Bir darbe sorgulaması…
15 Temmuz darbe girişimini, Türk siyasi tarihinde büyük hesaplaşma olarak nitelendirmek mümkün. Milliyetçi- islamcı siyasi hareket içerisinde birbiri ile bağlantılı, tarihsel süreç içerisinde birbirini her aşamada kullanmış, birbirinin gücünü görmüş, bilmiş, kabul etmiş güç odaklarının iktidar savaşı, önce kanlı bir darbeye sonra da büyük bir tasfiye operasyonuna dönüştü.
AKP tarafından halk iradesi ya da milli irade diye ifadelendiren ve sadece seçim sonuçlarına indirgenen vulgar demokrasi anlayışı ile bugüne dek gelindi. Bugüne dek ekonomik verilerle uyutulan Türkiye toplumunun, demokrasinin sandıkta verdiği oya indirgendiği bir anlayışla aldatılan edilgen bir şark toplumuna dönüştürüldüğünü her geçen gün gördük. Kemalist rejimin tarihsel bağlamda yarattığı anti-demokratik baskıcı tahribat ile sosyal, kültürel ve siyasi bağlamda yaşanan hesaplaşmanın güç yozlaşmasına kurban edilerek demokratik özden uzaklaşması ile (ikinci AKP dönemi diyebileceğimiz 2007 sonrası…) Türkiye, Avrupa Birliği değerlerinden giderek uzaklaşan, çatışmacı, sorunlu, uzlaşmaz, kibirli bir liderlikle yönetilegeldi. AKP siyasi söylemi, aslında klasik sağ siyasi retoriği aşamadığı gibi, somut kazanımlara dönüşen bir toplumsal değer de yaratamadı. Menderes ve Demirel’in icraat, program ve söylemleri iyice incelenirse, bu öngörünün ne demek olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Son günlerde medyada yapılan darbe sonrası tartışmaları, bizi de sarmış durumda. Özellikle farklı “yanlı kaynak”ların yönlendirmelerine dikkat etmek çok önemli. Büyük bir kafa karışıklığı, büyük bir kaos içerisinde bir altüst oluş resmediliyor. Kim kimdir, nedir, ne değildir…birbirine girmiş durumda.
Ancak gerçek yalındır: AKP tarafından yıllar boyunca beslenen ve kullanılan; devletin hücrelerine kadar giren ve örgütlenen Fethullahçı kadrolar, askeri, bürokratik ve yargı düzeyinde yönettiği devleti, siyaseten de ele geçirmeye çalıştı.
Omurgasını kendi unsurlarının oluşturduğu bu yapı, Erdoğan karşıtlığı üzerinden farklı kesimler (Vatan Partisi’ne bağlı veya etkisinde bir kısım Kemalist v.d) ile bir tür darbe koalisyonu şeklinde bütünleşerek yol aldı.
Ancak bugün itibariyle ortaya çıkan manzara bize, TC Devletinin bir Cemaat tarafından nasıl çürütülmeye çalışıldığını, sunni islam dini üzerinden bir toplumun nasıl dönüştürülerek yok edilmeye çalışıldığını…gözler önüne serdi.
TC Devlet aygıtının, Türkiye toplumun dönüştürülmesi için ne denli profesyonelce kullanıldığı ortada. Dün Fethullah Cemaati tarafından kurulan ilişkileri, yapılan işleri eleştiren demokratların nasıl “fırçalandığını”, “dışlandığını” ve bunun bizzat AKP liderliği tarafından yapıldığını iyice değerlendirmek, unutmamak şarttır.
Malum, gelişmiş demokrasilerde “kandırıldık” diye bir gerekçe yoktur. Ne vardır ? Kullanıldık, kandırıldık, başarısız olduk vardır. İstifa müessesi vardır, erken seçim vardır ve buna paralel derin bir toplumsal muhasebe vardır.
Sadece Fethullah Gülen meselesi değil ki mesele. Evet kendisi bir terör örgütünün lideri. Ama bu saptamanın kendi başına bir anlamı yok.
Peki bu “saçma darbe” yapılmamış olsaydı, ne olacaktı ? Türkiye’de siyasi ve sosyal hayat aynen devam edecekti. Belki “Yüksek Askeri Şura”da bazı üst düzey askerler görev alamayacaktı, o kadar. Ve devlet aygıtı içerisindeki derin örgütlenme aynen bir başka ve daha güçlü darbeye kadar devam edecekti. Peki bu durumu, süreçleri, yanlış kararları tartışmadan, olayları ve bugün doğan sonuçları objektif bir şekilde değerlendirmek mümkün mü?
Tüm bu kaygı ve endişeler, bundan sonraki süreç de gözetilerek tartışılmaya muhtaç konulardır. Darbenin gerçek yüzünü uzun yıllar sonra öğrenebileceğiz.
Ancak bugün çok açık ve kesin bir şekilde Türkiye’nin demokrasiye kavuşmadan, sorunlarını aşamayacağını istikrarını sağlayamayacağını belirtebiliriz. AKP’nin bugüne dek sürdürdüğü siyaset modeli ile de bu mümkün değil. Siyasette değişim şart.
Bu noktada kanımca kilit siyasi unsur olan HDP’ye yönelik baskıcı, dışlayıcı tavır sürdüğü sürece ise, demokratikleşme sürecinden bahsetmek mümkün değildir. Bu saptama ile HDP’nin hatalarının olmadığını düşündüğüm sanılmasın. Her siyasi hareket kendi ölçüsünde hatalar yapar, yapabilir.
Ancak Türkiye’de demokrasi umudu, gizli veya açık iktidarların kürt sorununda ve HDP’ye yönelik tavrında saklıdır.