1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Bir çocuğun mezar taşına adını yazmak…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Bir çocuğun mezar taşına adını yazmak…

A+A-

s1-066.jpg

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Mine Balman, geçtiğimiz Cuma günü (5 Nisan 2019) Tekke Bahçesi’ne defnedilen, Ayvasıl katliamında öldürülmüş en küçük Kıbrıslıtürk olan Ayşe İbrahim’in mezar taşına adını yazıyor… Ayşecik henüz on yaşındaydı, koşup oynayacak, gülecek, okulu bitirecek, ortaokula, liseye gidecek, bir meslek için imtihanlara girecek, bir meslek edinecek ve toplumumuzda yerini alacaktı… Çocukluğu elinden çalındı… Köye saldıran bazı Kıbrıslırumlar tarafından başından vurularak öldürüldü…

Kayıplar Komitesi’nde çalışanlar, her iki toplumdan en korkunç hikayelerle haşır-neşir oluyorlar, insanlığın en kötü haliyle yüzyüze geliyorlar ama bıkmadan, usanmadan çalışmaya devam ediyorlar…

Ancak bu korkunç hikayelerle yüzleşebilirsek, geleceğe dair bir umut oluşturabiliriz çünkü…

Kayıplar Komitesi’nin kazı ekipleri iki toplumdan arkeologlardan oluşuyor ve laboratuvarda da her iki toplumdan genç bilim insanları gerek antropolojik incelemelerde, gerek genetik incelemelerde birlikte çalışıyor…

Ateş-kes koşullarında çabalarını sürdürmekte olan Kayıplar Komitesi’ne yönelik pek çok iç ve dış etken etki yapıyor – o nedenle işleri zor ama imkansız değil…

Böylesi acılarla yüzleşmeyi ve yüzleştirmeyi kendi içinde de çalışmaları gereği yapmak durumunda olan Kayıplar Komitesi’nin tüm çalışanlarına “Çok kolay gelsin” diyoruz…


BASINDAN GÜNCEL…

‘Geçmişi konuşmadıkça, onun hayaletleri bizi terk etmeyecek…’

 

Varduhi Balyan

s2-058.jpg

Hafıza, hatırlamak… Beraberce Derneği hatırlamanın ve hatırladıklarımızı paylaşmanın öneminden yola çıkarak ortak, beraber yaşamanın mümkün olduğu bir toplum için çalışmalarını sürdürüyor. Geçtiğimiz hafta ‘Hatırlamak İyileştirir’ ve ‘Hatırlamak Özgürleştirir’ başlıklı iki kitabın tanıtımını yapan Beraberce Derneği’nin Direktörü Ayşe Öktem ve Beraber Alan Projesi Koordinatörü Berfin Azdal derneğin kuruluşunu, yaptığı çalışmalarını ve gelecek planlarını Agos’a anlattı.

Geçmişin hayaletlerinden kurtulmanın tek yolunu hatırlamakta gören Ayşe Ökten demokrasi için müşterek hafızanın oluşması gerektiğini vurguluyor. 2018’de faaliyetlere başlayan Berebarce Derneği’nin çalışmalarını Öktem’den dinleyelim.

***  Beraberce Derneği ne zaman ve nasıl kuruldu?

Beraberce Derneği resmi olarak 2018 yılının başında çalışmalara başladı. Ama onun öncesi var. 2015 yılında DVV International’ın (Almanya Halk Eğitim Merkezleri’nin Uluslararası Birlikte Çalışma Enstitüsü) çalışanı olarak şimdiki ‘Beraberce’ ekibinden üç arkadaş ‘Birlikte Davranmak’ isimli bir proje yaptık. Bu DVV-I Türkiye ile DVV-I Ermenistan’ın birlikte yaptığı bir projeydi. Bunun kapsamında iki ülkeden onar genç ve birer yazar soykırımın ve kurtuluşun izinde önce Türkiye ardından Ermenistan gezisi yaptık. Bu, bir şekilde şimdiki faaliyetlerimizin başlangıcıydı. Sonrasında yaklaşık 1.5 yıl Türkiye’nin ‘DVV-I’ ofisi olarak çalıştık. Ardından Beraberce Derneği’ni kurmaya karar verdik. Hem ‘DVV-I’ın stratejik Türkiye partneriyiz, hem de Türkiye’de herhangi bir STK gibi DVV olmaksızın da bağımsız faaliyet gösteriyoruz.

Hafıza, hatırlama, ortak yaşam üzerine çalışmalar yürütüyorsunuz.

