY ekonominin istikrar ve büyüme evresine girdiğini savunurken muhalefet partileri ve adayları ise hükümeti çok sayıda skandal ve yolsuzluk ile suçluyor ve büyümenin geçici olduğu konusunda uyarıyor.
Gelir seviyesi düşmüş ve refah azalmış olmasına rağmen, ortada DISY’nin ekonomik programına alternatif olarak önerilen ciddi bir program yok. Daha devletçi politikaları savunan AKEL’in siyasi itibarı da hâlâ krizde aldığı yarayı atlatamamış olduğundan, 2018 seçimlerinde AKEL’in desteklediği aday Malas’ın şansı yok görünüyor. Öyle ki, pek çok kişi AKEL’in Hristofyas hükümetini Kıbrıs tarihinin gelmiş geçmiş en kötü hükümeti olarak hatırlıyor. DIKO adayı Papadopoulos, Anastasiades’ten sonra en çok şansa sahip aday gibi görünüyor. Lillikas özelleştirmelere karşı olduğunu söylüyor ama sol bir söylem içinde değil. Hem Lillikas hem de Papadopoulos seçim kampanyalarında halkın problemleri üzerine odaklanacaklarını söylüyor. Büyük ihtimalle uygulanan neoliberal ekonomik politikalardan hoşnutsuz olan kesimler AKEL yerine bu tip liderlere yönelecektir. Bu da Güney Kıbrıs’ın Avrupa’daki, hatta dünyadaki gidişatın benzeri bir durumla karşı karşıya olacağının bir işareti; yani sol kaybederken, muhalif oylar sağ popülizme kayacak.
İşin başka bir gerçeği Kıbrıs sorunu bu seçimlerde çok da ön planda değil. Adaylardan sadece AKEL adayı Malas, müzakerelere yeniden dönülmesini yüksek sesle savunuyor. Anastasiades bile bu konunun seçim kampanyasına zarar vereceğini düşünüp müzakerelerden uzaklaşmayı seçti. Birleşme konusunu daha arka planda tutarken Kıbrıs açıklarındaki gaz sondaj çalışmalarına hız verilmesini savunuyor, ki bu konu bilindiği üzere barış müzakereleri için oldukça olumsuz etkileri olan ve Türkiye ile gerginliği artıran bir faktör. Ancak Anastasiades’in daha fazla sondaj yapılması ve gaz aranması için gösterdiği hevesi seçimin tetiklediği milliyetçi bir gösteri olarak değil, yine seçimin tetiklediği ama daha çok ekonomi kaynaklı bir motivasyon olarak görmek daha doğru olur. Nitekim 2013 krizi Yunanistan’daki kadar güçlü olmadıysa da Güney Kıbrıs’ta da ekonomik ve sosyal bir bunalım yarattı. Bu kriz aynı zamanda Güney Kıbrıslılara ekonomilerinin ne kadar kırılgan olduğunu ve içinde yaşadıkları refahın ne kadar geçici olabileceğini öğretti. AB’den çıkma gibi bir eğilim ağır basmamakla birlikte kriz AB’ye olan güveni de oldukça sarstı. Hem Güney Kıbrıslılar, hem de siyasetçileri artık finans sektörüne fazla bel bağlayamayacaklarının ve acilen ekonomiyi çeşitlendirmeleri gerektiğinin farkındalar. Zaten küçük ölçeğinden dolayı oldukça dışa bağımlı olan Güney Kıbrıs ekonomisi için kısa dönemde en kolay çıkış yolu gaz ve petrol yatakları olarak görünüyor. Bu sektörün gelişmesi Kıbrıs birleşse çok daha kolay ve sorunsuz olacaktı, fakat bugünkü koşullarda Kıbrıs sorununu daha fazla krizlere sürükleyecek bir faktör olacağa benziyor.
* * *
Güney Kıbrıs'taki kriz resmen 2016'da sona ermiş olsa da, bahsettiğimiz yapısal sorunlar hâlâ devam etmekte. Aynı durum diğer çevre AB ekonomileri için de geçerli. Sonuçta AB ekonomi politikalarını, özellikle de para politikalarını, yeniden gözden geçirip alternatif politikalar oluşturmazsa hem bu ülkelerin hem de AB’nin geleceği pek parlak görünmüyor. Eurozone krizi ve sonrasındaki Brexit gibi siyasi gelişmeler göstermekte ki AB’deki statüko sürdürülebilir değil. Bugün Almanya gibi güçlü bir merkez ülkede dahi artan ırkçı-faşist oylar Avrupa’nın geleceği konusunda iyimser olmamızı daha da zorlaştırıyor. Bu aslında Güney Kıbrıslıların birleşik Kıbrıs emeline daha çok sarılmaları için güzel bir sebep olabilirdi ama ilginç bir şekilde 2018 seçimleri öncesi artık böyle bir eğilimi göremiyoruz. Bir de unutmamak gerekir ki, Kıbrıs’ın birleşmesi ile ekonomi iyi bir ivme kazanacaksa da Güney’in de, Kuzey’in de ekonomisindeki yapısal sorunlar çözülmeden Kıbrıs’ta istikrarlı bir büyüme yine de mümkün olmayacaktır.
Notlar
(1). Georgiou, G.C. (2013). Cyprus's Financial CrisisandtheThreattothe Euro. MediterraneanQuarterly, 24(3), 56-73.
(2). Osady, S. (2014). TheBankingCrisis in Cyprus. International Affairs, 60(3), 150-155.
(3). Hardouvelis, G.A.,&Gkionis, I. (2016). A DecadeLongEconomicCrisis: CyprusversusGreece. CyprusEconomicPolicyReview, 10(2), 3-40.
(4). Michaelides, A. (2014). Cyprus: fromboomtobail-in. EconomicPolicy, 29(80), 639-689.
(5). Hardouvelis&Gkionis (2016).
(6). TrimikliniotisN.(25 March 2013). TheCyprusEurocrisis: thebeginning of theend of theEurozone?Open Democracy<https://www.opendemocracy.net/nicos-trimiklinioti/cyprus-eurocrisis-beginning-of-end-of-eurozone>.
(7). Michaelides (2014).
(8). Demetriades, P.O. (2017). Politicaleconomy of a euroareabankingcrisis. Cambridge Journal of Economics, 41(4), 1249-1264.
(9). Hatta 29 Eylül 2017’de çıkan haberlere göre bu yeni vatandaşlar “Ben Vatandaş” adlı yeni bir siyasi parti kurdular.
(10). TheGuardian(17 Eylül 2017). Cyprus 'selling' EU citizenshiptosuperrich of RussiaandUkraine. <https://www.theguardian.com/world/2017/sep/17/cyprus-selling-eu-citizenship-to-super-rich-of-russia-and-ukraine>.