Bir “devlet” iddiası çökerken…
Kıbrıs Türk sağının "anavatan" dediği Türkiye, Kıbrıslı Türklerin siyasi yaşamına her daim müdahil olmuştur.
Kimi zaman göstermeyerek, gizliden gizliye yapıldı bu işler, kimi zaman bağıra bağıra…
Bu nedenledir ki Kıbrıs Türk siyasi tarihi aslında Türkiye’nin özne olduğu bir tarihtir.
Birçoğunda ‘müdahaleyi’ Ankara’daki hükümetler ya da onların buradaki uzantıları yaparken kimi zaman da 'bizimkiler' talep etti bunu…
Dr. Fazıl Küçük ile Ahmet Mithat Berberoğlu’nun yaşadığı 1973 olayı…
1981’de Ziya Rızkı için yapılanlar…
Özker Özgür’ün Türkiye tarafından verilen pasaportuna el konulması…
1990 seçimlerinde yaşananlar…
2000 seçimlerinde Derviş Eroğlu’nun ikinci tura 24 saat kala geldiği durum ve son Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar buna örnek gösterilebilir.
Bir de yenileri var tabii, onları da son yıllarda yaşıyoruz.
UBP kurultayı, Tahsin Ertuğruloğlu’nun kabineye girişi ve Sunat Atun için hükümetin devrilmesi gibi…
Pek tabii dahası vardır küçüklü büyüklü daha birçok müdahale sayılabilir
***
Elbette tarihten günümüze toplumlar da siyasi dinamikler de değişiyor hiç kuşkusuz.
Hem toplumlar ve siyasi dinamikler hem de aradaki ilişki biçimi de değişiyor.
Değişimlerin birçok tarafı var.
Bunlardan biri ve en önemlisi Türkiye’deki siyasi havadır.
Daha önceleri Kıbrıslı Türk lider Rauf Denktaş’ın Türkiye ile ilişkilerini hatırlayın!
Bir de şimdiki sağın ilişkilerine bakın!
İki dönem arasında derin bir fark olduğunu göreceksiniz.
Peki nedir bu farklar?
***
Adına "devlet" dedikleri bu yapılanmanın kuruluşundan bu güne kadar nasıl bir ilişki biçimi vardı değerlendirmek gerekiyor.
Türkiye ile Kıbrıs Türk siyasal yaşamı arasındaki ilişkinin her daim tarihi, politik, askeri ve ekonomik bir derinliği vardır, bunu bilerek irdeleme yapmak gerekiyor.
Daha yalın söylemek gerekirse bu ilişki biçimi; Ankara ile Lefkoşa’yı Kıbrıs sorununda ortak bir dil ararken bir yandan da Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik imar, altyapı ve kamu maaşlarına kadar birçok alanda bir anlayış birliği arayışında olmaya da itti.
Ortak anlayış ya da bakış arandı birçok konuda…
Kimi zaman da bulunamadı hatta bulunmuş gibi yapıldı ancak taraflar birbirini kandırdı.
Çoğu zaman bu ortak anlayışın da adına “ekonomik protokol” dendi.
Bu sürekli istişare ya da anlayış birliği arama hali Kıbrıs Türk sağ siyasetinde kılcal damarlara kadar ulaştı.
Ortak anlayış bulunamasa da Ankara hem Kıbrıs Türk sağını iktidarda görmeyi tercih etti, tavrını bundan yana kullandı.
Kıbrıs Türk siyaseti de tavrını bu duruma göre geliştirdi ve Türkiye ile masa politikanın önemli bir parçası haline geldi.
***
Zira Kıbrıslı Türklerin bundan başka da bir şansı yoktu.
Bu eskiden de böyleydi, şimdi de böyle…
Önceleri Türkiye’de siyasal iktidarın bir de alternatifi vardı, o da askerdi!
Önce “siyaset ne der” diye düşünürdü Denktaş, sonra” asker ne der!”
Şimdi 'asker' alternatifi ortadan kalktı.
Sadece siyasal iktidar var o da AKP…
Söylediklerim yanlış anlaşılmasın askerin siyasete alternatif olma durumunu savunmuyorum, sadece durum tespiti yapıyorum eski ve yeni döneme dair.
Elbette Türkiye’de askerin siyasetten çekilmesine (eğer çekilmişse) destek veriyorum.
Demeye çalıştığım şimdi Türkiye’deki iktidarı Kıbrıs’ta frenleyen bir unsur yok.
Muhalefet sessiz, Kıbrıslı Türkleri anlamıyor, duymuyor.
Basın yok, gazetecilik yok denilecek kadar az, kısacası Kıbrıslı Türkler yalnız!
***
Bu durum pek tabii siyasal iktidarı durduramıyor, karşıdakini anlama yetisini yitiriyor.
Kimi zaman haklı kimi zaman haksız olan Türkiye çok daha buyurgan çok daha belirleyen bir güçle Kıbrıs Türk siyasi mekanizmalarına müdahale ettikçe ediyor.
'Bizimkiler' de bu girdap içinde kapalı kapılar ardında "şükran", UBP grup odalarında "kahır" edebiyatı ile siyasete yön vermeye çalışıyor tam bir acizlik içinde…
Ankara’daki bu yapı ve bakış aşısı ve bizimkilerin acizlik ve yalan siyaseti hem TC-KKTC ilişkilerini geri dönülmez bir girdaba sürüklüyor hem de iki halk arasındaki tarihi bağlara zarar veriyor.
Türkiye’de tek merkezde toplanan güç Kıbrıs Türk siyasal tarihinde de yeni dönemi içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.
Artık Ankara’ya "anavatan" diyenlerin fikirleri sorulmuyor, anlattıkları dikkate alınmıyor hatta en ufak konularda bile sözlerine itimat edilmiyor.
Hal böyle olunca da Kıbrıs’ın kuzeyindeki "devlet" iddiası sağın ve "anavatanın" işbirliği ile yerle bir ediliyor, tam da adına yıllarca “düşman” dedikleri Kıbrıs Rum liderliğinin istediği gibi…
Bu durum hem Kıbrıslı Türklere hem de Türkiye’ye zarar veriyor ancak bunu konuya taraf kimse ama kimse fark etmiyor.
Günler geçiyor, müdahaleler havada uçuşuyor.
Taraflar karşılıklı gerilim dışında bir şey üretmiyor, geriye sadece kaos ve enkaz kalıyor.