***  Mültecilerle de yaptığınız çalışmalar var. Bunları biraz açar mısınız?

Derneğin isminden de belli olduğu gibi, ‘Beraberce’ olarak bütün farklılıklarımızla ‘birlikte, beraberce nasıl yaşayacağız?’ sorusuna yönelik etkinlikler yapmak için kurulduk. Beraber yaşama kısmına tabii ki göç alanı giriyor. Göç farklılıklar getiriyor; bu farklılıklarla hepimiz beraberce nasıl yaşayacağız, daha önemlisi bir yandan ‘nasıl farklılıklara saygı göstererek, kimliklerimizi koruyarak yine de beraberce yaşayacağız?’ sorusu var. O açıdan göç alanından hafızaya giden bir yelpaze içinde çalışıyoruz. Hafızayı çözmeden ‘nasıl hatırlamalı, neleri hatırlamalı?’ sorularını çözmeden, ‘beraber nasıl yaşayacağız?’ sorusuna eğilmenin çok anlamlı olmadığını, geçmişte yaşanan felaketlerin nasıl engellenebileceğini düşünmeden de beraberce yaşamın kurulmasının pek mümkün olmadığını düşünüyoruz.

***  Geçtiğimiz hafta ‘Hatırlamak Özgürleştirir’ ve ‘Hatırlamak İyileştirir’ isimli iki kitabınızı tanıttınız. Hatırlamak nasıl özgürleştirir veya iyileştirir?

Geçmişimizi konuşmadıkça, paylaşmadıkça onun hayaletleri hiçbir zaman bizi terk etmeyecek. İki neden var. Birincisi bütün insanlık, bu memleket de dahil, birçok felaket yaşadı. Bunlarla bir şekilde yüz yüze gelmezsek birlikte yaşayamayız. Ermeni Soykırımı’nı konuşmadan, düşünmeden bu mümkün olmaz. Olmuyor da. Bazen insan “keşke unutabilsek” diyor ama olmuyor. Biraz deşince, biraz düşününce ortaya çıkıyor. Bu da bunu açık konuşmamız gerektiği anlamına gelir. Bu anlamda hatırlamak, hatırladıklarımızı konuşmak hepimizi özgürleştirir. Bir zamanların failinin torununu da, mağdurun torununu da özgürleştirir. İkincisi, ‘bir daha asla’ tabirini kullanmıyorum. Şoah’tan sonra söylendi ve ondan sonra soykırımları televizyondan canlı izliyor hale geldik. O yüzden ‘bir daha asla’ diyemiyorum. Ama o dinamikleri anlamak belki bir daha olacak felaketleri önleyebilir veya bazı şeylerin felakete dönüşmesini hafifletebilir. O felaketler döneminde niçin bazı insanlar fail oldu, bazıları ise niçin olmadı? 6-7 Eylül olaylarına baktığımızda biliyoruz ki birçok Türk, Yahudi, Ermeni, Rum komşusunu korumuştur. Niçin o Türkler bütün yalanlara inanmayıp komşularını korudular? Başkaları ise niçin bunlara inanıp yağmaya, tecavüze katıldılar? Bu dinamiği anlamalıyız. Rakel Dink’in deyimiyle, “O masum bebeği katil yapan” dinamiği anlamak çok önemli. Belki o zaman masum bebekleri katil olmaktan kurtarma gücümüz de olabilir.

***  Bu çalışmaların arkasında kişisel bir hikâyeniz var mı?

Bir değil, birçok kişisel hikâye var. Bir aile hikâyesidir birincisi. Yüzde yüz Türk bir aileden gelmiyorum. Türkiye’de birçok ailenin hikâyesi de böyledir. Dede tarafım Selanik’ten Sabetayci Yahudi bir aile. Annemin babası. Küçüklüğümde bunu hep hissettim. Hep bir ötekilik vardı. Diğer çocuklardan birtakım farklılıklar vardı. Hatıralarımız aynı değildi. 1940’larda İstanbul’a gelip çok ucuza satılan bir Yahudi, Rum Ermeni evi alıp İstanbul’a yerleşen, Varlık Vergisi’nden faydalanarak buraya yerleşen komşumuzla benim hatıralarım farklıydı. Zira bizim evimizde hiçbir zaman açık söylenmeyen ‘o vergi’ vardı. Benim hatıram dedemin mal varlığının üzerine konulduğuna dair. Komşumuzun kızının hatırladığı ise o dönemin Anadolu’dan gelip yepyeni bir hayatın kurulduğunu içeriyor. Onun çok olumlu, yeni bir şey olarak hatırladığı dönem, benim için karanlık bir dönem. Bu nedenle de insanların hatıralarının farklılıklarını görmek, bununla uğraşmak bir şekilde bir görev oluyor.

***  Hafıza neden bu kadar önemli?

Demokratikleşme dediğimizde şunu düşünmemiz lazım. Demokrasi müşterek bir hafıza ister. Bizim memlekette maalesef müthiş bir kutuplaşma var. Her toplumsal katmanın kendi hafızası var. Hafızalarımız gittikçe birbirinden ayrılıyor. Her etnik, dini, siyasi grup farklı şeyler hatırlıyor. Demokrasi ise farklı düşüncelerin şiddetsiz bir ortamda birlikte yaşaması anlamına gelir. Bunun için müşterek hafızamızın olması lazım.  Yani ‘karşı’ diye adlandırdığımız tarafın da bir meşruluğu olduğunu kanıtlayarak yine de kendi kendini koruyabilmek ve bazı evrensel doğruları konuşabilmek demektir. Aynı zamanda özür dilemek ve affetmek demektir.

