1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Bir duruşma, bir tanık: Siyaset, fahişelik ve işletmeci!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Bir duruşma, bir tanık: Siyaset, fahişelik ve işletmeci!

A+A-

Yine bir mahkeme günü…
Lüzinyan eskisi binanın şömineli ceza salonunda erkenden yerlerimizi aldık.
Kapasite en fazla kırk kişi…
Salon tümüyle dolu…
Avukatlar, gazeteciler, aktivistler, insan hakları temsilcileri sıkışıyoruz.

Yargıç kürsüsünün gerisinde haki perdeler memleketten hallice eğreti duruyor; kornişten kaçmış ve birer birer dökülüyor raylar…
Ahmet Erhan şiiri düşüyor aklıma…
“Tünel karanlık / raylar eski / gönlümde sonsuz bir kaçma isteği…”

Yargıç Zehra Yalkut Bilgeç bir ara salona geliyor, bir başka dava görüyor, çıkıyor.
Savunma avukatı Hasan Esendağlı, kiremit kalınlığında bir Türkçe Sözlük’le giriyor içeriye… Üç başka savcı salonda, sohbet ediyor, davayı yürüten Savcı Hasan Boşnak henüz gelmemiş. Duvardaki “Pırlant” saat 10:55’i gösteriyor.

Demek ki 55 dakikadır buradayız...

***
Tam da o an, ilk tanık, “Türkçe Profesörü” Oğuz Karakartal yüzünde mahcup bir ifade ve güçlükle yürüyerek yerini alıyor. Gazeteci Ali Kişmir sessizce sanık kutusuna yerleşiyor. Yargıç geliyor, biz yine ayakta…


Davaya dahil olma sürecini anlatıyor tanık…
- “Polisin resmi yazısı rektörlüğe gider, üniversite yönetimi de polisin talebi olan yazılarda herhangi bir hakaret, küçük görme var mı sorusunun yanıtı için bu alandaki hocalara görev verir.”

Yargıç araya girmek zorunda kalıyor.

- “Daha yavaş anlatırsanız, tüm anlattıklarınızı mahkeme elde yazıyor…”

Bu çağda, hâlâ…
Yargıç, elde not almakla uğraşıyor, sabırla, böylesi koşullarda davaya konsantre olması çok kolay değil… Her defasında anlatılanlara yetişebilmek için nezaketle uyarıyor. Ses tonu hiç yükselmiyor. 


***
“Bilim insanı, entelektüel ve aydın olmak, siyasi fikrin üstüne çıkabilmektir” diyor tanık…
İnsan dinlerken, az sonra bir kabahat işlenecek ve bilimin dışına çıkılacak, bu sözler de onun girizgâhı gibi bir hisse kapılıyor.


Kendini övüyor tanık, enteresan…
“Her partiden sevenlerim var, isterseniz, isim isim sayabilirim.”
İsteyen çıkmıyor.

***
Tanık, mahkemeye çağrılmasına sebep yazının Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nı "t
ahkir ve tezyif" ettiğini, yani aşağıladığını ya da küçük düşürdüğünü belirtiyor ve sözlük anlamı üzerinden genelevi tarif ediyor.

“Genelev” sözcüğünün her geçtiği yerde “affedersiniz” diyor önce…
“Genel kadınların erkek kabul ettikleri yer, aşağı mahalle, koltuk, kerhane, umumhane…”

Türk Dil Kurumu da enteresan!
“Koltuk” derken o da mı gönderme yapıyor?

***

Dava konusu yazıdaki ifade malum: “Ankara’nın, son olarak siyasetimize ayar vermek için bazı UBP’li vekilleri çağırdığı yerin adı ‘Beyaz Ev’ olabilir ancak siyasetimizi getirdiği konum açıkçası ‘Genel ev’dir.”

“Türkçe” profesörüne göre bu cümlede geçen genelev, Beyaz Ev’i anlatıyor, böylece çağrışım yoluyla Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderme yapıyor.

Genelev fuhuş yapılan yer…
Vekiller de fahişe!
Öyle “mecaz” değil, açık…

Daha da açık söyleniyor mahkemede...
Bildiğiniz orospu deniyor!

Defalarca soruluyor: “Bu yazıdan siyasilerin para karşılığı bedenlerini sattığını mı anlıyorsunuz.”
Bunu anlıyor hocamız…

Yani affedersiniz ama “bilimsel” tanıklık (!)

***
- “Burada tedai çağrışım yoluyla genel ev diye kastedilen Beyaz Ev…”

- “Biraz aşağıdaki cümlede, Ankara’nın işlettiği genel evde, siyasetin fahişeliği…”

- “İki ayrı genel ev çağrışımı var ama ikincisini bana sormadılar diye yazmadım”

- “Kıbrıs’ın kuzeyi diyerek, aslında tüm kktc’yi de genel ev olarak anlatıyor…”

“Özne…
Yüklem…
Nesne…
Yer tamlayıcısı...”

- “Biraz yavaş, lütfen, elde… Ses kayıt cihazı bile zorlanır böyle…”


***
Tehdit almış hocamız, duruşmadan bir gece önce… 
“Siz devletin yalakasısınız” denilerek telefon yüzüne kapatılmış…

- “Şu anda kimseden şikayetçi değilim, üç kuşak İstanbullu olmama rağmen buradaki maneviyatım nedeniyle annemi bile bu topraklara gömdüm…”

- “Biraz yavaş, lütfen elde…”

***
“Yazının ana fikri neyle ilgilidir” diye soruyor avukat…
Kendisinden bu yönde görüş istenmedi gibi bir yanıt geliyor önce…

Avukat ısrar ediyor: “Size ben soruyorum, Türkçe profesörüsünüz, bu yazıyı okudunuz, bu yazı neyle ilgilidir ve siz ne anlıyorsunuz?”

“Siyaset ve Türkiye hükümeti” diyor bir önceki tanık subay gibi profesör de…

***
- “Bu yazıda Beyaz Ev’de para karşılığı fuhuş yapılıyor iddiası var mı?”
- “Doğrudan böyle bir iddia yoktur ama tedai vardır.”
- “O ne demek”
- “Çağrışım.”

- “Burada siyasilere para karşılığı vücutlarını sattıkları için mi fahişe deniyor.”
- “Anladığımız budur…”

- “Sizce bu yazıda siyasilere fahişe denmesinin sebebi nedir?”
- “Ankara’nın siyasete ayar vermesi…”

***
“Türkçe Profesörü” 35 senelik meslek tecrübesiyle, okuduğu yazıdan, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nı “genelev işletmecisi” olarak algıladığını anlatıyor.


Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nın rolünü soruyor çünkü avukat...
Yazıda hiç geçmiyor.
"İşletmeci" diyor tanık...
Profesörün yazıdan anladığına göre...
Affedersiniz (!)

Bu dava olmasa, Ankara’nın siyasete müdahalesi, Beyaz Ev’in buna ev sahipliği yapması, siyasetin geldiği noktanın geneleve benzemesi böylesine çok konuşulmayacaktı.

***
Siyaset…
Kerhane…
Müdahale…
İşletme…
Vekil…
Ankara…
Fuhuş…

“Biraz yavaş, lütfen… Elde yazılıyor…”
Elde, avuçta demokrasi aranıyor (!)


mahkeme-tanik.jpeg

 

Bu yazı toplam 2228 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar