1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Bir dönem, bir mücadele taammüden yok edildi”
“Bir dönem, bir mücadele taammüden yok edildi”

“Bir dönem, bir mücadele taammüden yok edildi”

“İlk defa yayımlanacak TMT belgeleriyle bir dönemin saklı tarihi”nin anlatıldığı “Bir Sır Adam- İlter Kırmızı” kitabının yazarları Tarihçi Güven Uludağ ve Koral Özkoraltay ile İlter Kırmızı’nın oğlu Osman Y. Kırmızı YENİDÜZEN’e konuştu.

A+A-

Ödül Aşık ÜLKER

TMT’nin Boz Oymak Beyi İlter Kırmızı’nın arşivinden “ilk defa yayımlanacak TMT belgeleriyle bir dönemin saklı tarihi”nin anlatıldığı “Bir Sır Adam- İlter Kırmızı” kitabının yazarları Tarihçi Güven Uludağ ve Koral Özkoraltay ile İlter Kırmızı’nın oğlu Osman Y. Kırmızı, güçlü ve mücadeleci bir geçmiş yerine, “siz kendi başınıza yetemezsiniz” mesajının beyinlere yerleştirilmek istendiği bir tarih yaratıldığını söyledi.

2000’li yıllarda Kıbrıs Tarihi ders kitaplarını hazırlayan komitelerde yer alan, sözlü tarih ve barış eğitimi konularında çalışmalarıyla bilinen Uludağ ve Özkoraltay, bilimsel ilkeler doğrultusunda çalıştıklarını vurgulayarak, “Ne olduysa, neyin belgesi varsa sadece o. Kitapta havada kalmış hiç bir konu yoktur. Anlatımların tümünün yanında belgeleri de vardır” dedi.  

TMT’nin merkezle bölgeler arasındaki silah, cephane ve diğer bütün lojistik malzemenin yanı sıra casusluk faaliyetleri, bildiri dağıtımı ve Rum bölgelerinde yaptırılan birçok bombalı saldırının her türlü sorumluluğunu üstlenmiş olan Boz Oymak’ın sorumlusu İlter Kırmızı’nın kitaptaki şu sözleri dikkat çekiyor:

“Geç kalmış olsam da, bugüne kadar bir sır   olarak sakladığım her türlü belgeyi, bu ülke   insanının, bu toprakları yurt yapma   mücadelesinin daha iyi anlaşılması için   paylaşıyorum. Paylaşıyorum ki, Kıbrıslı Türklerin   bu topraklar için verdiği mücadele daha iyi   anlaşılsın. Bugün, güzel ülkemizin içinde   bulunduğu durumu gördükçe şaşırmıyor olsam   da, onlara karşı olan öfkeme rağmen, güzel   günlere dair inancımı da hiç kaybetmeyeceğim.”

,kitap-1.jpg

“Konuşmamak, yeminden ziyade bilgisizlik kaynaklı gibi

Soru: Kitap fikri nasıl ortaya çıktı?

Uludağ: Koral ile CTP’nin hükümette olduğu dönemlerde tarih kitaplarının yenilenmesi çalışmasında yer almış, aynı dönemde öğrencilerle gerçekleştirdiğimiz sözlü tarih projeleri yapmıştık. Sözlü tarih projeleriyle de, sonrasında bireysel olarak yaptığımız görüşmelerle de ciddi sayılabilecek bir sözlü arşiv oluşturduk.

Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda, yakın geçmişimizin özellikle sosyal hayatı üzerine yoğunlaşmıştık. Bu arada, toplumlararası çatışmalar döneminde Kıbrıslı Türklerin sıradan insanlarının sözlü tarihine odaklanan çalışmaların eksikliğinin de farkındaydık. Bu dönemin canlı tanıkları ile kapsamlı bir sözlü tarih çalışması yapmayı, bu çalışmayla tanıkların anlatacaklarını kayıt altına almayı ve toplumun bilgisine getirmeyi hep istemiştik.

Bu bağlamda, birçok kişi ile konuşup, onlarca kayıt yapmamıza rağmen, anlatımlarda hep eksiklikler vardı. Bunu çoğu zaman dönemin koşullarında yapıldığı iddia edilen “TMT Yemini” ile bağdaştırmaya çalışsak da ortada mantığın kabul etmediği bir durum vardı. Konuşmamak, yeminden ziyade bilgisizlik kaynaklı gibi duruyordu. İnsanların çoğu sadece kendi dar çerçevesinde ne olduğunu biliyor ama geçmiş konusunda öğretilmiş bir genellemeyi kendisi yaşamış gibi anlatıyordu. Bu ciddi bir sorundu. 

Görüşme yaptığımız kişilerin önemli bir kısmı dahli olmadığı bir olayı aktarırken bile kendisi de olayı yaşamış gibi anlatır, “siz de orada mıydınız ?” diye sorduğunuzda “duydum” diye cevap verirdi. Hep “tamam, aradığımız insan budur” deyip beşinci dakikada derin bir hayal kırıklığı yaşadığımız birçok görüşmemiz olmuştu.

Rutin bir arkadaş ziyaretinde geçmişe dair çok ciddi bir ilgisi olan Kerem Can, bana İlter Kırmızı ile konuşmamı önermiş, “onu konuşturmayı başarırsanız çok önemli bir iş yaparsınız” demişti. Kerem’e, tarihi konularda çok saygı duymama rağmen açıkçası o gün çok da ümitli olmamıştım. Kerem’in önerisinden sonra İlter Amca’nın oğlu Osman’la temas kurduk ve bir gün onunla görüşmeye gittik.

Özkoraltay: İlter Amca’yla ilk görüşmeye gittiğimizde bize içerisinde el yazısıyla yazılmış notlar, bazı TMT emirleri ve bayram tebrikleri olan bir albüm gösterdi. Ancak o albüm, neyin içinde olduğumuzu anlamamızı sağlayacak bir ipucu içermiyordu. Evet, gösterilenler TMT bildirileriydi ancak son derece kısıtlı ve sıradan belgelerdi. 

 

“Bu kitabı sağ düşüncedeki biriyle yapmayı hiç düşünmedim çünkü objektif değiller”

Soru: İlter Kırmızı bunları neden sakladı ve bu kadar yıldan sonra neden açmak istedi?

Kırmızı: Bunlar babamın hazinesiydi. Bir ömür boyu hep onun anlattıklarını dinledik, babam hep bunları konuşurdu. Kitapta yazılan hemen hemen tüm konuları bana sözlü olarak daha önce defalarca aktarmıştı. Babamın bir çantası vardı, eskiden doktorların kullandığı gibi kahverengi, deri bir çantaydı. Bazı belgelerini, notlarını o çantada tutardı. Daktilo ile yazılmış o belgelere  bazen bakar, okurdum ama hiç bir zaman Güven ve Koral ile yaptığımız gibi belgeleri hikayelerle birleştirip bir bulmacanın parçalarını bütünlemek gözüyle bakmamıştım.

Babam hep bir şeyler yapsın isterdi, “Kıbrıs mücadele tarihini biz yazacağız” derdi ama sanırım çekinirdi de. Bu kitapta yazılanlar ciddi şeyler. Bugüne kadar kimse bu boyutta anlatmadı, yazmadı. Bin tane TMTci varsa, 999’unda bu tür bilgiler zaten yoktur. Babam, 2012’de ses kayıt cihazı alıp yazım işine başlayalım istedi ama bunu yazmak bizim işimiz değildi. Çünkü bu konuları yorumlayıp, yan yana getirmek kolay bir iş değildi.  O tarihten itibaren “Kim olabilir?”  arayışımız da başladı.

Ben sol felsefeye inanan biriyim. Bu kitabı sağ düşüncedeki biriyle yapmayı hiç düşünmedim çünkü objektif değiller.“Sol felsefede olan insanlar daha sağlıklı yorumlayabilir” diye düşünüyordum. Bir gün Güven beni aradı, babamla görüşmek istediğini söyledi, çok memnun oldum. Babamla görüştüler. Babam onlara itimat etti ve elindeki belgeleri, onun deyimiyle zulayı onların önüne sundu. Babamın Boz Oymak Beyi olduğu yıllar boyunca, doğrudan bayraktarlara yazılmış bütün yazışmalarını sakladığı 19 defter ve birçok dosyalanmış belge bu çalışmayla gün yüzüne çıkarıldı. 

 

“Bir tarihçi daha ne isteyebilir ki?”

Soru: İlk görüşmede İlter Kırmızı’nın size bir albüm gösterdiğini ama bunda çok da önemli belgeler olmadığını söylediniz. Bu kitabı yazma noktasına sizi getirecek belgeler nasıl ortaya çıktı?

Uludağ: İlter Amca’nın bize gösterdiği albümde TMT’nin bazı belgeleri vardı ama çok ayrıştırıcı bir şey yok gibiydi. Ama bir not, 3cm ye 10 cm’lik bir kağıda yazılmış bir not içimi kıpırdatmıştı. “Çok başka bir noktada olabiliriz” diye düşünmüştüm. El yazısıyla küçük bir kağıda yazılmış bir notu bile saklayan biri daha pek çok şeyi saklamış olmalıydı. Haklıydık, ondan sonra gördüğümüz belgeler İlter Amca’nın hiç bir şeyi atmayan, muhteşem bir arşivci olduğunu ortaya çıkardı.

 Özkoraltay: Beni heyecanlandıran şey, el yazısıyla yazılı bazı notları okurken, İlter Amca’nın da notta ne denmek istediğini anlatmasıydı. Yazılan her kelime şifreydi ve şifreler deşifre olduğu zaman önümüzde çok büyük bir operasyonun direktiflerinin verildiği yazıların durduğunu anladık. Bu, çok heyecan verici olduğu kadar, bilinmeyene ışık tutmaya başladığımızın da işareti gibiydi. Bir tarihçi daha ne isteyebilir ki?


“İlter Amca olmasaydı bu şifrelenmiş belgelerin içinden çıkamazdık”

Soru: Kitabın yazım aşaması ne kadar sürdü? Nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Uludağ: İlk üç sene defterlerin ve belgelerin deşifresi ve olayların sözlü anlatımlarının kaydıyla geçti. Sonra araya pandemi girdi. Bu süreçte İlter Amca’da olan bütün belgeleri Word dökümanı olarak kayıt altına aldık, fotoğrafladık ve bu büyük arşivden 530 sayfalık bir kitap ve umarız ki yakında aktif hale gelecek bir internet sitesi oluşturduk. Bunların tümü toplamda beş yıllık bir süreçte gerçekleşti

Tecrübelerimiz yaşlı insanların genel anlamda konuştukça hayata daha çok bağlandıklarını ve daha çok hatırladıklarını gösteriyordu. Bunu her sözlü tarih çalışmamızda deneyimledik de zaten. Bir olayın anlatımı o gün bitiminde son bulmaz, gecesi ve sonraki günlerde de tekrar tekrar devam ederdi. Biz de, İlter Amca’nın hatırladıkça anlatmaya devam ettiği tamamlayıcı bilgileri eklenmeye hazır beklerdik. Tarihçi olmamıza rağmen, İlter Amca olmasaydı bu şifrelenmiş belgelerin içinden çıkamazdık. Çünkü İlter Amca’dan başka o şifrelemeyi çözecek bir anahtar yoktu. Belgelerin hikayesini anlatırken hiç takılmadı. Çok önemli bir şey bu... 

Özkoraltay: İlter Amca her türlü belgeyi o kadar sıkı koruma altına almıştı ki onları almamıza, evden çıkarıp fotoğraflamamıza uzun süre izin vermedi. O gün okuduğumuz, hakkında konuştuğumuz belgelerin fotoğrafları çekilir, evde de fotoğraflar bilgisayara aktarılıp konuşmalar çözülürdü. Sonrasında da belgeli olmasına rağmen, bilgilerin doğruluğunu birçok kaynaktan teyit etmeye çalışırdık. Özellikle o tarihlerdeki gazeteleri arşivlerden tarayıp bilgileri teyit etme yöntemini çok fazla kullandık.

 

“Her anlattığı bilinmeyen bir hikaye”

Soru: Tarihçi olarak sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?

Özkoraltay: Her şey! Her anlattığı bilinmeyen bir hikayeydi zaten. Ve o dönem şartlarında bunca operasyonu insanların gözü önünde ama hiç fark ettirmeden yapabilmelerine, her dinlediğim olayda tekrar tekrar şaşırdım. Bazen kendimi bir casus filmi izlermiş gibi hissettim, bazen her gün bir yerlere silah gönderen bir adamın duygusallığına şahit oldum. Kesinlikle çok etkileyiciydi.


“Denktaş’ın 1967 Kasım’ında adaya gelişiyle alakalı bilinenleri alt üst edecek iki not”

Uludağ: BM ve İngiliz askerlerinin bu kadar aktif şekilde işin içinde olması ve Boz Oymak grubunun bu kadar organize olduğunu görmek oldukça şaşırtıcıydı. Ben TMT’nin hiç bir organının bu kadar organize olduğunu düşünmezdim. Boz Oymak, uzmanlık seçimi ile oluşmuş bir örgütlenme değildi. Güven üzerine kurulmuştu. Oymaktaki kişilerin neredeyse tamamı İlter Kırmızı’nın köylüsü, arkadaşı, akrabasıydı. Güvendiği kişilerden oluşturduğu küçük bir grupla gerçekleştirmişti tüm bu anlatılanları.

Her şey çok etkileyiciydi. Mesela Rauf Denktaş’ın 1967 Kasım’ında adaya gelişiyle alakalı iki küçük not, bu konudaki bilinenleri alt üst edecek kadar önemliydi mesela.

 

“Milliyetçi siyasal kadrolar Kıbrıslı Türk kahramanlar yerine mağduriyeti tercih etti”

Soru: Kitap tanıtımlarında “taammüden yok edilmiş bir tarih” deniyor. Bunu açar mısınız lütfen…

Uludağ: Egemen tarih anlayışımız, mağduriyet üzerine oluşturulmuştur. 1900’lü yıllardan başlanarak 1974’e kadar yaşanan bütün kötülüklerin sorumluluğunun Kıbrıslı Rumlara yüklendiği, yaşadığımız mağduriyetlerle yoğrulmuş bir tarih anlatımımız var. Ancak bizim geçmişimiz sadece mağduriyetleri barındırmıyor. Çok önemli bir kültürel birikimiz de var. Ve aslında milliyetçi tarih açısından önemli bir figür olan birçok da kahraman tanımlamamız mümkün. Mesela İlter Kırmızı, Vefa Besim, Boz Oymak personelinin tümü, telsizciler. Ama milliyetçi siyasal kadrolar Kıbrıslı Türk kahramanlar yerine mağduriyeti tercih etti. Milliyetçilerin rahatlıkla kahraman olarak tanımlayacağı birçok insan da yok sayıldı. Sadece kişilerde değil, askeri malzeme üretiminde de aynısını yaptılar. Mesela askeri bir müzede zor dönemlerde bazı ustalar tarafından tamamen amatörce yapılmış silahlar sergilendi. Oysa Kıbrıslı Türk ustalar çatışmaların başlamasından kısa bir süre sonra seri silah üretimine başlamıştı. A4, Thomson silahları seri olarak üretiliyordu. Kıbrıslı Türk ustalar tarafından üretilen Thomson silahlar dünyadaki en özel örnekler olarak kabul ediliyor ve başka ülkelerde bazı askeri müzelerde sergileniyor, “yüklü” fiyatlara alıcı bulabiliyor.

Bir dönem, bir mücadele taammüden yok edildi. Sadece mağduriyetler konuşulur oldu. Güçlü ve mücadeleci bir geçmiş yerine, “siz kendi başınıza yetemezsiniz” mesajının beyinlere yerleştirilmek istendiği bir tarih yaratıldı. “Türkiye yoksa, biz de yokuz” anlayışı egemen kılınmaya çalışıldı. Ve bu, tabii ki bilinçli olarak yapılıyor.

 

“Kıbrıslı Türklerin alın teriyle yaratılmış her şeyini yok sayan bir anlayışı neden kabulleniyoruz”

Kırmızı: Bu kitapta yazılanlar, yapılan organizasyonlar gösteriyor ki, Kıbrıslı Türkler çok zor koşullarda bile varlığını koruyabilmek için hem organizasyon, hem de eylem yeterliliğine sahipti. Kıbrıslı Türklerin alın teriyle yaratılmış her şeyini yok sayan bir anlayışı neden kabulleniyoruz ki! Bu anlayış, 1974’te Türkiye’nin adaya askeri müdahalesi olmasaydı, Kıbrıslı Türklerin yok olacağını ön görüyor. Ve bu düşünceye göre, bunun aksine kaynak oluşturacak her şey ortadan kaldırılmalıydı. İnsan kendi tarihsel değerlerini yok eder mi?

 

“Cephane ambarında yaşayan ve bu konuda dışarıya hiç sır vermeyen bir anne”

Soru: Kitapta İlter Kırmızı’nın eşi de Şengül Kırmızı’nın da anlatımlarının olduğu bir bölüm var. O neler anlattı?

Özkoraltay: İlter Amca ile her görüşmeye gittiğimizde önce Şengül Teyze’nin de olduğu bir ortamda bir süre sohbet edilir, sonra onun yanından ayrılıp çalışma odasına gider, belgelere dalardık. Ben birçok kez onunla ayrıca görüşme yapmak istediğimi, İlter Amca’nın hayatında bunca olay yaşanırken, hayatındaki en önemli kadın olarak onun gözüyle o yıllarda kendisinin neler yaşadığını, nasıl bir mücadele verdiğini bana anlatmasını ister dururdum. 

Şengül Teyze, İlter Amca ile yaşadığı büyük sevgi hikayesini, bir kadın gözüyle çatışma yıllarını, çocuklarıyla birlikte içi cephane dolu bir evde yıllarca yaşamanın zorluklarını anlattı bize. Lefkoşa’da o yıllarda araba kullanabilen sayılı kadınlardan biriydi. Hayatı karargahta geçen bir adamın karısı olarak, evin de çocukların da bütün sorumluluğu ona aitti. Sır dolu bir adamın eşi, cephane ambarında yaşayan ve bu konuda dışarıya hiç sır vermeyen bir anneydi.

 

“Ne olduysa, neyin belgesi varsa sadece o”

Soru: Kitaba nasıl tepkiler gelmesini bekliyorsunuz?

Uludağ:  Bazı çevrelerden “TMT’yi güzellediniz” tepkisi gelebileceği gibi, milliyetçi çevrelerden de “bu kadar bilgiyi açıklamaya ne gerek vardı” tepkisi gelebilir. Ancak bu çalışmayı yaparken gelecek tepkileri öngörüp defans yapmak yerine, bilimsel ilkeler doğrultusunda çalıştık. Ne olduysa, neyin belgesi varsa sadece o. Kitapta havada kalmış hiç bir konu yoktur. Anlatımların tümünün yanında belgeleri de vardır. 

Kırmızı: Ben açıkçası belgeli bir kitap için çok fazla bir tepki beklemiyorum. Eğer biri tepki gösterecekse, o kişi de kendi belgeleriyle bizim ileri sürdüklerimizi yalanlamak zorunda olacaktır. Kitap bazılarını, ki bu bazıları bugüne kadar TMT’yi bir rant kapısına dönüştürenlerdir, rahatsız edecektir. Rahatsız da olsunlar çünkü biz bu insanların hiçbirinin adını bu belgelerde görmedik, duymadık, okumadık.

Özkoraltay: Belgelerle desteklenen bilimsel bir tarih çalışmasına yapılacak her eleştiri, elbette ki aynı derecede objektif bir bakışla ve belgeler sunularak olacaksa, kesinlikle dikkate alınacaktır. Bunun dışında, yıllardır konuşanlar zaten konuşmaya devam edecekler. Bu konuda bir sıkıntımız yok.

Uludağ: Bu çalışmaya başlarken İlter Amca’nın en büyük arzusu, geçmişe ayna tutarak geleceğe ufak da olsa bir ışık yakmaktı. Bitmiş bu çalışma ile bunu yapabildiğine inanıyor. Tabii ki bu da bizim için büyük bir onur oldu. Onun sayesinde, dünyada eşine az rastlanan bir çalışmanın paydaşları olduk. Sözlü tarihin belgelerle desteklendiği çalışmalar çok yaygın değildir. Sözlü tarih, zaten doğası gereği belgelenmemiş geçmişe odaklanan bir tarih yöntemidir. Ancak biz İlter Amca sayesinde hem bir sözlü tarih çalışması yaptık, hem de bu sözlü tarihin neredeyse tamamını belgelerle destekledik. Bu gerçekten önemli bir çalışma ve “Bir Sır Adam, İlter Kırmızı” kitabı araştırmacılar için çok önemli bir kaynak olacak. Bundan sonra bu dönemin anlatılacağı her kitap, bu kitabı da referansları içerisine mutlaka alacaktır, almak zorunda kalacaktır. Aksi durumda yapılacak yayın eksik olacaktır.

 

Soru: Kitap ne zaman satışta olacak?

Özkoraltay: Buralarda her şey biraz yavaş çalışıyor ya, bu yüzden baskıda da işler biraz yavaş yürüdü, bazı teknik sorunlar yaşandı. Kitabın bu hafta sonuna kadar bütün basım işlemleri tamamlanacak ve en geç pazartesi okuyucusu ile buluşacak.

 

Soru: Babanız İlter Kırmızı, bugün geldiğimiz noktayı nasıl değerlendiriyor?

Kırmızı: Sanırım buna babamın kitaptaki sözleriyle cevap vermek en uygunu olacak; “Geç kalmış olsam da, bugüne kadar bir sır olarak sakladığım her türlü belgeyi, bu ülke insanının, bu toprakları yurt yapma mücadelesinin daha iyi anlaşılması için paylaşıyorum. Paylaşıyorum ki, Kıbrıslı Türklerin bu topraklar için verdiği mücadele daha iyi anlaşılsın. Bugün, güzel ülkemizin içinde bulunduğu durumu gördükçe şaşırmıyor olsam da, onlara karşı olan öfkeme rağmen, güzel günlere dair inancımı da hiç kaybetmeyeceğim.”

yd-destek-gorseli-2-860.jpg

Bu haber toplam 5997 defa okunmuştur