‘Bilginin iktidarını kırmayı amaçlıyoruz’

    Beraberce Derneği’nde ‘Beraber Alan’ projesinin koordinatörü olan Berfin Azdal projeyi ve gelecekte yürütecekleri projeleri anlattı.  

***    Beraber Alan projesinde neler yapıyorsunuz?

    İlk olarak Türkiye’de toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme alanında çalışan ya da çalışmak isteyen gençlerin dünyanın çeşitli yerlerindeki hafıza mekanlarına erişimini sağlıyor, onları teşvik ediyoruz. Birçok ülkede partnerlerimiz var. Mesela Güney Afrika’da ‘District Six Müzesi’ var. Almanya’da ‘Wannsee Konferans Evi’, Meksika’da ‘Hafıza ve Tolerans Müzesi’ vs… Geçtiğimiz iki yıl boyunca Türkiye’den 19 gencin dünyadaki hafıza mekanlarına erişimini sağladık. Gençler oraya gittiğinde o müzelerin nasıl işlediğini, ne zaman kurulduğunu, akademik ve pratik faaliyetlerin neler olduğunu öğrendiler. Hem kendi deneyimlerini, hem müzelerini bize tanıtan, bu iki alanı birbirleriyle harmanlayan ikişer blog yazısı yazdılar: İngilizce ve Türkçe. Bu blogun anlamı zor geçmişlerle yüzleşme ve toplumsal hafıza meselelerini daha geniş kesimlerle tartışmak, bilginin iktidarını kırmak. Bu, online olup herkes tarafından erişilebilir bir blog. Bu yazıların derlemesinden de iki kitap çıktı. Toplumsal hafıza alanında çalışan araştırmacılar ve aktivistler ev sahibi kurumlara gidip deneyip edindikten sonra Türkiye’ye dönüyorlar. Döndükten sonra memleketin çeşitli yerlerinde deneyim paylaşım atölyesi yapıyoruz. Bu atölyeler de gerçekleştirildiği coğrafyanın özgün sorunlarıyla birleşiyor ve her defasında aslında o bölgede nasıl hafızalaştırma çalışmaları yapılabilir, o kültürü burada nasıl geliştirebiliriz sorularına odaklanıyor. Bu atölyeleri yereldeki yetkili partnerlerle gerçekleştiriyoruz.

    ‘Beraber Alan’ projesi kapsamında mekan, diyalog ve hatırlama temalı bir güz akademisi gerçekleştirdik. Bunda da akademiden, kentsel aktivizm yapanlardan, ‘Kadın Kadına Mülteci Mutfağı’ndan, hayatın her alanında çeşitli bilgilerin harmanlandığı toplumsal diyalog üzerine çalıştığımız bir akademi inşa ettik.

    ‘Beraberce Değişim’ programı partnerlerinden olan İtalya’daki ‘Monte Sole Barış Okulu Vakfı’nın temsilcileri Türkiye’ye gelip burada hafızalaştırma ve toplumsal diyaloğu geliştirme konusunda bir çalıştay, bir de hafızalaştırma pedagojisi üzerine Türkiye’deki tüm kişi ve kurumlara açık bir panel yaptık.

***    Bu alanlarda gelecekte neler yapacaksınız?

    Bu projelerimiz büyüyerek devam ediyor. Bu da projelerimizin başarılı ve etkili olduğunun göstergesi. Değişim programı kapsamında daha fazla gönüllüye yurtdışındaki hafıza mekanlarında deneyim kazanma olanağı verilecek. Bu daha fazla hafıza mekanı bilgisini de Türkiye’ye taşıyacağız anlamına geliyor. Türkiye için yeni olan bir barış eğitimi programını hayata geçireceğiz. Haziran ayında Monte Sole Barış Okulu ile ortaklaşa barış eğitmen eğitimi programı başlatacağız. Deneyim paylaşım atölyelerimizin sayısı artacak. Bu tartışmaların günümüze kadar taşınmaya değer görülmediği illere de gitmek istiyoruz. Türkçe yapılacak bir online eğitim programımız var. Hafıza mekânları nedir, nasıl kurulur gibi bilgileri içerecek. Bir de hafıza mekanları arşivi yapacağız. Dünyadaki yaklaşık 200 kuruluşun faaliyetlerinin tanıtıldığı arşiv projesini de hayata geçiriyoruz.

(AGOS – Varhudi Balyan – 5.4.2019)

 

 

 

Bu yazı toplam 3856 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar